Türkiye’nin Rusya ve İran’la birlikte garantör olduğu Astana Platformu’nun 18’inci buluşmasında Ankara Suriye’nin kuzeyine yeni askeri harekât için beklediği desteği bulamadı. Bununla birlikte sonuç bildirisinde Halk Koruma Birlikleri (YPG), Suriye Demokratik Güçleri (SDG) veya Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) adı zikredilmeden özyönetimi hedef alan ifadelere yer verilerek Ankara’nın hassasiyetleri okşandı.
Kazakistan’ın başkenti Nur Sultan’da (Astana) 15-16 Haziran’da yapılan toplantıda, Dışişleri Bakanlığı Suriye Genel Müdürü Büyükelçi Selçuk Ünal, Kremlin’in Suriye Özel Temsilcisi Aleksandr Lavrentiyev ve İran Dışişleri Bakanı’nın kıdemli danışmanı Ali Asgar Hacı başkanlığındaki heyetlerin yanı sıra Suriye yönetimi ve muhaliflerin temsilcileri katıldı. Resmi olarak gündemde Suriyeli sığınmacıların geri dönüşü için koşulların sağlanması, insani ve ekonomik durum, Cenevre’deki Anayasa Komitesi çalışmaları, siyasi çözüm için güven artırıcı önlemler, tutuklu ve rehinelerin bırakılması gibi konular vardı. Toplantı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Suriye’nin kuzeyinde 30 kilometre derinliğinde güvenli bölge hedefi için Tel Rıfat ve Menbic’i öncelikle hedefe koyduğu yeni operasyon hazırlıklarının gölgesinde geçti.
Rus temsilci Lavrentiyev toplantı başlamadan önce gazetecilere yaptığı açıklamada "Türkiye'nin bir askeri operasyon gerçekleştirme olasılığı mantıksız, akıldışı. Bu, bölgelerde gerginliğin tırmanmasına ve yeni bir askeri çatışmaya yol açacaktır" sözleriyle Moskova’nın tutumunu net bir şekilde ortaya koydu. Lavrentiyev, Finlandiya ve İsveç'in NATO üyeliğinin önlenmesi karşılığında Türkiye’nin operasyonuna göz yumulacağı iddiasını “Yok böyle bir şey. Pazarlık yapmıyoruz. Bölgedeki müttefiklerimizden vazgeçmiyoruz” diyerek reddetti. İran temsilcisi de Suriye’nin toprak bütünlüğü ve siyasi egemenliğinin korunması yönündeki hassasiyetlerini tekrarlarken Rusya ile pozisyonlarının örtüştüğünü dile getirdi.
Suriye heyetinin başkanı Dışişleri Bakan Yardımcısı Ayman Sosan ise BM yetkilisi Robert Dann ile görüşmesi sırasında BM’yi Erdoğan’ın saldırgan politikalarını önlemek için sorumluluk almaya davet etti. Dann da Suriye’nin egemenliğine saygı gösterilmesi ve gerilimi artıracak hareketlerden kaçınılması gerektiği yönündeki BM Sözcüsü Stephane Dujarric’in sözlerini hatırlattı.
Suriye ve Rusya heyetleri arasındaki görüşmede de Türkiye’nin saldırı girişimleri tartışıldı. Görüşmede Sosan, Türkiye'nin “yayılmacı ideallerini gerçekleştirmek” üzere Suriye topraklarına yapmayı planladığı saldırılar için öne sürdüğü bahaneleri reddettiklerini dile getirdi. Sosan, Ankara’nın tehditlerinin Astana anlaşmaları ve uluslararası hukukun ihlali olduğunu belirtip "Suriye halkı, işgale direnmeye kararlıdır" dedi. Lavrentiyev de Suriye’nin bütünlüğü ve egemenliğini ihlal eden eylemlerden kaçınılması gerektiğini belirtip Rusya'nın durumun karmaşıklaşmasını önlemek için mümkün olan her türlü çabayı göstereceğini yineledi.
Toplantının sonuç bildirisinde ise taraflar, Suriye’nin siyasi birliği, toprak bütünlüğü ve barışçıl çözüme olan taahhütlerini yineledi. Bu taahhüt altı yıldır bütün Astana bildirilerinde tekrarlanıyor. Ankara Suriye’nin önemli bir parçasını elinde tutmayı bu taahhütlere aykırı bir durum olarak görmüyor.
Bildirinin üçüncü maddesinde taraflar “terörün bütün türleriyle savaşma, Suriye’nin toprak bütünlüğü ve egemenliğini baltalayıp sınır ötesi saldırı ve sızmalarla komşu ülkelerin güvenliğini tehdit eden ayrılıkçı gündemlere karşı koyma konusunda birlikte çalışma kararlılığını” vurguladı.
En kritik ifadeler altıncı maddede: “Taraflar Suriye’nin kuzeydoğusunda kalıcı güvenlik ve istikrarın ancak Suriye’nin egemenlik ve toprak bütünlüğünün sağlanması suretiyle sağlanacağı konusunda anlaştı. (Taraflar) Terörle mücadele bahanesiyle gayrimeşru özyönetim girişimleri dâhil sahada yeni gerçeklikler yaratmaya yönelik tüm girişimleri reddetti. (Taraflar) Fırat'ın doğusunda Suriye'nin birliğini baltalamayı ve komşu ülkelerin ulusal güvenliğini tehdit etmeyi amaçlayan ayrılıkçı gündemlere karşı durma kararlılığı yeniden teyit etti.”
İlk cümle Rusya’nın Türkiye’nin askeri müdahaleleri genişletme girişimlerini durdurmak için geliştirdiği argümanın ruhunu taşıyor. Basitçe Rus önerisi Suriye ordusunun Türkiye sınırlara kadar çıkmasına izin verilmesi, Şam-Ankara arasında işbirliğinin başlatılması ve Adana Mutabakatı çerçevesinde ortak güvenlik önlemlerinin alınmasını içeriyor. Bildirideki ifadeler Ankara’nın kâğıt üzerinde de olsa Rus çizgisine geldiğini gösteriyor.
Bildiride isim vermeden ABD’ye gönderme yapılarak “Suriye petrolünün yasadışı el konulup transfer edilmesi, ülkelerin yasadışı özerk yönetim girişimleri dâhil terörist varlıklarını desteklemesi” kınandı. Nusra Cephesi, El Kaide ve İslam Devleti (İD/IŞİD) ile bağlantılı tüm grupları ortadan kaldırılmak için iş birliğinin süreceği vurgulandı. Türkiye’nin sahada fiilen işbirliği yaptığı ve Nusra Cephesi’nin devamı olan Heyet Tahrir el Şam’ın terörist faaliyet ve varlığından ciddi rahatsızlık duyulduğu da belirtildi. Suriyeli mültecilerin geri dönüşünün kolaylaştırılması ve anayasa sürecinin desteklenmesi gerektiği belirtildi.
Ev sahibi Kazakistan’ın yayımladığı metinde PKK ve YPG’nin ismi geçmediği halde Anadolu Ajansı bildiride şu ifadenin yer aldığını öne sürdü: “Bu çerçevede, PKK/YPG terör örgütü ile mücadelede kararlılığımız ile sınırlarımızı korumak, halkımıza, güvenlik güçlerimize ve Suriyeli masum sivillere yönelik saldırıları engellemek için her türlü tedbiri almaktan imtina etmeyeceğimiz güçlü şekilde vurgulanmıştır."
Rusya artan oranda Kürtlerin özyönetim denemesi ve İD’e karşı ABD ile ortaklıklarını “bölücü gündem” olarak niteleyerek Türkiye’nin hoşuna gidecek bir pozisyona kayıyor. Bu eğilim son dönemdeki bildirilere de yansıyor. Ukrayna savaşından sonra Rus-Amerikan gerilimi tırmandıkça Moskova’nın Ankara’ya alan açsa bile Kürtlerle ilgili kendini tutan siyaseti aşınıyor.
Farklı kaynaklar görüşmelerde Türkiye’nin 2019 Soçi Mutabakatı gereği YPG’nin Tel Rıfat ve Menbiç’ten çekilmediğine dair hatırlatmalarına karşın Rusların da İdlib’de terör örgütlerinin elimine edilmesi ve M-4 yolunun açılması konusundaki taahhütler üzerinde durduğunu aktarıyor. Rusya ile Türkiye arasında bu minvaldeki argüman savaşı, birbirini dengeleme ya da frenleme taktiği olarak kendini tekrarlıyor.
Yeni operasyon karşısında İran’ın sert tutumundan farklı olarak Rusya eskiye nazaran daha yumuşak ve muğlak bir yaklaşım sergilemişti. Hatta Ankara’nın güvenlik kaygılarına hak veren açıklamalar yapıldı. Bu durum NATO-Ukrayna bağlantılı pazarlıkların Suriye’ye yansıyabileceği beklentilerine yol açtı. Astana bu tablonun netleşmesi açısından önemliydi. Fakat sözlü tutumla sahadaki arasında belirgin bir fark vardı.
Rusya, Astana hazırlıkları sürerken sahada Suriye ordusu ile dayanışma mesajları veren bazı manevralarda bulundu. 10 Haziran’da İdlib’in güneyinde Savunma Bakanı General Ali Mahmud Abbas, 25’inci Bölük Komutanı Süheyl el Hasan ve Rus generallerin gözetiminde ortak askeri tatbikat yapıldı. Haseke Havaalanı’na Pantsir-S1 yerleştirilirken İdlib’in doğusundaki Ebu Zuhur Hava Üssü’ne sekiz helikopter gönderildi. Ayrıca Tel Temir’in yakınındaki Abkar Üssü’ne tank, zırhlı araç, uçaksavar, Pantsir-S1 ve İskender füzeleri sevk eti. Bunların her biri Ruslar açısından birer ilkti. Kamışlı, Tel Temir, Amude, Dirbesiye ve Rasulayn (Serê Kaniyê) semalarında Rus uçakları ve helikopteri uçtu. İranlılar da bir yandan Tel Rıfat taraflarına takviye güç gönderirken diğer yandan Deyrizor hattındaki Şii milislerden bir kısmını Halep'in doğusundaki Neyreb Askeri Üssü’ne kaydırdı.
Sahada yeni operasyona “hayır” diyen Rusya ve İran’ın Astana zemininde yumuşaması gerçekçi bir beklenti değildi. Sonuç bildirisinde Türkiye’nin hassasiyetlerine belirgin bir şekilde yer verilse de ortaya konulan çözüm yolu askeri müdahale seçeneklerini dışlıyor.
Al-Monitor / 17.06.22