Çin Komünist Partisi (ÇKP) 20. Kongresi’nde Şi Cinping üçüncü kez Genel Sekreterlik’e getirildi. Çin’de teamül bu görevin en fazla iki kez üstlenilmesiydi. Partinin üst düzey organlarına da hep Şi’ye yakın, geçmişte yerellerde birlikte çalıştığı kişiler seçildi. Neredeyse tüm parti kurmayları 60 yaş üstü erkeklerden oluştu. 24 kişilik Polit Büro ve 7 üyeden oluşan Yürütme Komitesi’nde hiç kadın üye yer almadı. Hükümet kadrolarında ve parti organlarında kadın kotası uygulanmasına karşın bu ilke tepe pozisyonlar için geçerli olmuyor.
Batı medyasında da daha çok Şi’nin yetkileri elinde toplaması, toplumsal cinsiyet eşitliğinin esamisinin okunmaması temaları öne çıkarıldı. Önceki devlet başkanı Hu Cintao’nun salon dışına çıkarılması görüntüleri de çokça spekülasyon konusu yapıldı. Ancak uzmanlar Cintao’nun vücut dilinden, daha çok yaşlılığa bağlı sorunlarının, sağlığını koruma kaygılarının öne geçmiş olabileceğini dile getirdiler.
Batı medyası kongrenin magazinsel yönlerini öne çıkartsa da, eleştirilerde doğruluk payı yüksek. Gelgelelim ÇKP’de sorumlu görevlere atanabilmek için uzun yıllar yerellerde çalışmak, çeşitli basamaklardan geçerek rüştünü ispat etmek zorunluluğu var. O nedenle partinin üst organlarına yükselmek ancak ileri yaşlarda olanaklı oluyor. Kadınlar profesyonel yaşamda kendilerine yer bulurken, parti organlarındaki erkek egemenliğinin betonlaşması elbette ciddi bir sorun. Bu sorun Şi ile başlamadıysa da, onun da bu konuda olumlu bir adım atmaması elbette eleştirilebilir. Şi’nin üçüncü dönem görev alması, yerini daha genç birine bırakmaması 40 yıldır görülmeyen bir durum. Ancak biçimde değilse de özde Mao’nun ve Deng Xiaoping’in fiili liderliklerinin uzun yıllara yayılması olgusuna Çin toplumu yabancı değil.
Çin’in covid mücadelesi
Bir de madalyonun Amerikancı çevrelerde fazla dile gerilmeyen boyutları var. Çin Covid-19 pandemisi sırasında sıkı kapanmalar uygulayarak, ekonomik büyümenin kongreden hemen sonra açıklanan verilerle yüzde 5,5 hedefinden yüzde 3,9’a düşmesini göze aldı. Bu haliyle uzun süre evlerine kısılan insanların tepkisine yol açtı. Ancak istatistikler ülkenin insan sağlığına öncelik vermekte büyük bir başarı kazandığını gösteriyor. Covid-19’dan ABD’de 1 milyon 95 bin, Birleşik Krallık’ta 193 bin, Rusya’da 390 bin kişi yaşamını kaybederken, bu sayı Çin’de 5 bin 225 kişi ile sınırlı kaldı. Diğer bir ifadeyle, nüfusa oranla Çin’de ABD’nin 800’de 1’i oranında ölüm yaşandı.
ABD nasıl Rusya’yı Ukrayna’da savaş minderine çektiyse (burada Putin’in vebalini göz ardı etmiyoruz haliyle), aynı şekilde Çin’i de Tayvan ile bir çatışmaya girmesi için provoke etmeye çalışıyor. Biden yönetimi 70’lerde Richard Nixon döneminden beri geçerli olan Tek Çin politikasını, Pekin’in Tayvan da dahil tüm Çin’in meşru hükümeti olduğu ön kabulünü görmezlikten geliyor.
Şi, 20. Kongre’de Tayvan konusunda sert mesajlar vermekten kaçındı. Barışçı bir birleşmeden yana olduklarını, ancak “son çare olarak güç kullanımına başvuracaklarını” söyledi. ABD’nin son Ulusal Güvenlik Stratejisi’nde Çin’i, “küresel ölçekte jeopolitik meydan okuyucu” olarak nitelemesi, en son Çin’e yarı iletken ihracatını yasaklaması, Washington’un önümüzdeki dönem daha da saldırgan bir politika izleyeceğini ortaya koyuyor.
Çin’de kadro değişikliği
ABD ekonomik rekabete dayalı 80’lerden beri bayraktarlığını yaptığı kapitalist küreselleşme çerçevesinde gerileyen hegemonyasını koruyamayacağını anladı. Trump ile başlayan dış ticarette korumacılık eğilimi Biden ile askeri ve politik gücün öne çıkarılması stratejisine evrildi. Washington kendini “demokrasi ve insan haklarının savunucusu”, “otoriter rejimlere karşı mücadelenin teminatı” olarak sunuyor ve müttefiklerini kayıtsız şartsız safında yer almaya zorluyor. Hatırlanırsa 2017 Davos toplantısında Şi Cinping küresel elitlere küreselleşmenin başlıca savunucusu olduğunu ilan etmişti. Ancak o günden bu yana köprünün altından çok sular aktı. ABD’nin ekonomik anlamda da tecrit politikasına karşı, Çin de alternatif bir ekonomik yaşam alanı oluşturma çabası içerisinde. O nedenle Şi’nin yeni dönem ekonomi yönetimi kadrosunda önceki dönemlerde ağır basan piyasacılara karşı, ulusal kalkınmacıları ön plana çıkarması dikkat çekiyor.
Şi döneminde Çin’in ekonomik yönelimine biraz daha yakından bakarsak, devletin kontrolünü sıkılaştırdığını, kapitalist sektörün gücünün törpülendiğini görüyoruz. Alibaba grubunun popüler kurucusu Jack Ma’nın hizaya getirilmesi ile başlayarak internet platformlarına, online kumar sitelerine, özel dershanelere yönelik ciddi düzenlemeler getirildiğini biliyoruz.
Çin altyapı yatırımlarına, özellikle ekonominin yaklaşık yüzde 30’unu oluşturan emlak sektörüne dayalı hızlı bir ekonomik büyüme temposu yakalamıştı. Yüzde 6 ve üzeri büyümeler hemen herkesin yaşam standardının yükselmesini getiriyor, giderek açılan gelir ve servet uçurumları halk nezdinde fazla tepki çekmiyordu. Şi Şubat 2021’de, 8 yıllık başkanlık döneminde 100 milyon kişinin daha mutlak yoksulluktan kurtarıldığını, ülkenin bu sorunun üstesinden gelerek bir “mucize” yarattığını ilan etti. Ne var ki, ekonominin inşaata dayalı yüksek büyüme ivmesinin önümüzdeki yıllarda korunamayacağını, ülkedeki eşitsizliklerin daha büyük sorun yaratacağını da gördü.
ÇKP’nin kuruluşunun 100’üncü yılında “ortak refah” kavramı dolaşıma sokuldu. Aynı dönemde Şi Marksizmi de daha fazla sahiplenilmeye başladı. “Hayırseverlik” çağrısı adı altında büyük şirketlere adeta “servet vergisi” uygulayarak kamuya hatırı sayılır gelir sağlandı. Özellikle sanayi, altyapı ve finansta kamu mülkiyetinin önemi vurgulanmaya başlandı.
Öte yandan, hem ülkenin büyümesini aynı tempoda sürdüremeyeceğinden yola çıkarak, hem de ABD’nin Çin’i ekonomik tecrit etme stratejisinin olası etkilerini öngörerek “ikili dolaşım” adı verilen strateji ortaya atıldı. Böylece ekonomide iç tüketime daha fazla odaklanılarak, “iç dolaşım” hızlandırılacaktı. “Dış dolaşım”, yani ihracat ağırlıklı kalkınma anlayışı, tümüyle terk edilmese de eski önemini yitirecekti. İkili dolaşım 2021-25 dönemini kapsayan 14’üncü 5 Yıllık Kalkınma Planı’nda da yer buldu.
Çin 2021’de yüzde 38,5’luk hanehalkı tüketim oranıyla dünyada en düşük düzeydeki ülkelerden biriydi. GSYH’de bireysel tüketimin payının kısa sürede 10-15 puan yukarı çekilmesi ancak şirketler kesiminin ve zenginlerin payının azaltılmasıyla olanaklı ki, ülke şimdi bu yeniden dengelenmenin sarsıntılarını yaşıyor. Büyük ve verimsiz konut yatırımlarının elden çıkarılması, bu operasyonun bankacılık sistemine büyük zarar vermeden gerçekleştirilmesi de ayrı bir sorun.
Çip savaşları
ABD’nin Çin’i teknolojik anlamda tecrit çabasının, “Çin malı 2025” planını kesintiye uğratıp uğratmayacağını da zaman gösterecek. Yapay zeka, sürücüsüz taşıtlar, gen teknolojisi, robotik ve havacılık sektörlerinde atılımı içeren bu teknolojik hamle, çip (entegre devreler) üretiminde aşama yapmayı da gerektiriyor. Çin, başta sektörün öncü firması TSMC gelmek üzere Tayvan’dan 2021’de 155 milyar dolarlık çip ithal etti. 2022’nin ilk 8 ayında da 105 milyar dolar rakamına ulaşıldı. ABD’nin Çin-Tayvan ilişkilerine kama sokmasının böyle ciddi ekonomik yansımaları da var. ABD’nin Çin’i ekonomik anlamda tecrit etme planının engellerle karşılaşacağı görülüyor. Anglasakson ülkeleri İngiltere, Kanada, Avustralya Çin tehdidine vurgu yapan, Pentagon’un dümen suyunda bir yönelim içindeyken, kıta Avrupası ülkeleri Pekin’le ilişkileri bozmak istemiyor. Çünkü başlıca ihracat pazarları Çin. Ayrıca buralardaki büyük imalatçılar da Çin’den yedek parça tedarikine muhtaç. Alman Başbakanı Olaf Scholz, kasım başında geniş bir iş insanları delegasyonuyla Çin’i ziyarete hazırlanıyor. Öte yandan Çin’in Almanya’nın en büyük konteyner limanı Hamburg’da yüzde 35 pay sahibi olmasına onay verildi. Zaten Çin Rotterdam, Antwerp, Pire gibi büyük limanların ortağı. Yani AB ve Çin arasında girift ilişkiler mevcut.
Önümüzdeki dönem AB ile ABD arasında Çin eksenli gerilimler yaşanma olasılığı yüksek. Küresel ekonominin zaten durgunluğun eşiğinde olduğu bir dönemde, küresel ticareti daha da aksatacak hamlelerinin AB’de taraftar bulmayacağını kestirmek pek de zor değil.
Çin üzerine kalem oynatmak her zaman zor. Çünkü bir yanda emperyalistlerin boyunduruğunu kırmış, halkını mutlak yoksulluktan kurtarmış, dünyanın bir numaralı sanayi gücü haline gelmiş, askeri gücüne rağmen çatışmalardan hep uzak durmaya özen göstermiş başarılı bir ulusal kalkınma örneğiyle karşı karşıyayız. O nedenle insan acımasız bir yargıya varmaktan çekiniyor. Bir yanda da, ülkede Komünist parti iktidarda olmasına, Çin’e özgü sosyalizm iddiası taşımasına karşın demokrasi, özgürlük, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda ilerleme sağlayamamış, gelir ve servet adaletini tesis edememiş, tek adam kültürünü yeniden canlandırma yoluna girmiş, tarihsel iddialarının uzağında otoriter bir Çin devleti gerçeği söz konusu olduğunun altını çizmek sorumluluğumuz bulunuyor.
BirGün / 01.11.22