Sandıklar ve savaşlar

Fransa 30 Haziran, İngiltere 4 Temmuz'da erken seçimlere gidiyor. Almanya ise yıllar önce kaldırdığı zorunluğu askerliği geri getiriyor, kara ve demir yollarını tankların geçişi için yeniliyor.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 30 Haziran 2024
  • 09:30

Fransa’da ulusal parlamentonun feshedilmesi ve yeni seçim kararı alınmasının ardından seçimlerin birinci turu bugün gerçekleştirilecek. Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un parlamentoyu yenileme kararı, aşırı sağa önemli bir iktidar fırsatı sunarken, Fransız sol-sosyal demokratları sendikaları ve demokratik kitle örgütlerini arkasına alarak Yeni Halk Cephesini ilan etti. Bu hafta çevirdiğimiz yazıda, Humanite Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fabien Gay, vatandaşları oy vermeye ve aşırı sağın sermaye ile birleşerek ülkeyi gericiliğe teslim etmesinin önüne geçmeye çağırıyor.

İngiltere’de de 4 Temmuz seçimlerinin hareketliliği hâlâ etkisini korurken bu hafta başka büyük bir konu daha gündemdeydi: Gazeteci Julian Assange’ın serbest bırakılması. Assange’a Özgürlük Kampanyasının yürütücülerinden John Rees’in karardan hemen sonra yazdığı yazıyı çevirdik.

Almanya ise savaşa hazırlanmayı sürdürüyor. Yıllar önce kaldırılan zorunlu askerlik yeniden uygulamaya sokulacak. Alman ordusu okullarda reklam stantları açarak gençleri orduya çekiyor. Sivil yöntemlerle tankların da doğuya, Rusya’ya karşı yağ gibi kayması için otoyollar tamir ediliyor, genişletiliyor. Kısacası Başbakan Scholz’un ilan ettiği, Savunma Bakanı Pistorius’un tetiği çektiği “Zeitenwende/Dönüşüm” hızla yol alıyor.

Ya onlar ya biz

Fabian GAY
Humanite*

Cumhurbaşkanının tek başına karar verdiği erken parlamento seçimleri için yürütülen yıldırım kampanyası sona eriyor. Bir kez daha projeye karşı proje gibi esaslı tartışmalar yerini iyi düzenlenmiş küçük polemiklere bıraktı. Tüm bunlar, faydasız olanı faydalı olana tercih eden haber kanallarının ürkütücü suç ortaklığıyla gerçekleşiyor ve böylece siyasetten bıkkınlık ve reddi hızlandırarak aşırı sağa oy verilmesini körüklüyor.

Bunun, Elize Sarayı’nı işgal eden ve sermayenin hizmetinde olan Cumhurbaşkanı tarafından bilinçli olarak tasarlanmış bir siyasi strateji olmadığını düşünmek yanlış olur. Artık liberal ve otoriter bir politika ile yetinmeyen sermaye, her türlü toplumsal protestoyu bastırarak, yaşamı ve doğayı tüketmeye devam etmek için yönünü güvenlik politikalarına çevirmek istiyor.

Sadece yirmi yıl önce Jean-Marie Le Pen, kendisini iş dünyasının gelişmesinin önünde bir engel olarak gören sermaye için bir korkuluktu. Bugün ise genç Bardella, İtalya’daki Meloni gibi, kendi çıkarlarına hizmet etmek için ırkçı ve yabancı düşmanı projesini memnuniyetle kabul edecek olan sermaye için bir değer ve Macron’a karşı güvenilir ve imrenilecek bir alternatif haline geldi. Dahası, (Le Pen’in partisi Ulusar Birlik) RN’nin emeklilik konusu dahil, KDV’nin indirmesi ve Avrupa enerji pazarından ayrılmak gibi her gün gerçekleşen geri adımları, finans piyasaları ve büyük burjuvazi için güven verici işaretler olarak okunuyor.

Dolayısıyla Macron, yirmi yıldır devam eden siyasi ayrışma ve yeniden birleşmeyi hızlandırmayı başarmış olacak. Üç hafta içinde LR’nin (Cumhuriyetçiler) çöküşünü hızlandırmış, aşırı sağın birleşmesini teşvik etmiş ve Pétain ve Waffen-SS’in mirasçılarıyla aramıza eşit bir çizgi çekerek tüm solu şeytanlaştırmış olacak. Tüm bunlar, ırkçılık karşıtlarının “antisemit” ilan edildiği ve 1930’larda olduğu gibi “Halk Cephesi yerine Hitler’i tercih edin” sloganı altında bir “cumhuriyetçi cephe” kurulabildiği, değerlerin eşi benzeri görülmemiş bir şekilde tersine çevrilmesiyle gerçekleşiyor.

Ülke genelinde öfke ve endişe hakim. Bu pazar gününden itibaren yaşanacaklar, sonuçlarını henüz tam olarak ölçemediğimiz, ancak aşırı sağın kazanması halinde işçi sınıfı, sendikacılar, kadınlar, eşcinseller, yabancılar, çifte uyruklular için eşi benzeri görülmemiş şiddette bir siyasi istikrarsızlık dönemine yol açabilir...

Kesin olan tek bir şey var:

Macron seçimlerden yenik çıkacak ve birkaç yıldır siyasi hayata hakim olan ülkenin üçlü bölünmesi yerini bir düelloya bırakacak. Yani ya reaksiyoncu cephe ya da Yeni Halk Cephesi. Ya onlar ya biz. Otoriter, ırkçı ve özgürlükleri yok eden liberal bir proje ya da sosyal ve ekolojik ilerlemeye dayalı bir proje. Ülke için tek umut verici alternatif biziz. Elize Sarayı’nın misafir odalarında hayal edilen bu uğursuz senaryoyu ancak kitlesel bir halk müdahalesi tersine çevirebilir.

Haydi sandığa yurttaşlar!

*Gazetenin Genel Yayın Yönetmeni

Çeviren. Eren Can

Assange serbest bırakıldı: ABD ve İngiltere için bir yenilgi

John REES
Counterfire

Hiç kuşkunuz olmasın, Julian Assange’ın serbest bırakılması hem ABD hem de İngiltere siyaset kurumu için bir yenilgidir.

Bu en siyasi dava, her zaman davayı sürdürmenin maliyetinin davayı terk etmenin maliyetinden daha fazla olup olmadığına bağlıydı. Atlantik’in her iki yakasındaki müesses nizamların kabul ettiği şey, davanın devam etmesinden kaynaklanması muhtemel zararın katlanılamayacak kadar büyük olduğudur.

Bunun nedenini anlamak zor değil. Biden ya da Trump, başkanlık seçim kampanyasının son aylarında bu davanın kucaklarına düşmesini istediler mi? Göreve geldikleri ilk gün bu davanın tepsilerinde olmasını istediler mi?

(İngiltere İşçi Partisi Lideri) Keir Starmer da benzer bir hesaplama yapmak zorundaydı. Kamu savcılığı direktörü olarak görev yaptığı dönemde Assange’a yönelik cadı avına zaten karışmıştı. Başbakan olur olmaz bu çetin cevizle mi uğraşmak istiyordu?

Yerleşik şüphelerin ilk işareti, yüksek mahkemenin mayıs ayında Assange’a sadece iki hafta içinde tam bir temyiz duruşması yapılmasına izin verme kararıyla geldi.  Bu duruşmada Assange’ın ABD’deki herhangi bir davada birinci anayasa değişikliğinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü korumalarına dayanıp dayanamayacağına karar verilmesi gerekecekti. ABD savcıları için bu duruşmadan iyi bir sonuç çıkmazdı.

Eğer mahkeme ABD’ye güvenilemeyeceğine karar verirse Assange’ı serbest bırakmak zorunda kalacaktı. Eğer ABD’nin birinci değişiklik haklarını uygulaması gerektiğine karar verirse, o zaman başarılı bir kovuşturma çok daha zor hale gelirdi. Daha da önemlisi, yüksek mahkeme kararı siyasi bir anlaşmanın yapılabilmesi için bir alan açtı.

Varılan anlaşma Julian Assange’ın sadece tek bir suçlamayı kabul etmesi karşılığında serbest bırakılmasını öngörüyor. Bu ABD’nin itibarını kurtaran bir anlaşma ama aslında hiçbir itibarı kurtarmıyor.

Assange davasını başa çıkılamayacak kadar sıcak hale getiren şeyin kampanya baskısı olduğunu herkes biliyor. Hem Birleşik Krallık’ta hem de dünya genelinde kitlesel protestolar olmasaydı, müesses nizam önemli bir itibar kaybına uğramadan kovuşturmayı sonuçlandırmakta özgür olurdu. ABD ve Birleşik Krallık hükümetleri kamuoyu mücadelesini kaybettikleri için bu anlaşmaya zorlandılar.

Elbette ABD hükümeti kağıt üzerinde bir zafer kazandığını iddia edecektir. Ancak Trump’ın Eski Başkan Yardımcısı Mike Pence, ABD’nin elit çevrelerinde Assange’ın serbest bırakılmasından duyulan gerçek rahatsızlığı dile getirdi. Anlaşmayı ‘Adaletin yerini bulmaması’ olarak kınadı. Obama tarafından rafa kaldırılan Assange kovuşturmasını yeniden başlatan Trump olduğu için bu şaşırtıcı değil.

Çoğu insanın çıkaracağı sonuç, ABD’nin Assange’ı yargılamaya, mahkum etmeye ve hapse atmaya çalıştığı ve başarısız olduğudur. Hatırlanan görüntüler, Assange’ın ABD’de bir Supermax hapishanesinde hapsedildiği görüntüler olabilecekken, onun özgürlüğe giden bir uçağa bindiği görüntüler olacaktır.

Bu olay siyaset kurumu için o kadar yaralayıcı oldu ki, bir daha böyle bir kovuşturmayı düşünebilmeleri için bile uzun yıllar geçmesi gerekecek. Bu tür zaferlerin hepsi geçicidir, basın özgürlüğü her zaman aktif bir şekilde savunulmalıdır, ancak bugün ifade özgürlüğünü savunduk ve içimizden birini düşmanın elinden kurtardık.

Çeviri: Sarya Tunç

Tanklar yuvarlansın diye

German Foreign Policy

Rusya’ya karşı olası bir savaş ihtimalini göz önünde bulunduran Berlin, sivil araçları da kullanarak kara yollarının, demir yollarının ve köprülerin doğuya doğru genişletilmesine devam ediyor. Uzmanlar üç haneli milyarlara varan yatırımlar yapılması çağrısında bulunuyor.

Berlin hükümet danışmanları, Alman ulaştırma altyapısını Rusya’ya karşı bir savaşa hazırlamak için “en acil” önlemler için kısa vadede “en az” 30 milyar avro çağrısında bulunuyor. Alman Dış İlişkiler Konseyinin (DGAP) güncel bir çalışmasında belirttiği gibi, bu meblağ, özellikle birliklerin ve büyük miktarlarda askeri malzemenin doğuya taşınması için kara yolları, demir yolları ve köprülerin hazırlanması için gerekli. Ayrıca ulaşım altyapısının belirgin çift kullanımlı karakteri nedeniyle Berlin’in sivil ulaşım projelerine milyarlarca dolarlık yatırımı bulunuyor. Bunun bir örneği, Alman ordusunun yalnızca NATO’nun doğu kanadına askeri nakliye için değil, aynı zamanda Kuzey ve Baltık Denizlerindeki askeri açıdan önemli limanlar arasında bir bağlantı olarak da ihtiyaç duyduğu A20 kıyı otoyolunun genişletilmesi. AB ayrıca, “silahlı kuvvetlerin Avrupa’da - “AB’nin dış sınırları ve ötesinde” hareketini kolaylaştırmayı amaçlayan askeri hareketlilik 2.0 eylem planının bir parçası olarak da fon sağlıyor. AB’nin bu miktar için ayırdığı fon 1.69 milyar avro.

Doğuya doğru ulaşım yollarının genişletilmesine ve sonuçta Rusya’ya karşı olası bir savaşa hazırlık yapılmasına fayda sağlayacak altyapı yatırımları, yalnızca askeri hareketlilik fonlarından değil, aynı zamanda özellikle sivil altyapı fonlarından da geliyor. Federal hükümet, sivil “genel ulaşım rotası planlamasında” “ulaştırma altyapısına yönelik askeri ihtiyaçların” dikkate alındığını doğruluyor; Hangi fonların özellikle silahlı kuvvetlerin ihtiyaçlarına fayda sağlayacağı öncelik taşıyor ve “Bu nedenle ayrıymış gibi değerlendirilemez”. Sivil altyapının bakımı ve genişletilmesi “Esasen Alman ordusunun ihtiyaçlarına karşılık geliyor”. Örneğin Almanya’nın köprüleri, resmi sivil ulaşım yatırımlarıyla Berlin’i ağır taşımacılık için uygun hale getiriyor ve “Kural olarak askeri yüklere ilişkin tüm gereksinimleri de karşılıyor”. Hükümete yakın uzmanlar, sivil altyapı için 165 milyar avroluk, hatta önümüzdeki on yıl içinde 457 milyar avroluk kısa vadeli yatırımlar yapılması çağrısında bulunuyor. AB düzeyinde, CEF  (Avrupa’yı Ulaştırma için Bağlama Tesisi) olarak adlandırılan ulaştırma altyapısı projelerine toplam 25.8 milyar avro tahsis edilmiştir.

Askeri hareketliliğin sivil altyapı projeleri yoluyla genişletilmesinin somut bir örneği, en kuzeydeki eyalet Schleswig-Holstein’daki kıyı otoyolu olarak adlandırılan tartışmalı A20. Schleswig-Holstein’daki ordu bölge komutanlığı komutanı Axel Schneider, A20’nin asker hareketleri için “önemli bir doğu-batı bağlantısı” oluşturduğunu açıklıyor. Yeni otoyol “Kuzey ve Baltık Denizlerindeki limanları birbirine bağlamak için daha fazla seçenek” sunuyor. NATO’nun doğu kanadına giden başlıca transatlantik yollar her iki denizden de geçmekte. Almanya’nın zaten barış durumundan uzaklaşmış olduğunu söyleyen Schneider, Schleswig-Holstein’ın aynı zamanda “Kuzey Avrupa’ya ve Kuzey Avrupa’dan asker hareketleri için önemli bir askeri bölge olmaya da hazırlanması” gerektiğini söylüyor.

Demir yolu ağı askeri ulaşım açısından kara yollarından daha da önemli. DGAP’ın askeri hareketlilik üzerine yaptığı araştırmaya göre raylı sistem “askeri lojistiğin en önemli bileşeni”. Demir yolunun taşıma kapasiteleri kara yolları, su yolları veya hava taşımacılığı ile telafi edilemez; Rusya’ya karşı bir konuşlanma sırasında raylar, Alman ordusundan ve müttefik kuvvetlerden “büyük miktarda asker ve ağır ekipmanın” taşınması için “ana kanal” görevi görüyor. Araştırmaya göre yalnızca önümüzdeki üç yıldaki en acil demir yolu yatırımları için 88 milyar avroya ihtiyaç duyuluyor. Askeri hareketlilik alanındaki AB programlarının bir parçası olarak federal hükümet, “Doğu-Batı demir yolu altyapısının hedeflenen genişletilmesi” başlıklı bir proje sundu. Berlin, AB parasını, Köln ve Bonn arasındaki Sechtem tren istasyonunun yanı sıra Ulm-Dornstadt’taki bir kara yolu demir yolu terminalinin dış hatlarını genişletmek için kullanmak istiyor; Ayrıca Hannover-Ahlem’de yeni bir köprü inşa edilecek. Sorumlu Federal Ulaştırma Bakanlığının Savunma Bakanlığı ile yakın koordinasyonu sürdürdüğü söyleniyor. Yaklaşık 92 milyon avrosu AB tarafından karşılanacak olan projeler için toplam 183 milyon avro civarında bir tutar planlanıyor.

Yıllardır giderek daha ciddi gecikmeler ve tren iptalleriyle karşı karşıya kalan sivil demir yolu trafiğinin sağlanmasında yaşanan büyük sorunlara rağmen DGAP, demir yolu ağına yatırım yaparken, özellikle Bremen ve Osnabrück veya Osnabrück ve Münster arasındaki güzergahlar olmak üzere, askeri hatlarla ilgili güzergah bölümlerine öncelik verilmesi çağrısında bulunuyor.  Demir yolu ağının genişlemesinin yanı sıra seyahat sürelerinin, askeri ağır taşımaya uygun tren ve vagonların bulunması da askeri hareketliliğe katkı sağlıyor. Barış zamanlarında ordu, diğer şeylerin yanı sıra olağan sözleşmeler yoluyla sivil altyapıya erişimi güvence altına alır; bu amaçla ve araçların kullanımı konusunda Deutsche Bahn ile anlaşmalar yapıldı.

Çeviren: Semra Çelik

Evrensel / 30.06.24