Yeni ABD Başkanının dünyaya vaatleri konuşulurken, salgın küresel gündemde üst sırada yer almaya devam ediyor. Ancak bazı merkezler arasındaki gerilim, var olan gündeme yeni bir başlık ekledi: Avrupa Birliği (AB) ile Rusya arasında yeni yaptırım tartışması. Gerilimin nedeni 22 Şubat’ta bir araya gelen AB Dışişleri Bakanları Zirvesi’nde Rusya’ya dönük ek yaptırımlara onay verilmesi. Rusya, uygulanmasına kesin gözüyle bakılan bu yaptırımlara beklenenden sert bir yanıt verdi. Karşılıklı suçlamaların sürdüğü son bir aydaki trafik dikkate alındığında Brüksel-Moskova hattındaki ilişkilerde bir terslik olduğu görülüyor.
AB ile Rusya arasında ilişkileri tıkanma noktasına getiren ne? Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un “AB ile Avrupa arasında fark var” vurgusu ne anlama geliyor? AB’nin yeni yaptırımlarının nedeni ne? Bu yaptırımlar sadece AB-Rusya ilişkilerinin geleceği açısından değil, aynı zamanda AB’nin geleceği açısından neden önemli? Bu hafta bu sorular ışığında AB-Rusya ilişkilerini ele alacağız.
AB-Rusya ilişkilerin yeni normali: Yaptırımlar
Rusya ile AB ilişkileri 1990’lardan 2014’e kadar yapıcı bir diyaloğun baskın olduğu bir formatta ilerledi. Nitekim bu çerçevede Brüksel’de yıllık olarak Rusya Devlet Başkanı ve AB üst düzey temsilcisinin katıldığı toplantılar yapılır, ardından basın toplantısı düzenlenirdi. Ancak 2013’te başlayıp günümüzde etkisi de varlığı da süren Ukrayna Krizi ve Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesiyle bu zirveler sonlandırıldı. Brüksel-Moskova hattında diyalog yerini karşılıklı meydan okumaya bıraktı.
AB’nin Rusya’nın Ukrayna krizindeki rolü nedeniyle Rusya’ya dönük en sert tedbiri, 2014’te ABD ile beraber, özellikle ekonomi ve enerji alanında Rusya’ya yaptırım uygulamasıyla görüldü. Rusya, AB’nin bu hamlesine karşı yaptırımla yanıt verdi. Ancak Rusya’nın en büyük doğalgaz pazarlarından birinin AB olması, AB’nin Rusya’nın en büyük ticari ortaklarının arasında yer alması, Rusya ekonomisinde ciddi sarsıntıya neden oldu. Nitekim 2014’te Putin, yıllık basın konferansında AB yaptırımlarının Rusya'ya doğrudan etkisinin 100 milyar dolar olduğunu ifade etmişti. Bu etki devam ediyor.
Ayrıca 2014'teki ekonomi ve enerji yaptırımları ortadan kalkmadığı gibi buna yenileri eklendi, Ekim 2020’de sağcı muhalif lider Aleksey Navalnıy’ın zehirlenmesinde payı olduğu düşünülen bazı isimlere seyahat yasağı ve hesaplarını dondurma cezası geldi. Böylece toplamda 170 kişiye uzanan yaptırım listesine Federal Güvenlik Servisi Başkanı’ndan Kremlin’deki üst düzey görevliler de eklendi. Henüz bu adım sindirilememişken Rusya’ya dönük yeni yaptırımların gündeme gelmesi Moskova’da sert karşılık buluyor. Peki, Rusya’da ihlaller, tutuklamalar yeni değilken AB “neden şimdi” yaptırım uyguluyor? Bu adımın zemini ne?
AB’nin yeni yaptırım rejimi: İnsan hakları ihlallerine müsamaha yok
AB’nin yaptırım politikası yeni değil, savaş dışı önlemler arasında yer alan bu sopa küresel olarak da yaygın. Yaptırım politikasının uzandığı en üst aşama BM Güvenlik Konseyi’nin BM üyelerini kapsayacak şekilde bir devlete dönük yaptırım kararı alması. Bu anlamda İran, Libya, Kuzey Kore akla gelen örnekler. Yaptırım konusunda mahir olan bir diğer adres ABD. ABD neredeyse belli devletlere düzenli ve dozu artan ölçüde yaptırım uyguluyor. Bazen devlet adları ortaklaşsa da genellikle uygulanan kriterler farklılaşıyor. ABD açısından yaptırıma neden olan politika başlıkları içinde "insan hakları ihlalleri" diye bilinen başlık yeni değil. Ancak AB açısından pek öyle sayılmaz. AB’nin yaptırımlarında insan haklarını bir öncelik haline getirmesi, Rusya örneğinde de görünür olan yeni yaptırım rejimi olarak tanımlanıyor. Bu politikaya göre, insan haklarının ihlal edilmesine katılan, bunda payı olan ve bundan fayda sağlayanlara ilk etapta AB ölçeğinde hesap dondurma ve seyahat yasağı geliyor. Rusya’ya 2020’den bu yana gelen yeni yaptırımların nedeni de yeni rejim. Rusya’nın son yaptırımların hedefinde olmasının nedeni Navalnıy’ın Novichock isimli kimyasal madde ile zehirlenmesi, soruşturmanın adil yürütülmemesi ve Navalnıy’ın tutuklanması, yani haklarının ihlal edilmesi. Ancak ekim ayında bu konuya yüksek perdeden tepki vermeyen Rusya bu defa sesini yükseltiyor.
Lavrov: İlişkileri kesmeye hazırız, Avrupa AB’den ibaret değil!
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, şubat başında AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’i Moskova’da ağırlamıştı. Borrell’in ziyareti AB nezdinde 2017’de Rusya’ya yapılan en üst düzey ziyaret olmasına karşın adeta bir fiyaskoyla noktalandı. Ziyaretin zamanlaması öncelikle Rusya açısından sorunluydu. Zira hem Navalnıy tutuklanmış hem de bunu protesto eden binlerce insan orantısız güç kullanımıyla gözaltına alınmıştı. Ancak sorun bununla kalmadı. Borrell, gerilim olacağı düşüncesiyle Navalnıy ile cezaevinde görüşme yapmadı. “Farklılıklarımıza rağmen işbirliği için bir arada olmamız gerekiyor” diyerek Lavrov ile görüşmeye ağırlık verdi. Ancak görüşmeden kısa süre sonra Almanyalı, Polonyalı ve İsveçli üç diplomatın yasadışı gösterilere katıldığı iddiasıyla sınırdışı edilmesi hem Borrell hem de Brüksel’de tansiyonu yükseltti. Rusya bu diplomatların gösterilerde olmasının içişlerine müdahale olduğunu ifade ediyor, AB ise Rusya’nın diyalog ve işbirliği ortamını yok ettiğini.
Sergey Lavrov’un verdiği bir söyleşide “Rusya dünyadan izole olmak istemiyor, ancak buna hazırlıklı da olmalıyız. AB ile gerekirse ilişkileri askıya alabiliriz” açıklaması taraflar arasında gerilimi yükseltti. Finlandiya Dışişleri Bakanı’nın ziyareti sonrasındaki basın toplantısında Lavrov, bu konuda yine çarpıcı bir cümle kurdu: AB ile ilişkileri kesmeye hazırız, AB ile Avrupa aynı şey değildir. Avrupa ile işbirliğimiz devam edecek. Avrupa'da bir sürü dostumuz var.
Aslında bu açıklama Rusya’nın AB politikasının yıllara yayılan özeti niteliğinde. Şöyle ki Rusya, özellikle enerji alanında AB’den ziyade belirli devletler ve onların şirketleriyle işbirliği yapıyor. Bu politika kendisine SSCB’den miras kaldı. Bu anlamda Almanya, Fransa, Avusturya, İtalya ve eskiden AB üyesi olan İngiltere Rusya’nın işbirliği merkezleri. Bu devletlerin hem ticari hem de enerji alanında Rusya ile güçlü ilişkileri var. Son dönemde gündemde olan Kuzey Akım II projesinin ortaklarının neredeyse tamamının da bu ülkelerin şirketlerinden oluşması bu durumun örneği.
Rusya’nın “Avrupa ile AB farklı” vurgusunun ardında da bu ilişkilere güven var, zira Soğuk Savaş’ın çetin koşullarında dahi, SSCB bu devletlerle işbirliği yaparak Avrupa’ya gaz ve petrol aktarıyordu, hem de NATO ve ABD’den gelen baskıya rağmen. Bu açıdan Rusya AB’yi Soğuk Savaş’taki karşı cepheye göre daha kolay bir rakip olarak görüyor. Zira Rusya konusu gündeme geldiğinde AB içinde Doğu Avrupa ülkeleriyle değinilen ülkeler arasında ciddi fikir ayrılıkları baş gösteriyor. AB bu anlamda etkin bir biçimde birlik olamıyor. Üstelik Rusya da Lavrov da bu anlamda durumun farkında. Devletlerin çıkarlarının birlik ruhuna galip geldiğinin en net örnekleri binlerce kilometrelik boru hatları, otomotiv sanayii, şirketlerin işbirliğinde görülüyor.
Rusya’nın bu farkındalığı ve stratejisi, AB’nin içişlerine karışmasına engel olmaya dayanır, çünkü Rusya açısından egemenliği ve içişlerine karışılması adeta kırmızı çizgi. Bu, dış politika belgelerinde de açıkça ifade ediliyor. İşte bu noktada yeni yaptırım rejimi, içişlerine müdahaleyi kolaylaştıracak bir araç olarak görülüyor. Burada verilecek tepkinin dozu ekonomiyle çizilmişe benziyor. Yani yaptırımlar ekonomiye uzanırsa AB’ye "Hoşça kal, Avrupa ile devam” meydan okumasında bulunabiliyor. Moskova, buradaki kozunun gücünün tarihten geldiğinin farkında. Bu nedenle martta uygulanması beklenen yaptırımların Rusya’ya etkisinin çok sınırlı olacağını söylemek gerekiyor. Öte yandan Rusya’nın AB ile ilişkilerini askıya alması aşırı bir çıkış, ancak bu adımda kaybedenin sadece Rusya olmayacağı, Rusya’nın değinilen ülkelerle ilişkilerine devam edip, birlik ruhuna zarar verebileceği de dikkate alınmalı. Bu çerçevede Brüksel’in işinin hiç de kolay olmadığı görülüyor.
Gazete Duvar / 24.02.21