Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) Zirvesi’nin 41’inci toplantısı 5 Ocak’ta Suudi Arabistan’ın ev sahipliğinde gerçekleştirildi. Bu zirveyi diğerlerinden ayıran iki önemli unsur var: İlk olarak 4 Ocak’ta Kuveyt’in 2017 yılında yaşanan krizin ardından ilişkilerini kesen Suudi Arabistan ile Katar'ın anlaştığını duyurması ve ABD’deki yeni yönetime hazırlık.
Katar, Suudi Arabistan başta olmak üzere Körfez İşbirliği Konseyi üyeleriyle 5 Haziran 2017’de ciddi bir ayrışma yaşadı. Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkelerinin Katar’a “Müslüman Kardeşler’e desteği kes, yayınlarını durdur, elindeki suçluları iade et yoksa ambargo” demesiyle ayrışma, bölgesel bir krize dönüştü. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi devletler Katar’a hava sahalarını ve sınırlarını kapattı. Her ne kadar krizin görünürdeki sebebi, Katar’ın Müslüman Kardeşler'le olan ilişkisi, Al Jazeera'nin yayınları gibi görünse de arka planda etkili neden, Katar’ın İran’la ortak doğal gaz üretimi için görüşmelere başlamasıydı.
KİK’in diğer iki üyesi Umman ve Kuveyt, söz konusu krizde arabulucu rolü üstlendikleri için ambargoya dahil olmadı. Kuveyt ve ABD’nin ara buluculuğu sonucunda taraflar arasında bazı başlıklarda uzlaşma sağlandı. Bu hafta Katar ile Körfez arasında yaşanan krizde atılan adımlara ve barış adımlarının neden şimdi geldiğini ele alacağız.
2017’den 2021’e Körfez krizi
5 Haziran 2017’de başlayan kriz, KİK toplantılarında da karşılık buldu. Katar çoğu toplantıya düşük düzeyde katılım gösterdi. Doha, Riyad’ın fiili lideri olduğu Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü'nden (OPEC) Aralık 2018’de çıktı. Katar, doğal gazda bir dev olmasına karşın petrol üretimi diğer üreticilere göre mütevazı. Bu nedenle OPEC’ten ayrılma kararı sembolik bir rest ve “herkes kendi yoluna” mesajı olarak görüldü, yani krize yeni bir boyut eklendi.
Katar ile Körfez arasında gerilim tırmandığı sırada ABD’nin Dışişleri Bakanlığı koltuğuna oturan Mike Pompeo, ilk seyahatini Ortadoğu’ya yaptı. Pompeo, taraflara İran’a karşı birlik olmayı ve bu iç sorunu çözmeyi salık verdi. Ancak taraflar arasında beklenen uzlaşma sağlanamadı. Yine de hem Kuveyt hem ABD çözüm için diplomatik adımlar atmaya ve görüşmelere devam etti.
Bu adımların yansımalarından biri, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn gibi Katar’a karşı sert tutumlularıyla bilinen devletlerin milli futbol takımlarını Katar’da 26 Kasım 2019’da gerçekleşen Körfez Ulusları Kupası’na gönderme kararıydı. Benzer biçimde, Katar’da yapılacak 2020 Dünya Kupası’na da söz konusu üçlünün milli takımları katılacaktı. Ancak pandemi nedeniyle Dünya Kupası’nın 2022’ye ertelenmesi nedeniyle bu, gerçekleşmedi.
Krizin sürdüğü 3,5 yıl boyunca Kuveyt KİK üyesi bir ülke olarak arabuluculuk yaptı, ancak Kuveyt’in yanında sürece dahil olan biri daha var: Trump’ın damadı Jared Kushner. Ortadoğu’da İsrail yanlısı “Yüzyılın Barışı” planının mimarı olarak bilinen ve damat olması dışında hangi seçkin özelliğinin onu müzakereci statüsüne taşıdığı meçhul olan Kushner, İsrail ile BAE başta olmak üzere Ortadoğu’da izlenecek yol ve politikalar konusunda vekil görevi üstlendi. Kushner’in sık sık Riyad ve Doha’ya salgına rağmen düzenlediği seyahatler, nihayetinde amacına ulaştı ve tarafların bazı konularda uzlaştıkları bilgisi duyuruldu.
Taraflar arasındaki anlaşma ve devam eden ayrışma
Anlaşmayla, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn'in 2017'den bu yana Katar'a uyguladığı hava, kara ve deniz ambargosu kalkacak. Buna karşılık olarak ise Katar, 3 Körfez komşusuna açtığı davaları geri çekecek ve taraflar birbirine yönelik medyada yürüttükleri karalama kampanyalarına son verecek.
Uzlaşma metnine bakıldığında, ambargoya neden olan ayrışmalara değil, ayrışma sonucunda atılan adımlara çözüm getirildiği görülüyor. Katar’ın Müslüman Kardeşler Örgütü ile olan ilişkisi, Al Jazeera’ye dönük eleştiriler, bazı suçluların iadesi, İran ile yakınlaşma, teröre finans sağlama gibi temel restleşme nedenleri anlaşmada yer almıyor. Zaten bu başlıklar gündeme geldiğinde her iki tarafın da tıpkı 2017’de olduğu gibi pozisyonlarını koruduğu görülüyor. Dolayısıyla Katar ile Suudi Arabistan arasındaki uzlaşma aslında bir masaya dönme gayreti, çünkü masanın devrilmesine neden olan faktörler olduğu gibi duruyor, yani kriz çözülmedi.
Merak uyandıran zamanla
Riyad-Doha uzlaşmasının sinyalleri Aralık 2020’den bu yana hem bölgesel hem küresel medya tarafından biliniyor ve takip ediliyordu. Bu süreçte akılları kurcalayan sorulardan biri ise uzlaşmanın zamanlaması. Her ne kadar diplomatik çabaların tarihi, krizin çıktığı zamana uzanıyorsa da çabalar sonuç vermemişti. 2021’in başında uzlaşmaya varılmasındaysa bazı faktörler etkili.
İlk olarak 3 Kasım’da ABD’de yapılan başkanlık seçiminde Joe Biden’ın galip gelerek başkanlığı kazanması. Biden iktidarı, Körfez açısından bazı işlerin Trump döneminde olduğu şekliyle devam etmeyeceği anlamına geliyor, çünkü Biden kampanya sürecinde İran ile nükleer anlaşma konusunda uzlaşabileceklerini ifade etti. Bu, Körfez ülkeleri açısından adeta bir kırmızı çizgi, zira 2015’te Obama Yönetimi’nin nükleer anlaşmaya olur vermesine en büyük itiraz Suudi Arabistan ve İsrail’den gelmişti. Dahası Katar’a uygulanan ambargoda İran ile Katar arasındaki ilişkilerin seyri en etkili nedenlerdendi. Bu bağlamda İran ile ABD ilişkilerinin değişime açık seyri Riyad açısından hesaplarını güncellemesi baskısına neden oluyor.
İkincisi, Biden’ın Suudi Arabistan ve Körfez’in diğer devletleriyle kuracağı ilişkide Trump'tan farklı olarak bazı sorunlara vurdum duymaz bir biçimde yaklaşmayacağının sinyallerini vermesi. Nitekim uzlaşının zamanlaması dikkate alındığında Katar ve Suudi Arabistan’ın Trump’a jest yaptığı da söyleniyor. Trump ile ortak bir dil yakalan iki devlet de Biden’ın Ortadoğu’ya dönük yeni bir planlamayla gelme olasılığı olduğunun farkında, buysa 'müttefikler arasında birlik olunursa daha güçlü bir ikna yöntemi uygulanabilir' fikrine neden oluyor, masa temizleniyor. Bunun yanında Riyad, krizlere neden olan ülke olarak değil, krizlerin uzlaşanı olarak görünerek Washington ile ilişkilerinde taze bir imaja sahip olmayı istiyor. Özellikle ABD ile Katar arasında askeri eğitimden, istihbarata uzanan yakın işbirliği Krallık açısından sorun olarak görünüyor ve bunun yeniden dengelenmesi gerekiyor.
Sonuç olarak Katar ile KİK arasında üç yıldan fazla bir zamana yayılan ambargo kalkıyor. Bir nevi ateşkes adımı olarak görülebilecek bu adım, bir barış anlaşması değil. Henüz ambargoya neden olan faktörler konusunda söz söylenmiş değil. Dahası Mısır’ın, Birleşik Arap Emirlikleri’nin ve Bahreyn’in, uzlaşmayı şimdilik desteklese de ana sorunlara gelindiğinde masada sesini yeniden yükseltebileceği beklenebilir.
Biden’ın yeni Ortadoğu politikası uyarınca İran ile yeniden masaya dönmesinde Katar, işlevsel bir aktör olabilir, zira Doha ABD ile Afganistan arasındaki uzlaşmanın da aracısıydı. Buysa Katar’ın İran ile ilişkilerine olduğu gibi devam etmesini gerektiriyor. Bir yandan İsrail ile ilişkileri normalleştiren Körfez ülkelerinin sayısı gün geçtikçe artarken, Washington’ın Tahran’ı denkleme dahil etmesi ortamdaki tansiyonu yükseltebilir, var olan anlaşmazlıklara yeni boyut katabilir. Dolayısıyla uzlaşmanın kendisi önemli, ancak daha büyük bir tıkanmaya da neden olabilir. Krizin seyri ve taraflar arasındaki sorunların çözümü, ABD’nin Katar, Suudi Arabistan ve İran olan ilişkilerindeki ilerlemeye ve Biden’ın politikalarına bağlı.
Gazete Duvar / 06.01.21