Pax Romana Roma İmparatorluğu’nun askeri güç kullanarak kontrol altında tuttuğu bölgelerde kurduğu düzene işaret eder. Latince Roma Barışı manasına gelen bu süreç kabaca iki yüzyıl sürdü. Ardından da 19.yüzyılın başlarından 20. yüzyılın başlarına kadar süren yüzyıllık dönemde Pax Britannica (Britanya Barışı) başladı. “Üzerinde güneş batmayan imparatorluk” olan Büyük Britanya’nın mutlak hâkim güç olduğu bu sürecin ardından bu kez küresel güç olarak siyaset sahnesine çıkan Amerikan emperyalizmi kendi “pax”ını dayattı.
Pax Americana yani Amerikan Barışı, Amerikan emperyalizminin İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Roma İmparatorluğu’ndan esinlenerek dayattığı düzenin adıydı. Tıpkı Roma gibi Amerikan emperyalizmi de “barış” adı altında yerkürenin dört bir tarafına kaos ve istikrarsızlık taşıdı. Kendi diliyle, kendi yasalarıyla, kendi adetleriyle ve tabii ki büyük askeri gücüyle egemenlik kurmaya çalıştı.
Artık bu düzenin de sonuna gelinmek üzere. ABD artık eski gücünde değil. İkinci Dünya Savaşı sonrasında dünya kapitalizminin hegemon ülkesi haline gelen ABD büyük bir hızla irtifa kaybediyor. O tarihlerde dünya ekonomisinin yarısına hükmeden ABD, bugün küresel üretimin ancak yüzde 18’ini gerçekleştirebiliyor. Sarsılan ekonomik gücüne paralel olarak politik, ideolojik ve askeri etki gücünde de aşınma yaşıyor.
Bu sebepledir ki devasa askeri gücüne rağmen istediği oyunu eskisi gibi oynayamıyor. Bunun verdiği sıkıntıyla giderek daha fazla şiddet, güç ve baskıya başvuruyor. Birleşmiş Milletler’e üye 192 ülkenin 132’sinde çeşitli büyüklükte irili ufaklı askeri güç, 40 ülkede üs barındırması da bundan dolayı. ABD’nin hegemonyasındaki bu zayıflama haliyle “kolektif emperyalizm” arasında da bir uyumsuzluğa yol açıyor. Atlantik Cephesi arasında Almanya-Fransa ikilisinin ABD’ye karşı itirazları hiç olmadığı kadar artmış durumda.
Rusya’nın zamanı
Pax Americana’nın yerini Pax Rusya mı (Pax Russiana) alıyor? Gerileyen bir gücün yerini başka aktörlerin alması işin doğal kanunu. Amerika’nın boşluğunu da haliyle başka aktörler dolduruyor. Rusya da bu güç merkezlerinden en dominant olanı.
Sovyetler sonrasının 20-25 yıllık çalkantılı sürecini geride bırakan 21. yüzyılın ilk çeyreğinde Rusya küresel güç mücadelesine geri dönerken, kendi “barış”ını dayatmaya başladı. Gerektiğinde askeri güç kullanarak müdahale ettiği, kontrol altına aldığı bölgelerde kendine özgü bir düzen inşa etmeye başladı çoktan.
Suriye ve Libya’da Pax Rusya’nın izlerini görmek mümkün. Amerika’ya kafa tutan, kendi oyununu ve kendi hegemonyasını inşa eden Rusya, Libya ve Suriye’nin İdlib kentlerinde 12 Ocak itibariyle ilan edilen ateşkesi de devreye soktu. Her iki ülkenin de ABD tarafından kan gölüne çevrildiği düşünülecek olursa, Putin’in her iki ülkedeki çatışan çok sayıdaki aktörün yanı sıra, bölge ülkelerin temsilcilerini de Moskova’da ağırlaması dikkat çekici.
Moskova’da dün hummalı bir diplomasi trafiği vardı. Tobruk yönetiminin sözcüsü Hafter, Trablus yönetiminin başkanı Sarrac ve Ankara’dan üç bakan Rusya’daydı.
Libya ve Suriye ile sınırlı kalmaz
Suriye ve Libya’da askeri olarak da var olan, kendisinin dışındaki her türlü senaryoyu boşa çıkararak bir adım öne çıkan Moskova’nın müdahaleleri denklemi baştan sona değiştirdi.
Rusya, sadece özel güvenlik şirketi Wagner aracılığıyla değil bilfiil yaptığı askeri yardımla da Libya sahasında. General Halife Hafter’in yanında saf tutmuş durumda. AKP hükümeti ise Trablus yönetiminin yanında. Şimdi bu iki gücün çağrısıyla ilan edilen ateşkes dün Moskova’da şimdilik kalıcılaştırıldı.
Ancak küresel ve bölgesel bir güç mücadelesinin sahnesi olan her iki ülkede de çatışmalara taraf olan aktörlerin zorlamasıyla ilan edilen ateşkes kırılgan bir yapıya sahip.
Rusya’nın bu hamlelerinin Libya ve Suriye ile sınırlı kalmayacağı görülüyor. Küresel, bölgesel güç mücadelesinde “artık ben de varım” diyen Moskova, diğer çatışma bölgelerine de sirayet edecek gibi. ABD’nin yerini en azından Ortadoğu, Afrika ve Orta ve Güney Asya’da Rusya alabilir.
BirGün / 14.01.20