Kazakistan 2010’ların ortalarında petrol fiyatları düşene kadar ekonomik büyümesinin büyük bir yüzdesini temsil eden petrol üretimi ile Orta Asya’daki en güçlü performans gösteren ekonomilerden birine sahipti. 2012 yılında Dünya Ekonomik Forumu, yolsuzluğu ülkede iş yapmanın en büyük sorunu olarak sıralarken, Dünya Bankası Kazakistan’ı Angola, Bolivya, Kenya ve Libya ile eşit düzeyde bir yolsuzluk noktası olarak listeledi.
Uluslararası gözlemciler Kazakistan’daki hiçbir seçimin adil olduğunu kabul etmediler. Kazakistan’da yaşayan halkın uzun zamandır biriken öfkesi 2 Ocak’ta yapılan zamlar sonucu patlak verdi. Janaözen’deki vatandaşlar gaz fiyatlarındaki artışı protesto etmek için yolları kapadı. Yüzlerce Janagözenli bir gecede şehir meydanında toplandı ve kamp kurdu. Öğlene doğru diğer vatandaşlar kalabalığa katılırken, yerel liderlerin doğrudan seçilmesini talep eden 1000 kişi meydanda buluştu. 5 Ocak’ta Cumhurbaşkanı Tokayev, hükümetin istifasını kabul etti. Kazakistan hükümetine göre, yüksek talep ve fiyat sabitlemesi nedeniyle gaz fiyatlarındaki ani keskin artışın ardından olaylar patlak verdi. Halkın protestoları hükümete ve eski Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbeyev’e karşı artan hoşnutsuzlukla daha büyük gösterileri tetikledi. Hükümete karşı muhalif grupları olmadığı için, huzursuzluk doğrudan halk arasında tırmanmış gibi görünüyordu. Buna karşılık Cumhurbaşkanı Cömert Tokayev, Mangıstav Eyaleti ve Almatı’da 5 Ocak’tan itibaren geçerli olmak üzere olağanüstü hâl ilan etti. Günlerdir süren olaylarda 400'den fazla işyeri zarar gördü, 200’den fazla kişi tutuklandı. Çok sayıda vatandaş ve en az 12 polisin öldüğü bilgisi geldi.
Kazakistan’da neler yaşandığını Orta Asya Uzmanı Doç. Dr. Hakan Güneş ile konuştuk.
'Derin yoksulluktan ziyade gelir adaletsizliğine itiraz'
-Petrol ve doğalgaz zenginliği ile bilinen Kazakistan’da, doğalgaz ve akaryakıt zammına karşı halk sokağa çıktı. Olayların perde arkası nedir?
Perde arkası, ücretlerin tüm başlıklarda, giyimden yiyeceklere, besinlere kadar artan fiyatlar karşısında gerilemesi. Akaryakıt da bunun sembol olarak bardağı taşıran son noktası oldu. Özellikle çalışanlar bu işi başlattılar. Bunlar petrol ve doğalgaz tesislerinde çalışan insanlar. Ne kadar büyük bir zenginlik ürettiklerini görüyorlar ve kendilerinin bu yükselen enflasyon ve pahalılık karşısında yeterince desteklenmediklerini düşünüyorlardı ve tepki oradan çıktı. Hızlıca bütün ülkede yankı buldu. Bu durum sosyal yanı açısından çok derin bir yoksulluktan ziyade bir gelir dağılımı adaletsizliğine itiraz olarak okunmalı.
'Halk hareketi ama örgütlü değil'
-Bu yaşananlara bir halk hareketi diyebilir miyiz?
Hiç şüphesiz diyebiliriz. Şöyle düşünün on binlerce kişiyle ilk olarak Mangıstav’da başladı, on küsur büyük şehirde toplamda yüz bini aşan insan sokağa çıktı gözümüzün önünde. Buna halk hareketi dememek mümkün değil. Her türlü, her şekilde bu bir halk hareketidir. Otoriter bir rejim olduğu için örgütleme serbestliği olmadığı için, kendiliğindendir, örgütlü değildir. Zaten çok az insan örgütlenebildi bugüne kadar, onlarda bir renk vermekte çok zorlandılar. Elbette bu halk hareketinin çok büyük bir gövdesi pahalılığa ve gelir dağılımına itiraz eden sıradan insanlar, özellikle işçiler. Buna Batı destekli siyasi gruplar yani mevcut yönetimden hiçbir farkı olmayan ama kendisini koltukta görmek isteyen, yurtdışında Kiev’de yaşayan bir takım muhalif unsurlar da katıldı ama bunlar milliyetçi sloganlarla katıldılar ve küçük bir grubu oluşturuyorlar çünkü ülkedeki karşılıkları çok ciddi değil. Yine organize gruplardan çeşitli küçük sol gruplarda o süreçte rejime karşı tutum aldılar ama ana gövdesi örgütsüz halktır.
-Kazakistan’da hükümet istifa etti mi? Hükümet düştü mü?
Çok basit şöyle tanımlarız. Burası yarı başkanlık sistemi, Türkiye’de kafa karışıklığı çıkaran konu o. Yani hükümet düştü denildiğinde, Türkiye’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın düşmesi anlaşılır değil mi? Oysa burada bir yarı başkanlık var, Cumhurbaşkanının altında bir kabine var, bu kabinenin başı yani başbakan görevden alındı, daha doğrusu istifasını sundu, cumhurbaşkanı da kabul etti, zaten danışıklı döğüş oldu. Şeklen hükümet istifa etti, aslında hükümet görevden alındı cumhurbaşkanı tarafından. Yani bunu Türkiye’ye uyarlayacaksak olursak bir bakanın, ya da birkaç bakanın görevden alınması ya da kabine değişikliği olarak okumak mümkün.
-Bu istifayı, ya da görevden alınmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu istifa halkın gücünü gösterdi. Çok sayıda şehirde büyük bir kalabalığın ortaya çıkmasının sonucu yönetim geri adım attı. Bir sonucu bu. Ancak bu aynı zamanda yönetim içi klikler mücadelesinin bir vesilesi de oldu. Çünkü mevcut cumhurbaşkanının tam kontrol edemediği bir kabine söz konusu, çünkü gölge arkasında eski cumhurbaşkanının ekibi ülkede hala hâkim. İşte bu vesileyle o da bir yandan mecbur kaldı, bir yandan da işine geldi bazı değişikliklere gidiyor. Tartışması da yapılıyor ki, bende buna emin değilim ama kuvvetle muhtemel buluyorum bunu.
“Ülkeyi aileleriyle birlikte soyup soğana çevirdiler"
-Bu kadar zenginliğe rağmen bu zamlar sizce neden yapıldı?
Bu ülkede Kanada, Amerika, Fransa Rusya, Çin birçok uluslararası şirketlere verilmiş ihaleler var ve tabi ki yerli şirketlerde var. Bunların başında olanlar yani büyük doğalgaz ve petrol şirketlerinin başında olan kişiler ve yöneticiler, valiler ve yerel yöneticiler. Bunlar ülkenin bütün kaynaklarını kendi aileleri ve yakın çevreleriyle ile birlikte soyup soğana çeviren insanlar. Burada hiçbir doğalgaz şirketinin başındaki kişi maaşıyla falan geçinmiyor.
Çocuklarının Londra’da emlakları, Güney Fransa’da yazlıkları, Türkiye’de yatları var ve bunları sabah-akşam paylaşıyorlar. Kazakistan’da gelir seviyesi son yirmi yılda artmakla beraber, gelir dağılımı eşitsizliği ise ters oranda çok ciddi arttı. Dolayısıyla bu yerel yöneticilerin aslında genel olarak yapmak zorunda olmadıkları bir zamdı fakat daha fazla halktan para toplamak istediler, el koymak istediler halkın gelirine, dolayısıyla bu nedenle bir zamma başvurdular, maliyetleri karşılamıyorlar da değillerdi. O nedenle de ilk üç dört gün tepkinin büyük bir kısmı merkezi yönetimden daha çok yerel yönetimeydi onu da rahatlıkla söyleyebilirim.
-Kazakistan’da yapılan bu zamlar birilerinin iştahını kabartıyor mu?
Açgözlülük diyelim. Bu ülke doğal kaynaklar zengini, nüfusu 20 milyonun altında, dolayısıyla çok zengin bir ülkeden bahsediyoruz onu unutmayalım. Bütün kaynaklarına en fazla yüzde bir civarında bir kesimin el koyuyor, bunlarda bir koalisyon. Başında Nazarbeyev’in, şimdiki Cumhurbaşkanı Tokayev’in, onların bölgelerdeki valilerin olduğu bir koalisyon ama bu koalisyon yekpare değil tek başına aynı fikirde değiller, birbirlerini itip kakan bir koalisyon. Bu koalisyonun bazen yer değiştirmesi gerekiyor.
Yani şöyle düşünün, Mangıstav’daki şehirdeki komplekse el koymak isterseniz valiyi devirirseniz, devamında şirket yöneticileri de değişmeye başlar. Yani bir klik gider, başka bir klik gelir ama yönetici sınıf aynı zihniyette insanlar bunlar. Fakat burada olan da halka oluyor. Halkta hepsine birden itiraz etti ama örgütlü olmadığı için bir siyasi temsilcisi olmadığı için bir koalisyonu olmadığı için kendilerini ifade edemediler. Örneğin bunları ben telaffuz ediyorum. Yani ben ve benim gibi Türkiye’de, Rusya’da, Kazakistan’daki bazı akademisyenler. Yani biz bunlara tercüman oluyoruz. Sloganlarını inceliyoruz, taleplerini, konuşmalarını, total hareketlerini inceliyoruz ve diyoruz ki, böyle bir talepte bulunuyorlar, böyle bir olay oluyor diye. Halbuki normal şartlarda sendikacıların söz kurması lazım değil mi, ya da bir siyasi parti sözcüsünün, ya da kendi içlerinden çıkan bir işçi önderinin, bir STK liderinin bunların hiçbiri yok. Onun için yorum dahi yapılamıyor. Bunları toparlayıp biz yorumluyoruz.
-Bu halk yaşadıklarının, yaptıklarının ne kadar farkında?
Tabi ki her şeyin farkındalar. Mesela dünden itibaren de kriminal grupların işin içine girdiklerini, bugün kriminal grupların arkasında devletin üst kademesindeki bazı grupların arasındaki çekişmelerin olduğu, hatta bazılarının uluslararası boyutlarının da olabileceğini herkes konuşuyor şu anda. Burada bunu kim ifade edecek? Ben bunu mesela üç öğrencimle, dört arkadaşımla, beş gazeteciyle, sendikacılarla, solcularla görüşüyorum o zaman diyorum halk bunun farkında. Buradan çıkarıyorum bunun sonucunu. Ya da yazışmalara bakıyorum, Telegram kanallarına bakıp böyle bir sonuç çıkarıyorum. Bunun siyasal bir sözcüsü var mı? Hayır yok. Bir ana muhalefet, bir kitle hareketi sözcüsü yok.
Mesela Gezi dediğimizde iyi-kötü bir Taksim dayanışması vardı, oradan bir söz üretiliyordu. Ukrayna dediğinizde bunun tam tersi bir örnek ama orada bir komite vardı, Belarus’ta merkezi düzeyde bir komite vardı. Şimdi tam temsil edebilirler, edemezler bu halk hareketi mi o ayrı bir tartışma ama ortada bir komite yok, bir komite adayı bile yok. Bu çok önemli, ortada söz söyleme iddiasında olan bir kişi dahi yok. Dolayısıyla bu kendiliğinden hareketlerin kolayca çalınmaya müsait yanı var. Yani evirilip kendi siyasi önderliğini çıkartabilecekken işte tam da bunlar müdahale etti. Kim bunları kriminalize ediyorsa, o silahları dağıtıp olayları bir yağma zincirine dönüştürüyorsa, durumu bir halkın güvenliği meselesi, hatta göstericilerin güvenlik meselesi haline gelmesini kim kolaylaştırıyorsa yönetim içindeki kliklerden ve bunları destekleyen uluslararası güçlerden işte onlara bakmak lazım. Bu da zaten aşağı yukarı çok değil, üç-dört güne netleşir,
-Bu süreç ne kadar sürer? Neye evrilir?
Güvenlik kısmı, büyük şehirlerde büyük ölçüde son 24 saat içerisinde temel güvenlik problemleri yani yağmalar durdurulmuş durumda ancak halkın da yeniden sokağa çıkma isteği var mı? Bu kısmı büyük bir tartışma. Çünkü şu anda sokakta olanlar daha çok bu kriminal gruplar. Yani biz görüntülere zaman aralığında baktığımızda çarşamba sabahında gösterici oranı üçte bire inmişti, akşama geldiğimizde onda birine indi. Bu onda birinin önemli bir kısmı lümpen proletarya ve yağmacılar. Bu yağmacıların büyük bir kısmı silahlarla yağma yapanlar, polisleri öldürenler, askerleri esir alanlar. Bunlar siyasi bir grup değil. Bunlar birtakım klikler tarafından, Kazak burjuvazisinin değişik kanatları tarafından kullanılan devreye sokulan unsurlar, bunların uluslararası uzantıları da olabilir.
-Bundan sonra ne olur?
Bir halkın örgütlü olmaması durumunda halk hareketinin halkın aleyhine dönebileceğini de görebiliyoruz. Bir yandan çok büyük bir güç olduğunu gördü halk, öte yandan da örgütsüzlüğünü iliklerine kadar hissetti. Eğer önümüzdeki günlerde kendi öz örgütlerini, komitelerini, şehir komitelerini, bölge komitelerini, işyeri komitelerini çıkarabilirlerse tablo bambaşka bir yere gider. Çıkaramazsa halkın öfresini çalabilirler. Eğer dediğim olmazsa, kendi örgütlerini çıkaramazlarsa bu bir iktidar içi kliklerden birisinin yerine bir başkasının yer alması, bir yolsuzun yerine, başka bir yolsuzun olması anlamına gelir.
Esra Çiftçi-Artı Gerçek / 07.01.22