Suriye Beşar Esad yönetiminin devrilmesiyle birlikte gündemin üst sırasına yerleşti. Ne olmuştu da yıllarca süren bir iktidar on günde devrilmişti? Çatışan ve anlaşan taraflar kimlerdi? Bu ve benzeri sorular televizyon programlarında, basında, hatta fabrikalarda ve kahvelerde en çok konuşulan konuların başında geliyor. Oysa bugünü anlamak için geçmişe de bakmak gerekiyor. Bu sayımızda Suriye tarihini kısaca özetlemek ve yıllardır süren savaş ve yıkımın tarihsel dayanaklarına işaret etmek istedik…
Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sonunda Arap coğrafyası İngiltere ve Fransa arasında pay edilir. 1916 yılında imzalanan Sykes Picot gizli anlaşmasıyla sınırları çizilen paylaşım planı 1920’de gerçekleştirilen San Rome Konferansı’yla daha net bir biçim kazanır. Bu anlaşmalarla Suriye ve Lübnan Fransızların; Irak, Filistin ve Mavera-i Ürdün İngilizlerin denetimine girer ve manda yönetimleri kurulur. Fransa ve İngiltere hâkim oldukları bölgeleri küçük devletlere bölerek, buralarda daha rahat bir denetim sağlamayı hedefler. Ulusal kimlikler yerine etnik, inançsal ve mezhepsel ayrışmalarla toplumların kutuplaştırılması sayesinde bu hayata geçirilir. Kısacası, Ortadoğu’da bu gün hala etkisini sürdüren etnik kimlik, din ve mezhepsel çatışmaların arkasında emperyalistlerin bu “böl-parçalayönet” politikası yer almaktadır.
Fransız mandasına karşı ilk güçlü ayaklanma 1925 yılında gerçekleşir. Bu ayaklanmayla Suriyeli kimliği oluşmaya başlar. Milliyetçilik ile dini öğelerin etkinliğini artırmaya başladığı, yer yer iç içe geçtiği bu coğrafyada modern görünümlü siyasal akımlar da şekillenmeye başlar. İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sırasında manda yönetimine karşı toplumsal tepki daha da artmaya başlar. Arap milliyetçiliğini esas alan ve Sovyetler Birliği’ndeki uygulamalardan etkilenen Baascılık bu dönem belirgin bir yükseliş yaşar.
24 Ekim 1945’te Suriye bağımsızlığını elde eder ve Birleşmiş Milletler daimi üyesi olur. Fransız mandası 1946 yılına kadar Suriye’de kalır. Ortadoğu’da Arap milliyetçiliğinin yükselişine paralel olarak Baas partisinin ordu ve bürokrasi üzerinde, Suriye’nin elit kesimleri içinde etkisi artmaya başlar. Bu yükselişin bir yansıması olarak 1958 yılında Mısır ve Suriye’nin birleşmesiyle Birleşik Arap Cumhuriyeti kurulur. 1961 yılında gerçekleştirilen bir darbeyle bu birlik dağılır ve ayrı bir devlet yapılanması olarak Suriye Arap Cumhuriyeti ilan edilir. 1963 yılında gerçekleşen yeni bir darbeyle Baas partisi iktidara gelir. 1970 yılında Hafız Esad Baas partisi içinde bir darbe yaparak yönetimi ele alır. 1970’li yıllarla birlikte Esad ailesinin iktidarı başlar.
Ötekileştirilen Kürtler
Suriye’de yükselen milliyetçilikle birlikte Baas rejimi Arap ulusal birliğini kurmayı hedeflerken çeşitli etnik kimliklere baskı uygulamaya başlar. Bu baskılardan en fazla nasibini alan ise Suriye Kürtleri olur. 1963 yılında darbe ile oluşan yeni yönetim Kürt bölgelerinde nüfus sayımı gerçekleştirir. Suriyeli olmayan Kürtler olarak tanımladığı Kürtlerin kimliklerini dahi iptal ederek tüm vatandaşlık haklarından mahrum kalmalarını sağlar. Benzer bir dizi baskı ve yaptırım farklı kimlik ve inançlara da uygulanır.
Filistin davası
Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’yla sınırları belirlenen yeni devletlerin önemli bir kısmı hedeflerini Arap ulusal birliğini sağlamak, siyonizme ve mandacı sömürgeci güçlere karşı mücadeleyi büyütmek olarak tanımlarlar. Filistin davasını da Arap birliğinin bir parçası olarak sahiplenirler. Siyonist İsrail’in kuruluşunu ilan etmesinin ardından, Filistin topraklarında işgalci olarak tanımladıkları İsrail’e karşı mücadele ederler. İsrail’e karşı Arap devletlerinin gerçekleştirdiği ortak askeri saldırı mağlubiyetle sonuçlanır. Bu da saldırıda yer alan devletlerin bir dizi iç sorun yaşamasına neden olur.
2000’li yıllar
2000 yılında baba Esad’ın ölümünün ardından Baas Partisi’nin lideri Suriye burjuvazisi ve ordunun desteklediği oğul Beşar Esad olur. İlk yıllarda baskı politikalarını hafifleten oğul Esad genel af ilan eder, basın üzerindeki baskıyı hafifletir. Sonrasında ise baskıcı uygulamaları, babasının döneminde olduğu gibi hayata geçirmeye başlar. Batılı emperyalistlerin ambargo ve ekonomik yaptırımları Suriye’de yoksullaşmayı derinleştirir. Sermaye sınıfının serveti büyürken, halkın yoksulluğu derinleşir.
2011 yılında baskı, zorbalık, yoksulluk, yoksunluk vb. nedenlerle kitle gösterileri başlar. Batılı emperyalistler artan hoşnutsuzluğu fırsata dönüştürerek bunu kirli bir iç savaşa çevirirler. Çeşitli cihatçı gruplar Suriye’nin etnik ve inançsal temelde ayrışmasını derinleştirmek için devreye sokulur.
Bu adımlarla, Ortadoğu’daki hegemonyalarını güçlendirmek ve Suriye’nin zenginliklerini yağmalamak hedeflenir. IŞİD Batılı emperyalistler tarafından Suriye’de etnik ve inançsal ayrışmayı derinleştirmek için önemli bir aktör olarak kullanılır. Emperyalist siyonist hesapların hayata geçirilmeye çalışıldığı Suriye’deki gelişmeler, çeşitli ilerici güçlerin de emperyalizm ve rejim yanlısı gerici taraflaşmada saf tutmasına yol açar.
Böylece Suriye halklarının devrimci-demokratik program ekseninde birleşik mücadelesini inşa etme olanakları gerici taraflardan birinin yanını seçen güçler tarafından heba edilir. Sonuçta Suriye’nin iç bütünlüğü etnik, dini ve mezhepsel zeminde tahrip edilmiştir. Ülkede sorunlar günden güne derinleşmiş, husumetler ve boğazlaşmalar olağanlaşmıştır. Esad rejiminin çöküşü ve HTŞ’nin başını çektiği cihatçı çetelerin egemenliği bu çatışma ve parçalanmayı daha da ağırlaştıracaktır. HTŞ ve benzeri cihatçı çeteler emperyalist-siyonist güçlerin ve Türkiye gibi gerici bölge devletlerinin hegemonya ve paylaşım mücadelesinde destekledikleri güçlerdir.
Tarihsel ve güncel gelişmeler bir kez daha göstermektedir ki, Suriye ve bölge halklarının gerçek bir barışa ulaşmasının ve kurtuluşunun tek yolu devrimci demokratik laik bir program temelinde anti-emperyalist, anti-siyonist mücadeleden geçmektedir.
Emeğin Kurtuluşu’nun 46. sayısından alınmıştır…