Mayıs ayında yapılan seçimlerden önce dolar kurunun baskılandığını biliyorduk. 19 liranın hemen altında bir seviyede kuru aylarca tuttular. Kurun bu seviyelerde baskılandığı dönemde iş insanlarından, özellikle tekstil vb sektörde faaliyet gösteren şirket sahiplerinden bir biri ardına açıklamalar geliyordu. İhracat yapmakta zorlandıklarını, iş yapmaya devam edebilmeleri için doların 22-23 lira bandında olması gerektiğini söylüyorlardı. Hatta şöyle bir talep de bile bulunmuşlar: bize uyguladığınız kur piyasadan farklı olsun, dolar 23, avro 24 olsa bize yeter(!)
Seçimler bitti, iktidar kur baskısını gevşetti ve dolar hızlıca 27 lira seviyesine gelirken avro 30 lirayı aştı. Kurların gelmiş olduğu bu seviye iş insanlarını sevindirmiştir diye düşünürsünüz, değil mi? Onlar 23 talep ederken, dolar şimdi 27 liranın üzerinde. Ama hayır, hiç de memnun değiller. Daha üç ay önce talep ettikleri seviyenin bile yüzde 20 üzerinde olan kur onlar için yeterli değilmiş! Şimdi ne istiyorlar biliyor musunuz? Dolar 35-40 lira olmalıymış. Niye? Çünkü ancak öyle ihracat yapabilirlermiş. Başka türlü olmuyormuş.
Varsayalım ki dolar onların istediği seviyeye geldi. Memnun olurlar mı? Hayır, olmazlar. Bu sefer de dolar 50-60 lira olsun isterler. Gördüğünüz gibi bunun bir sonu yok. Kur her ne olursa olsun daha fazlasını isteyecekler.
Onların istediği olsa ve dolar, mesela, 40 lira olsa ne olur? “İğneden ipliğe” her şeyin fiyatı artar. Hayat size daha pahalıya mal olur. Ama olsun, sonuçta “ihracat yapıyoruz,” bundan rahatsız mı olacaksınız?
***
Peki, ihracatçılar, özellikle tekstil, hazır giyim gibi sektörler, niye yüksek kur istiyorlar? Çünkü rekabet edemiyorlarmış. Kiminle? Mısır, Bangladeş gibi ülkelerle. Oralarda işçiler ayda 80 doların altında kazanıyor. Sanırım bizdeki asgari ücreti yüksek buluyorlar. Aslında demek istedikleri şu: dolar artsın ama ücretler kur artışı kadar artmasın; işçilik maliyeti düşük olunca ihracat da artar. Bu isteğin kazananı kim olur? Çalışanlar olmadığı kesin. Demeleri o ki verimlilik artışı, yüksek katma değer, marka yaratma gibi şeyleri boşverin. İşçiyi ucuza çalıştıralım yeter, “rekabet” ancak böyle sağlanırmış.
Çalışanları daha da yoksullaştıralım dedikleri dönemde ülkede gelir dağılımı ne durumda?
Credit Suisse tarafından açıklanan 2022 Küresel Servet Raporunda Türkiye’nin içinde bulunduğu adaletsiz gelir dağılımı net bir biçimde ortaya konulmuş. Bu rapora göre, nüfusun yüzde 1’lik diliminde yer alanların sahip olduğu servet toplamın yüzde 39,5’u kadar. Hatta en zengin yüzde beşlik dilimde yer alanların serveti ülkede yaşayan geri kalan yüzde 95’in servetine eşit.
Bir taraftan “ihracatçılar” çalışanların yoksullaşmasını istiyor, diğer taraftan iktidar sabit gelirlileri daha fazla yoksullaştıracak politikaları uygulamaya çalışıyor.
***
Bakan Şimşek dün yaptığı açıklamada “iç talepteki güçlü artış makro finansal istikrarı, cari açık ve enflasyon üzerinden tehdit ediyor […] Politika çerçevemizi yeniden dengelenme ihtiyacına göre şekillendiriyoruz” derken ne kastettiğinin somut göstergesinin bir örneği, kamu çalışanları aylıklarına 2024 yılında yapmayı teklif ettikleri artış oranıdır.
2024 yılında kamu çalışanlarına teklif edilen ücret artışı oranını duymuşsunuzdur. Daha önce İlk yarıda yüzde 14, ikinci altı aylık dönemde yüzde 9 olarak sundukları teklifi, “bonkörlük” yaparak revize etmişler. Dün ilk altı aylık teklifi yüzde 15’e ve ikinci altı aylık teklifi yüzde 10’a çıkardıklarını açıkladılar. Bunun yıllık kümülatif artışı yüzde 26,5 eder. Merkez Bankasının yayınladığı raporunda 2024 sonu için enflasyon tahmini yüzde 33. İyimser bir tahminle bile öngördükleri enflasyon oranın çok altında bir ücret artışı teklif ediliyor.
Söylediklerin ortaya çıkan şu ki önümüzdeki sürece ilişkin hem iktidarın hem de iş dünyasının bütün kurgusu sizin daha fazla yoksullaşmanız üzerine.
Buna razı olacak mısınız?
BirGün / 18.08.23