Yeni ekonomi yönetiminin göreve gelmesiyle birlikte başlayan faiz artışlarının ortala vatandaş açısından nasıl sonuçlar doğuracağına ilişkin yazıları bu köşede geçtiğimiz haftalarda okudunuz. Fakat uygulanan yeni faiz politikasının birincil hedef kitlesinin siz olmadığınız, asıl hedeflerinin yabancı yatırımcıların bu yüksek faizden nemalanmaları ve bu sayede ülkeye döviz girişi sağlamak olduğunu biliyorduk. Şöyle de diyebiliriz: size külfet olan başkasına nimet olarak sunuluyor.
Dün “piyasacıların” çok hoşuna gidecek bir rapor gündemde epey yer işgal etti. ABD’li yatırım bankası Goldman Sachs’ın Türkiye raporu çok ilgi çekti. Bu kurum önemli. Biliyorsunuz ekonomi yönetiminin “yatırımcılarla” olan tüm toplantılarını organize eden kurum bu.
Türkiye ekonomisine ilişkin yabancıların yazdığı çok sayıda rapor oluyor. Goldman Sachs’ın raporunun “memnuniyet” yaratmasına ve bu kadar çok konuşulmasına yol açmasının nedeni, yabancıların “carry trade” yaparak Türkiye’ye para getirme ihtimalinin yükselmiş olmasından bahsediyor olması. Ve bunu nasıl tanımlamış biliyor musunuz? “TL oyuna geri döndü.” Peki, bu oyuna ne ad vermek gerekir? Yazının sonunda bu sorunun yanıtını bulacaksınız.
Carry trade
İngilizce bu ifade yaygın kullanıldığı için ben buraya olduğu gibi aldım. Anlamı şu: imkânı olan, faizin düşük olduğu piyasalardan borçlanır ve borçlandığı bu parayı faizin yüksek olduğu ülkeye yatırır. Aldığı faiz ile ödediği faiz arasında arasındaki fark da kazancı olur. Afili biçimde ifade edileni bu işlem şöyle de tanımlanabilir: sahip bile olmadıkları, başkasından faiz ödeyerek aldıkları parayı Türkiye’ye getirip bunun üzerinden yüksek faiz elde edecekler. Yıllarca “faiz lobisi” olarak adlandırdıkları gruplar, şimdi kurtarıcı olarak görülüyor. Onlar gelip bizden yüksek faiz alacaklar ve bizde düze çıkacağız. Plan bu. Ama bu planın başarılı olması için merkez bankasının faiz artışlarına devam etmesi gerektiğini de söylüyorlar. Hedef bu sene sonu için yüzde 40’lık politika faizi.
Fakat söz konusu raporun detaylarına bakınca, Türkiye ekonomisinde yüksek faiz kazanma ihtimalleri olsa da ekonominin çarklarının pek de sağlıklı dönmeyeceğine ilişkin analizleri de görüyoruz. Mesela, borsaya ilişkin yaptıkları değerlendirmede ihracatçı şirketleri parlak günlerin beklemediğini, eğer yabancı yatırımcılar Türkiye’de hisse senedi almak istiyorlarsa imalat sektörü yerine bankacılık hisselerine bakmaları gerektiğini çünkü ihracat performansının pek başarılı olacağını düşünmediklerini söylüyorlar.
Raporda yapılan bu tespitin ekonomi yönetiminin kurguladığı ve sık ifade ettiği “ihracata dayalı büyüme” yaklaşımının karşılığının olmadığını bize gösteriyor. Eğer yabancı para girişi sayesinde kurlar dengelenirse bu ihracatçılar için olumlu olmaz deniliyor.
Bir taraftan yüksek faiz politikası ile “canlı iç talebi” sönümlendirmeye çalışan ekonomi yönetimi, buradan ortaya çıkacak açığın ihracatla telafi edilerek büyümenin yüksek olmasını sağlama planının tutmasının mümkün olmayacağını yabancılar da görüyormuş. Bu durum zaten yabancı yatırımcıların umurlarında olan bir şey değil, yüksek faiz alsınlar, onlar için yeterli olur.
Ama olsun, yabancılar bizden yüksek faiz almak için döviz getireceği için, “kur istikrarı” enflasyonu düşürecek, iktidar bunu başarı hikâyesi olarak anlatacak.
Aslında ekonomi yönetimi “yeni” olsa da yapmak istedikleri şey “yeni” değil. AKP iktidarının ilk yıllarında da çok sık gördüğümüz bir durum. Anlaşılan şimdi buna geri dönüş olması bekleniyormuş: Yüksek faiz, düşük kur.
O zaman paramızın geri döndüğünü söyledikleri oyunun adını buraya yazalım: “Aldım verdim ben seni yendim.”
BirGün / 29.09.23