Sayılar, politikalar, süreçler ve raporlar o kadar acıtıcıdır ki, deprem gibi bir olayda bile bize hayatı öğretir. Deprem bir yardımlaşma fırsatıdır. Ama aynı zamanda çatlakları örten yalancı sıvaların da dökülme anıdır. O yüzden çok politiktir.
İzmir’de yaşanan deprem bize bolca olay, veri ve kötü anı bırakıyor. Koca bir depreme sanki çelenk gönderir gibi iki bakanın gönderilmesi midir deprem politikası? Koca bakanın telefonla konuşurken enkazın üstüne mi çıkmasıdır? Depremin daha ilk saatlerinde AFAD’ın gıda kolisi ve battaniye yardımı istemesine ne demeli? AFAD’ın bölgeye 3 milyon TL “acil yardım ödeneği” göndermesine ne demeli? Üç milyon Türk Lirası.
Hadi bunları geçtik, depreme iş işten geçtikten sonra müdahale edilirse ne kadar iyi olabilir? Tabii ki bu kadar kötü olamaz ama asıl öncesine bakmak lazım. İzmir’de deprem sonucu en çok hasar Bayraklı ve Bornova’da görüldü. Bayraklı alüvyonlarla taşınmış toprağın olduğu bir bölge iken Bornova ise eski bir tarım alanı, sulak alan. Yıkım en çok orada gözlemlendi. İşte bu başka bir şey. Bayındırlık politikalarının nasıl sonradan çökertildiğinin sanki bir işareti.
Deprem vergileri nerede?
Ortada bir deprem vergisi gerçeği var değil mi?
Elazığ depremi sonrasında konuyu yazdığımızda 1999 depremi ile deprem için getirilen ve daha sonra kalıcı hale gelen Özel İletişim Vergileri ile devletin o tarihe kadar 67,5 milyar TL toplamış olduğu biliyoruz. Bu 2019 fiyatları ile tam 140 milyar 171 milyon TL anlamına geliyordu. Bu kadar kaynakla bırakın ülkedeki deprem sorununu, dünyanın sorunları çözülür.
Ama iktidar 3 milyon TL acil yardım ödeneği ve 2 bakan gönderiyor.
Ama bu buzdağının görünen kısmı. Bu iş doğru yapılsa deprem paralarına gerek kalır mıydı?
İzmir’de vergiler asfalt ve betona!
Devletin deprem vergilerini depreme harcamadığı belli. Peki vergileri nereye harcıyor? İzmir özelinden konuşalım.
AK Parti 2018 seçimleri arifesinde “icraatlar” diye bir çalışma yapmıştı. O çalışmadan İzmir’e merkezi bütçeden 76,5 milyar TL kaynak ayrıldığını biliyoruz. Bu paranın içinde sağlığa ayrılan para sadece 1,4 milyar TL. O kadar. TOKİ için 4 milyar TL harcanmış. Yani bir İzmirli için TOKİ’nin anlamı, eğitim ve sağlıktan daha fazla. Çünkü TOKİ tek başına iki bakanlık harcamasından fazlasını kullanmış. İlbank’ın kent altyapısına akıttığı 13 milyar TL’yi de betonun altyapı kullanımı dersek pasta daha da büyüyecek. Üstüne ulaşım adı altında harcanan 17 milyar TL de eklenince çok kabaca İzmir’de her iki TL verginin bir TL’si asfalt ve betona gitmiş.
Deprem politikaları nerede?
Para depreme gitmemiş, bunu biliyoruz. Hatta AK Parti’nin asfalt ve beton üstünden mülk transferi politikalarına gitmiş. Peki politikalar?
Burada iki altın veri var. Birincisi 2012 tarihli ulusal deprem stratejisi. Özetle deprem konusunda hiçbir şey yapmamanın stratejisini, altında koca profesör ve deprem uzmanlarının da olduğu bir ekiple hazırlamışlar. Mesela belgede Kültür Bakanlığı beş eylemden sorumlu iken, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na verilen görev sayısı da beş! En ciddisi ise “Yapı Yasası ve Kentsel Dönüşüm Yasaları çıkarılacaktır” başlıklı eylem. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın deprem ile ilgili alanlarda hiçbir şey yapmadığını ama Ankara gibi deprem riski düşük ama rantı yüksek evlerin bu düzenleme ile yıkıldığını herkes biliyor. Kentsel dönüşüm düzenlemesi ile Ankara’da Saraçoğlu Mahallesi yıkılmak istendi. Bir binadaki deprem riski gerekçesi ile Beşevler’deki konservatuvar binalarının tamamının yıkıldığını da biliyoruz. Öyle ki, Ankara’da bırakın bakanlığı, CHP’li belediyeler bile bu düzenleme ile kenti şantiyeye çevirmiş durumda.
Ama asıl kötüsü ikincisi. Ak Parti depreme çok hızla kavuşmak istiyor. Ne kadar hızla olursa o kadar sert olacak, o kadar çok yıkım olacak ki bu da o kadar çok yapım yani inşaat demek!
İmara aykırılıkta İzmir birinci mi?
Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, Anadolu Ajansı’na 27 Şubat 2020’de imara aykırı 7,4 milyon yapının 24,7 milyar TL karşılığında “imar barışı” uygulamasından faydalandığını açıkladı. Adına imar barışı denilerek devlet, imara aykırı yapılara göz yumacaktı.
Ama şimdilerde bir haber düştü. İzmir’de imara aykırı olup, para karşılığında göz yumulması için “imar barışı” başvurusu yapan yapı sayısı 811 binmiş. Eğer bu başvuruların hepsi kabul edildiyse, imara aykırı her 9 yapıdan biri İzmir’de demek. Bu da aslında düzgün binalarda kolon kesmenin, imara aykırı işlerin yolunu nasıl açtığını bize gösteriyor.
Ak Parti deprem olsun istiyor mu?
AK Parti İzmir’de harcadığı her 2 TL’nin birini asfalt ve betona harcamış. Şimdiye kadar topladığı yaklaşık 140 milyar lirayı da depreme harcamamış. Yetmemiş üstüne imara aykırı binalara 24,7 milyar TL karşılığı göz yummuş, adına da “imar barışı” demiş. Böylece hem para kazanmış, hem de depremin daha sert yaşanması için politika üretmiş. İzmir’de 811 bin imara aykırı yapı stoku ile soruna ortak olmuş. Yetmemiş deprem hazırlanmamasının stratejisini yazmış ve uygulamış. Bütün bunlar olurken depremi bahane edip deprem bölgelerine dokunmamış, rant bölgesine dokunmuş, adına da kentsel dönüşüm demiş.
İktidar sanki depremin yaşanmasından hoşnut. Çünkü her yıkım yeni bir inşaat, yeni bir mülk transferi demek. Ama diğer taraftan toplumsal itirazlardan da çok korkuyor. Her afete 2 bakan gönderen iktidar Giresun’da Ak Parti başkanı Erdoğan’ı getirterek çay dağıttı. Şimdi de İzmir’de Erdoğan’ı çağırmak zorunda kaldı.
İktidarın muhalefet partilerinden yana bir sıkıntısı yok. Kentsel dönüşüm yalanına destek vermeyen belediye sayısı neredeyse sıfır ve iktidarın deprem politikalarını izleme işini yapan parti sayısı da sıfır. Deprem politikasına sahip olan ve bunu uygulayan bir partimiz de yok zaten.
Ama iktidar sorgulayan, örgütleyen, politikayı belirleyen halktan ise çok korkuyor. Hem de hiçbir şeyden korkmadığı kadar.
Gazete Duvar / 02.11.20