Pazar günü sabah saat 8 ve göstermelik pandemi önlemleri sonrası ilk gün. Bakanlık istasyonları Türkiye’nin dört noktasında hava kalitesini hassas gösteriyor. Pazar günü fabrikalar çalışmıyor, cumartesi günü pek çok işyeri erkenden kapandı ve fakat dört yerin hava kalitesi “iyi” değil, “orta” da değil, ama “hassas”. Bu kentler Aksaray, Batman, Hakkari ve Ankara Kazan. Batman ve Hakkari’de ne bir kömür santrali, ne de Aliağa ya da Dilovası gibi bir sanayi yok. Tek bildiğimiz orada kayyım olması. Aksaray’ın durumu ilginç. Ama Ankara’nın Kazan ilçesinin Afşin-Elbistan’dan, Zonguldak Çatalağzı’ndan, İstanbul Dilovası’ndan kötü olması çok garip. Ancak sanayi bölgeleri olan Sincan ve Siteler’de de hava kalitesi iyi değil. İstasyonlar burada “orta” gösteriyor.
Normal günlerde ülkenin genelinin havası hiç iyi değil, ölçüm istasyonları hafta içi sabah saatlerinde havayı en iyi “orta” gösteriyor.
Veriler ve politikalar bu kış aylarında ülkemizin havasının kirli olacağını söylüyor. Hatta o felaket 80’lerin sonunu bile arayacağımızı işaret ediyor.
Bugün Türkiye 90’lardan daha çok fosil yakıt yakıyor. Bunu anlamak için Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın verilerine ve o verilerden bina sektörüne bakmak yeterli. Bina sektörünün konutları, ticaret ve hizmet sektörünü kapsadığını belirtelim.
Türkiye’de 1990’da havanın kirli olduğu o yıl binalarda 8,9 milyon ton kömür yakıldı. Şimdi bu miktar 7 milyon tona düşmüş durumda. Bu şekilde verince iktidardan birileri “bakın kentlerimizin havası daha temiz” diyecek ama hayat hiç de öyle değil. Bu dönemde linyit tüketimi artmış ama taşkömürü tüketimi dörde katlanmış. Petrol tüketimi o zamanlar çoktu ve doğalgaz ise azdı. Kentlerde tüketilen fosil yakıtları petrol eşdeğeri ton yani TEP’e dönüştürürsek havanın kötülüğü daha net ortaya çıkıyor. 1990’da 3,2 milyon TEP kömür yakılırken şimdi 3,9 milyon TEP yakılmış. Yani yüzde 20 daha fazla. Toplam yakıt tüketimi hesaba katılırsa o kirli 90’larda binalarda yakılan 6,3 milyon TEP olan fosil yakıt miktarı 2018 yılında 18,6 milyon TEP’e çıkmış.
Sadece 2018 yılına bakarsak, 1990’a göre binalarda taşkömürü tüketimi dörde katlanmış, yakılan yakıtlarda elde edilen enerji ise üçe katlanmış. Yani linyitteki azalmanın önemi hiç kalmamış.
90’lar daha iyiydi
Hava kirliliği sadece fosil yakıt kullanımı kaynaklı değil. Birinci sebep tabii ki fosil yakıtlar. Bunu yaz-kış farkından biliyoruz. Binalardaki tüketimi takip eden ulaşım, yani toplu-bireysel taşıma, yayalaştırma politikaları, inşaat, yani hafriyat ve inşaatlar, kent içi sanayi ve kentin doğası, yani ağacı, çalısı, deresi ki özetle fabrikasyon olmayan doğa diyebiliriz.
90’larda nüfus azdı ama toplu taşımanın payı daha çoktu. O zamanlar 3 milyon taşıta karşılık şimdi 23 milyon taşıt var. Kaldırımlar daha genişti ve şimdiki gibi kaldırımlar özelleştirmelerle ticari işletmelere verilmemişti. Hafriyat pek yoktu, zaten öyle kentte gezemezlerdi. Bugün başkent Ankara’da hafta sonu sokakta hafriyat kamyonu, beton mikseri görebilirsiniz. O zaman bu çok ayıptı. Bunlara yol veren değil, denetleyen bir belediyecilik vardı. Kent içinde sanayi vardı ama sonraki yıllarda bunlar şehirlerin dışına çıkartılacaktı. Kentin ise bir doğası vardı, betonsuz dereler, kurbağalı sazlıklar, 2 adımda ulaşabileceğiniz ve fabrikasyon olmayan bir doğa vardı.
90’lar hava kalitesi olarak özelde kötü olsa da genelde bundan iyiydi. 90’larda yapılan iyileştirme ile Ankara 1992 yılında BM Çevre Ödülü almıştı. Ama şimdi o Ankara’dan bugün eser yok.
Pandemide kirli hava!
Hekimler Covid-19 salgınında temiz bir havayı şart koşuyorlar. Evleri sık sık havalandırmamızı istiyorlar. Ama bu kış bunu istemeleri pek mümkün değil.
Hekimler aslında bizim de istediğimiz şeyleri, normal yaşamda olması gerekenleri istiyor. Bu salgında daha çok yayalaştırma, daha az otomobil, daha temiz bir hava, kentin işlek yerlerinde elinizi yıkayabileceğiniz hijyen lavaboları, temel beslenmenin güçlendirilmesi ve sosyal haklarını istiyorlar.
Özetle, hekimler mevcut kentleri sağlıksız buluyor ve salgında bunun devamını hiç de doğru bulmuyor.
2020 neden kirli?
Geçmiş yılların verileri havamızın daha kirli hale geldiğini gösteriyor. 2020 daha da kirli olmaya aday. Hem de pandemiye rağmen. Pandemide toplu taşıma politikası geliştiren, bireysel ulaşımı azaltan, yayalaştırma politikası başlatan belediye sayısı 1397’de sıfır. Bu denklem daha fazla otomobil, daha çok ÖTV ve KDV, yani artan salgın ve sefalet de demek.
Ayrıca inşaat sektörüne hiçbir kısıtlama olmadığı gibi inanılmaz bir denetimsizlik ve imtiyaz var. Sadece Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi'nde kasım ayında 100’den fazla imar kararı görüşüldü. Bu sayede kentte hafriyat ve inşaat kamyonları, beton mikserleri her yerde geziyor. Su idaresi ASKİ bile pazar sabahı sokakta inşaat yapabiliyor.
Hepsinden önemlisi bugün itibariyle 1397 belediyemizde enerji verimliliği politikası olan sıfır belediyenin, sıfır bakanlığın, sıfır kamu biriminin olması politikanın yönünü gösteriyor. Bir enerji verimliliği politikası olsa bu yeni inşaatların hiçbiri yapılamaz. Bunu iktidar gibi muhalefet de biliyor, uzmanları da. Ama hiçbiri konuyu açmıyor.
2021’in havası temiz olacak mı?
Ama 2021 ise daha kirli geçecek. Mecliste görüşülen Elektrik Piyasası Kanunu araba lastiği ve plastik çöplerinin yakılmasına tekrar izin verdi. Böylece Kocaeli, Düzce ve Erzincan’da lastik yakan ve yenilenebilir desteği alan tesislere Çorum, Kayseri, Konya, Ankara Mamak ve Gölbaşı’ndaki tesisler eklenecek, kentin havası iyice kirli olacak.
Bugün havamız 90’lardan çok kötü. Binalarımız o günlerin 4 katı taşkömürü yakıyor, 3 katı fosil yakıt yakıyor ve araç sayısı ise o günlerin 8 katı. Buna her yıl dökülen ve serilen 100 milyon ton asfalt ve çimentoyu ekleyin ve bunun yok ettiği doğayı çıkartın. O zaman havamızın kötü olacağını göreceksiniz. Bir de asfalt ve beton belediyeciliğinden salgında vazgeçemeyenleri düşünün.
70’lerde trafiğe açık Sakarya Meydanı, Konur Sokak, İzmir Caddesi Ankara’da o zamanlar yayalaştırıldı. Bugün yayalaştırılan bir tane bile sokağımız yok. Hem de pandemide. O yayalaştırmayı Vedat Dalokay gibi, Ali Dinçer gibi solcu belediye başkanları yaptı. Ama bugün Anadolu’da küçük kentlerde bile meşhur “mecburiyet caddesi” yayalaşmış pek çok belediye ve bunu yapan AK Partili belediye başkanları var. Sadece son bir ayda Bilecik Belediye başkanı (1) “vatandaş yürümeye alışmalı diyerek ana caddeyi yayalaştırma kararı aldı. Kütahya Belediye Başkanı da kentin ana caddesi olan Cumhuriyet Caddesi’nin yayalaştırılmasına rağmen yetmemesi gerekçesi ile bir caddeyi daha yayalara açma kararını (2) geçtiğimiz günlerde açıkladı.
Bu kış havamız çok kirli olacak ama aslında gerek 70’ler, gerek 90’lardaki Ankara gerekse bugünün örnekleri sorunun bir ayda çözüleceğini gösteriyor!
1- http://www.yarin11.com/bilecik/carsi-merkezi-trafige-kapatiliyor-h17544.html
2- http://dumlupinargazetesi.com/haber/10233/trafige-kapaniyor.html
Gazete Duvar / 23.11.20