Her ne kadar ülkeler çoktan normale dönme planları yapıyor olsalar da, epidemiyolojik modellerin hiçbiri normalleşmeyi mümkün kılacak bir gidişata işaret etmiyor. Halen nüfusun çok ufak bir kısmı hastalığı geçirmiş halde, halen aşı yok ve halen ilaç yok. Dolayısıyla normale dönme planları, daha önceden de izah ettiğimiz gibi, ekonomik kaygıları insan yaşamına tercih etmenin ve sosyal mesafelendirme uygulamaları sayesinde elde edilen kısa vadeli başarıların rehavetine kapılmanın bir ürünü. Uzmanlara göre bu tür bir gevşemenin bedeli, Dünya çapında milyonlarca insanın hayatını kaybetmesi olabilir.
Ama elbette bir noktada salgını yenecek ve normale (veya en azından normale daha yakın bir noktaya) döneceğiz. Bu salgın sonsuza dek devam etmeyecek. Peki o nokta nerede? Gelecekte bizi neler bekliyor? Harvard Üniversitesi'nden Stephen Kissler ve ekip arkadaşlarının Science dergisinde yayınladıkları bir epidemiyolojik modeller, bize 4 olası senaryo sunuyor. Bu olasılıkları yukarıdaki görselden inceleyebilirsiniz.
Bu artçı dalgaların yaşanıp yaşanmayacağını ve yaşanacaksa da ne sıklıkla yaşanacağını 2 kritik faktör belirliyor: daha sıcak aylarda virüsün bulaşma dinamikleri ve koronavirüsü atlatan hastalarda bağışıklığın ne kadar sürdüğü. Hangi senaryonun gerçekleşeceğiyle ilgili olarak, Kissler şöyle diyor:
İlk enfeksiyon dalga bittikten sonra bir dizi yeni dalga yaşamamız çok olası gözüküyor. Bazılarının iddia ettiği gibi salgının bu yaz bitmesi hiç olası gözükmüyor. Virüs, yılın herhangi bir zamanında bulaşmaya devam edebilir; çünkü hastalık maruziyeti olan (İng: "susceptible") çok sayıda insan var. Ancak bir nedenle yaz aylarında virüs daha bulaşıcı hale gelirse (ki bazı koronavirüslerde ve gripte gördüğümüz budur), o halde enfeksiyon oranları düşebilir. Eğer salgın uzun süreli olacaksa, bu aylar bizler için bir rahatlama imkanı sunabilir.
Ne yazık ki şu anda bağışıklığın ne kadar süreceğine dair herhangi güçlü bir bulgu yok ve bu bulgulara erişmek birkaç ay ila 1 yıl kadar sürebilir. Fakat buna yönelik gerçekler, enfeksiyonların belirli aralıklarla yeniden salgına dönüşüp dönüşmeyeceğini doğrudan etkiliyor. Eğer bağışıklık kısa dönemliyse (sezonluk grip gibi veya nezleye neden olan diğer koronavirüsler gibi), o zaman yeniden SARS-CoV-2 salgınları görmek kaçınılmaz olacak. Kissler şöyle diyor:
Örneğin 2009 yılındaki H1N1 domuz gribi salgınında kış-bahar dalgasından sonra ikinci bir dalga görmüştük. Yaz boyu da salgın devam etti; ancak daha yavaştı. Sonra güz aylarında yeniden yükselişe geçti. Dolayısıyla bu senaryo gerçekleşirse, sosyal mesafelendirme önlemlerini güz aylarında yeniden uygulamak gerekecek.
Öte yandan eğer 2003 yılındaki SARS-CoV-1 salgınında gördüğümüz gibi, bağışıklık yıllarca sürerse o zaman yine döngüsel salgınlar görebiliriz; ancak bunların sıklığı daha ziyade 2 veya daha fazla yılda bir olacaktır. O zamana kadar da zaten ilaç ve aşılar geliştirileceği için salgınla mücadele etmemiz o kadar zor olmayacaktır.
Viral bağışıklık konusunda genel prensip şudur: Vücut, virüse ne kadar şiddetli tepki veriyorsa, direncin de genellikle daha uzun süreli olmasını bekleriz. Ne yazık ki SARS-CoV-2'nin büyük bir çoğunluğu semptomsuz veya hafif/orta şiddette geçtiği için, uzun dönem bağışıklık senaryosu da zayıf bir ihtimal olarak gözükmektedir.
Araştırmaya göre, eğer ki direnç uzun dönem değilse, SARS-CoV-2 sıradan bir insan virüsü olarak hayatlarımızdaki yerini alacaktır. Bu da, yıl içinde birden fazla defa salgınlar görmemiz anlamına gelebilir. En iyi ihtimalle ise grip benzeri bir mevsimsel hastalık olacaktır.
Bu senaryolardan tam olarak hangisinin gerçekleşeceğini henüz bilmiyoruz; çünkü yeni veriler ışığında bu uzun-dönem modeller güncellenecek ve nereye doğru gittiğimiz netleşecektir. O zamana kadar yapılabilecek tek şey, önlemleri sürdürmek ve aşı/ilaç araştırmalarına destek olmaktır. Bu süreçte epidemiyologlar da gidişatı takip edecek ve gerekli model düzenlemelerini yaparak bizleri bilimin ışığında yönlendirmeyi sürdüreceklerdir. Kissler, sosyal mesafelendirmenin önemini şöyle vurguluyor:
Bu salgınlar inanılmaz hızlı bir şekilde yayılabilirler. Bu nedenle sosyal mesafelendirme çok önemlidir ve bundan sonraki salgınların hepsinde de önem arz edecektir. Bu virüs, uzun bir süre bizimle kalabilir ve bu nedenle, yaşamlarımızı ve hatta toplumumuzu bu gerçekliğe göre yeniden şekillendirmek için düşünmeye başlamamız şart. Üstelik sadece bu salgın için değil, bundan sonra gelecek olanlar için de...
Evrim Ağacı / 11.05.20