Toplumun bir bölümü, iktidarın hazırladığı
yalanlarla dolu nükleer santral reklamlarından sonra Akkuyu’yu öğrendi.
Oysa 20 yılı aşkın gündemde olan bir konu.
ANAP’tan bu yana hükümetler
Akkuyu ve Sinop’a santral yapımına girişti.
Almanlar, Japonlar, Fransızlar, Ruslar, çokuluslu şirketlerle anlaşmalar imzalandı.
TBMM’den çeşitli yasalar çıkarıldı.
Ama başaramadılar. 1994’te bir avuç çevreci, ekolojist,
“yeşil”in başlattığı nükleer karşıtı eylem ve
direniş dalga dalga büyüdü.
Nükleerciler vazgeçmek zorunda kaldı...
***
Şimdi, AKP zorluyor... Kullanan ülkelerin terk etmeye başladığı bir süreçte dünyanın baş belası santralları, ölüm makinelerini Türkiye’ye sokuyor. Canavarı başımıza musallat ediyor.
Buna karşın direniş de sürüyor.
Hafta sonu TÜYAP İzmir kitap Fuarı’nın açılışında bir grup nükleer karşıtı genç bildiri dağıtıyordu:
“Ne Akkuyu ne Sinop, nükleer santrallara hayır...”
Sloganlar arasında yürüdüm.
O anda Karaburun Seyrenyüzü’nde, Ege’nin mavi sularına doğru sonsuzluk uykusuna yatan Savaş Emek’i anımsadım.
Türkiye’nin çevre, ekoloji hareketinin, Yeşiller Partisi’nin öncülerinden, devrimci, yurtsever Savaş’ı. SOS Akdeniz standında Kitap Fuarı’nın gediklisini...
Tükenmek bilmeyen enerjisiyle ne kadar çok eylem örgütlemişti:
Tuzla Kuşcenneti, Çamaltı Tuzlası ve Nif Çayı kampanyasını.
Aliağa termik santralına karşı ülkenin en büyük çevre hareketi sayılan İzmir’den Aliağa’ya insan zincirini.
Yeşiller Partisi bünyesinde SOS Akdeniz Çalışma Grubu’nu.
Tepeli pelikanlarla ilgili Didim imece dayanışmasını.
Akdenizfoklarını koruma kampanyasını.
Gökova termik santralına karşı eylemleri.
Bitmedi...
İlk sayısı “Nükleer balayı” başlığıyla çıkan ülkenin ilk ekolojisi dergisi Ağaçkakan’ı.
Foça’da barış, dostluk, ekoloji kampını.
1993’te Ankara’daki nükleer karşıtı kongreyi.
1994’te Akkuyu nükleer santralı karşıtı bir dizi eylemi.
Kardak krizinde Akdenizfoklarının “silahla girilmez” etkinliğini.
Datça ve Karaburun ütopyalar buluşmasını...
***
Fuarda Cumhuriyet standında imza günündeyim.
Dağarcık Türkiye’nin kurucusu, ütopyalar toplantısını sürdüren Enis Musluoğlu elindeki kitabı uzattı.
Karşımda, Savaş Emek. Şaşırdım... Uyumuyormuş demek ki...
Dalgın bakışlarıyla kapakta gülümsüyor. Gökyüzüne “Havadan Sudan” baloncuklar gönderiyor. “Allah Allah, havayı suyu kim becerdi?” diyor..
Zaman makinesi durdu. Uyumuyormuş demek ki...
DT Yayınevi’nin ilk kitabı. Antiemperyalist ekoloji mücadelesinin bir kesiti.
Eşi Semra’nın bulduğu, Savaş’ın bilgisayarından çıkan yazılar.
Çalışma arkadaşı Aylin Musluoğlu önsözde diyor ki:
“... Verdiği mesajlarla güncelliğini koruyan yazılar, hem Türkiye’deki yeşil ve ekoloji hareketinin öyküsünü, tartışmalarını aktarmakta; hem de içinde bulunduğumuz koşulları ve dünyayı yeniden sorgulamamıza neden olmaktadır... Akkuyu reklamlarının caddelerimizi, sokaklarımızı daha çok enerji kölesine sahip olmak adına esir aldığı şu günlerde, Savaş Emek’in deyimiyle Nükleer Arama Kurtarma Derneği NAKUT’un da artık kurulma zamanı gelmiştir.”
***
Kitabın bir bölümünde Akkuyu mücadelesini anlatıyor Savaş:
“Akkuyu şenliği bir örgütlenmenin sonucuydu. Tabii ki örgütlenebildiğimiz kadar yapabildik... İnsanlar Taşucu’ndan Akkuyu’ya kadar sokaklara, yollara dökülürse bu hükümet de, gelecek olanlar da nükleer santral kurmaya cesaret edemezler...”
Haksız mı Savaş?
Direnilirse, halk istemezse AKP iktidarının ömrü, Akkuyu ve Sinop’a nükleer santral kurmaya yetmeyecek. Tıpkı diğer iktidarların gücünün yetmediği gibi...
Cumhuriyet / 20.04.15