Orta Doğu oldukça garip, anlaşılması güç bir coğrafya. Coğrafyanın bir ucundaki bir ülkenin krizi diğer ucundaki başka bir ülkenin krizden çıkışı olabiliyor!
Bu komplike, girift ilişkiler ağının son örneği Lübnan oldu.
Malum Lübnan’a epeydir çok ağır ekonomik ve siyasi kriz var. Zaten Lübnan’ın Orta Doğu’nun incisi, Orta Doğu’nun minyatürü gibi isimlerinin yanı sıra Krizlerin Ülkesi gibi tanımları da var.
Lübnan’ın ilk kez hükümetsiz kalışı değil bu. 27 ay cumhurbaşkansız kalmış bir ülke nihayetinde. Ancak bu defa durum farklı. Kriz, geçici çözümlerle ötelenebilir olmaktan çıkalı çok oldu. Daha önceki krizlerde olduğu gibi Lübnan’a on yıllardır kendilerine yakın gruplar/hareketler üzerinden müdahil olan ülkeler de sıcak para akıtıp huzursuzluğu yatıştırma niyetinde değil.
İşsizlik, hiperenflasyon, doların korkunç yükselişinin önlenemez hale gelmesi eski usul kameralar karşısında birbirlerini suçlayarak kendini aklamaya çalışan siyasi figürlerin işlevsizliği nedeniyle daha da kronikleşti.
Zaten sanayisi, kayda değer tarımı, belli standartları yakalamış kamu hizmetleri; hatta kurumsallaşmış bir devlet sistemi bile olmayan Lübnan’ın neredeyse bütün ihtiyaçlarını ithalat ile karşıladığı biliniyor. Buna karşılık ülke ekonomisinin bel kemiği olan turizm, hizmet sektörü ve oldukça şaibeli bankacılık sistemi felç olalı çok oldu.
Merkez Bankası başkanının bile yolsuzluk suçlamalarıyla dolu kabarık bir dosyasının olduğu Lübnan’da temel ihtiyaçların temini için bile para yok!
Mesela yakıt. Hastanelerin jeneratörleri çalışmıyor, yoğun bakımdaki hastalar yakıt bitmeden önce ecelleriyle ölsünler diye bekliyor yakınları. Ambulanslar, fırınlar, askeri araçlar çalışmıyor. Dükkanlar, marketler, benzin istasyonları ardı ardına kepenk indiriyor. Parası olanın da istediğini alamadığı, bulamadığı bir ülke Lübnan.
İmkanı olanlar, başka bir ülkede de vatandaşlığı bulunanlar geçtiğimiz yıl yaşanan liman patlamasının ardından ülkeden ayrıldı zaten. Özellikle genç, eğitimli, kalifiye kesim de eğitim, burs, dil öğrenimi, iş gibi akla gelebilecek her türlü yolla ülkeden ayrılmaya devam ediyor. Bireysel değil, kitlesel bir terk ediş…
Her ne kadar bir türlü hükümet kuramasalar da Lübnan’daki siyasi bloklar ve öne çıkan isimler yakın oldukları ülkelerden destek bulmaya da çalışıyor. Mesela özellikle Saad Hariri’nin girişimleri ile Fransa ve Macron Lübnan’a hibe sıcak para bulunması için epey uğraştı. Hatta çeşitli ülkeler de taahhütlerde bulundu ancak birkaç şartla para vereceklerini birçok kez açıkladılar. Lübnan’da hükümet kurulacak, paranın harcanacağı projeler hazırlanacak ve harcama aşaması şeffaf olacak. Yolsuzluğun en mutlu olduğu ülkelerin başında gelen Lübnan için gerçekleştirilmesi çok zor şartlar!
Velhasıl Hizbullah, yakıt krizinin korkunç boyutlara vardığı toplu taşıma araçlarının bile kontak kapattığı, karaborsacılığın artık gizli saklı iş olmaktan çıktığı süreçte İran’dan yakıt alabileceğini duyurdu.
Ülkeyi krizden çıkaracak bir çözüm veya ciddi miktarlarda nakit desteği değil ancak ülkenin merkez bankasının rezervlerinde yakıt almak için ödemenin tamamı bir tarafa teminat gösterilecek miktarın bile kalmadığı bu süreçte bir ülkeden yakıt temin edebilmek kısmen rahatlama sağladı denilebilir.
ABD’nin Beyrut elçiliği hemen devreye girip “Yaptırım uygularız” dedi. Bunu Suud ve batı blokuna yakın çevrelerden gelen “Hizbullah bir kez daha ülkeyi İran’a peşkeş çekiyor” açıklamaları izledi. Hizbullah bu açıklamalara “Diğerleri de getirsin, memnun oluruz” diye cevap verdi. Hizbullah’ın İran’dan yakıt almasına karşı çıkan blokun müttefikinin dünya petrol devi Suudi Arabistan olduğunu hatırlattı.
Hizbullah, “İran yakıt yardımında bulunacak” açıklaması yapalı beri yakıtı taşıyan gemilerin açık sularda ABD veya İsrail tarafından vurulup vurulmayacağı tartışılıyor. Bu arada, Lübnan’da depoları boş ambulanslar oto parklara çekilirken hastaneler yoğun bakım ünitelerini kapatmak zorunda kalacaklarını açıklıyor ve hepimiz süper marketlerde sınırlı sayıdaki çocuk maması, pirinç gibi ürünler için kavga eden Lübnanlıları izliyoruz.
Gemiler vurulur mu vurulmaz mı gerginliğini azaltmak için aslında pek de parlak olmayan ehvenişer sayılabilecek bir çözüm bulunuyor. Gemiler doğrudan Lübnan’a Hizbullah’a değil Suriye’ye gidecek. Zaten Beyrut Limanındaki patlamadan sonra Lübnan, deniz yoluyla nakliyat için diğer kentlerdeki küçük limanları kullanmaya başlamıştı ancak büyük gemilerin yanaşması konusunda ciddi sıkıntılar da yaşıyordu.
İlk gemi nihayet kazasız belasız Suriye’ye ulaştı, diğer gemiler yolda.
Yazının başında bir ülkenin krizi başka bir ülkenin fırsatı olabiliyor demiştik ya, ilk gemi Suriye’ye ulaştıktan sonra oldukça kalabalık ve üst düzey bir Lübnan heyeti Şam’a gitti.
Lübnan’da yakıt ve nakit krizi sebebiyle günde 20 saati aşan elektrik kesintilerinin de artık herkesi bezdirdiği biliniyor.
Kamuoyuna aktarıldığı kadarıyla Lübnan heyeti Suriye üzerinden Ürdün’den elektrik almaya hazırlanıyor. Normalde ABD yaptırımları altında olan Suriye’nin elektrik transfer ülkesi bile olmaması gerekiyor ancak Lübnan’daki kriz artık o kadar kontrol dışındaki Lübnan’da bulunan her bir ülke olası bir sosyal patlamadan gerçekten korkuyor.
ABD tarafı Lübnan’ın Suriye üzerinden Ürdün’den elektrik temin etmesine karışmayacaklarını duyurdu. Bazı aşırı iyimserler bu açıklamayı “Biden döneminde ABD’nin Suriye üzerindeki yaptırımları esnetebileceği beklentilerine” yordu ancak böyle bir yorum için oldukça erken.
Ancak Suriye’nin Lübnan’daki krizi lehine çevirmeye çalıştığı kesin.
Peki, Suriye Lübnan’dan elektrik ve yakıt transferi için durak ülke olma karşılığında ne ister?
Suriye çok uzun yıllardır yaptırım altında olduğu için bütün banka işlemlerini, ihracatını, gerekli ham madde ve ihtiyaç tedariğini Lübnan üstünden yapıyordu. ABD yaptırımları iyice ağırlaşıp da Lübnan’daki Suriye hesaplarını, ortak şirketleri ve iş çevresini de kapsamaya başladıktan sonra Suriye çok ağır bir darbe aldı. Lübnan bankalarındaki milyarlarca doları dondurulan Suriye bırakın sanayisini toparlamak elektrik ve su hatlarını yenilemek için bile malzeme tedarik edemez oldu.
Lübnan’daki kriz malum. Haliyle Suriye’nin Lübnanlılardan bankalardaki parasını istemesi mümkün değil. Zaten bu paranın serbest bırakılması sadece Lübnan’ın kararına da bırakılmıyor.
Ancak Suriye tarafı Lübnan’dan kendileri ile iş yapan şirketlere ve isimlere istisnalar yapılmasını isteyebilir ki, Suriye açısından muazzam bir kazanım olur.
Ayrıca, bu ilişkinin diğer tarafındaki Ürdün ve Mısır gibi ülkelerle savaş döneminde de ilişkileri kopmamış olsa da açık bir şekilde doğrudan temaslara başlaması için çok etkili bir gerekçe yakalamış oldu.
Bir de Mısır’dan Suriye’ye uzanan, Ürdün ve Lübnan’ı da kapsayan bir Arap Boru Hattı meselesi var. Ayaklanma patlak vermeden önce inşaatı devam eden bu proje Mısır gazının Suriye’ye ve hatta Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaşmasını ön görüyordu.
Lübnan heyetinin Suriye ziyaretinde ve sonrasında iki ülkeden de bu projenin yeniden canlanacağına ilişkin ne bir açıklama ne de sinyal geldi. Ancak Lübnan’a elektrik gönderecek olan Ürdün’ün projenin yeniden canlandırılması konusunda çok hevesli olduğu biliniyor. Tabii bütün bunlar Mısır’ın olur demesi, Ürdün’ün heyecanı, Suriye’nin hazırlığını tamamlaması ile olmuyor. Biden dönemi ABD’nin genel olarak bölgeye özelde Lübnan ve Suriye politikalarına, İran-ABD ilişkilerine, İsrail ile bölge ülkelerinin normalleşme süreçlerinin yarattığı yeni denklemlere ve daha birçok şeye bağlı.
Söylenebilecek tek şey, bölgede enerji ve ticaret ağları kadar krizlerin de yeni müzakere arenaları yarattığı…
Evrensel / 09.09.21