Ekonomide işlerin kontrolden çıktığını hep birlikte yaşayarak izliyoruz. Kurlar almış başını gidiyor ve nereye kadar gideceğini tahmin bile edemiyoruz. Daha birkaç hafta önce dolar 10 lira olur mu diye konuşurken bu sabah 15 liranın üzerine yükseldi. TL günlük olarak %3-5 değer kaybediyor. Bu kadar hızla değer kaybeden bir paraya da kimse dönüp bakmıyor. İmkânı olan, parası olan dolar, avro, altın, gayrimenkul, parası olmayan ise iki paket makarna, ne bulursa, olanakları neye elverirse, onu almaya çalıyor. Haksız da değiller. Çünkü bunu yapmasalar, ellerinde bulunan paranın yarın daha az bir şeyler almaya bile yetmeyeceğini biliyorlar. Çünkü enflasyon da benzer şekilde yükseliyor. Siz bakmayın TÜİK’in açıklamış olduğu %21,31’lik TÜFE’ye. Ocak ayı geldiğinde, 2021 yılı enflasyon verisi açıklandığında %30’lara yakın bir veri ile karşılaşmamız kuvvetle muhtemel. Zaten verinin açıklanmasını beklemenize de gerek yok. Çarşıya, pazara çıktığınızda bir önceki ziyaretinizden çok daha yüksek fiyatları zaten görüyorsunuz. Sizin görüp ve yaşadığınızın bir kısmını TÜİK “veri” diye açıklayacak.
Şu anda Türkiye’de hiç kimse, yarın nasıl bir güne uyanacağı konusunda tahminde bulunamıyor. Sadece vatandaşlar değil, iş dünyası, şirketler, bankalar, fon yöneticileri, kimi bu listeye eklerseniz ekleyin, kimse yarına ilişkin öngörüde bulunamıyor.
Peki, bütün bunları neden yaşıyoruz? Neden korkunç bir belirsizlik ortamında hızla yoksullaşıyoruz? Ülkede ne oluyor da biz bunun bedelini ödemek zorunda kalıyoruz? Bu soruların tek bir yanıtı var: iktidarın yanlış kararları ve bu yanlışta ısrar etmesidir. En başta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “faizler inecek” söylemi ve bunu, her ne pahasına olursa olsun hayata geçirmeye çalışan bir kadronun görevde bulunmasının bedelini ödüyoruz.
Eylül ayından beri indirilen faizlerin nelere yol açtığını, siz yaşayarak görüyorsunuz ama o kararların altında imzası olanların bunları görmemesi mümkün mü? Elbette onlar da görüyorlar. Faizleri indirdiler de ne oldu? Ben söyleyeyim: faizler arttı. Evet, yanlış okumadınız, politika faizini indirerek piyasa faizlerini yükselttiler. Sadece faizleri değil, kurları, enflasyonu, her şeyi yükselttiler.
Ben yukarıdaki satırları yazarken Merkez Bankasının faizleri 100 puan daha indirerek %14 düşürdüğü açıklaması yapıldı. Bu karar bize, yanlışta ısrar etmeye devam edeceklerini bir kez daha gösterdi. Tamam, siz hata yapıyorsunuz da; bunun bedelini 84 milyon vatandaş ödüyor. Faiz indirim kararından sonra yeniden hareketlenen dolar, bankalar arası piyasada 5,66 liraya kadar yükseldi. Ama serbest piyasada belirsizlik o kadar yükseldi ki faiz kararının açıklandığı anda döviz bürolarında tabelalar karartıldı, kimse fiyatlama yapamaz hale geldi. Aslında kararan sadece tabelalar değildi, ülkenin ekonomik geleceği de kararıyor.
Asgari ücret
Tabi MB faiz kararı ve kurlar gündemde ana konu olmasın diye, asgari ücretin ne olacağına ilişkin açıklamanın da dün Cumhurbaşkanı tarafından yapılacağı duyuruldu. Zamanlama elbette manidardı. Beklenen açıklama saat 15’de geldiğinde, asgari ücretin 4 bin 250 lira olduğu duyuruldu. Aralık ayının başında açıklanmış olsa belki makul karşılanabilecek olan bu ücret, dün tüm yaşananlardan sonra, özellikle kurlardaki hızlı hareketi de dikkate alınca, anlamını yitirdi. Yürürlüğe gireceği tarih olan 2022 Ocak ayı başına kadar bile alım gücü hızla düşecek olan bu ücret seviyesi, ülkede yoksullaşmanın gelecek yıl boyunca da devam edeceğinin bir göstergesi idi. Hızla artmaya devam eden enflasyon, bu artışı yılın ilk bir iki ayında anlamsız olacaktır. Bu nedenle asgari ücrete ilişkin yapılması gereken şey, her üç ayda bir enflasyona göre uyarlamak olmalıdır.
Tabi, asgari ücrete yapılan artış oranı benzer şekilde diğer tüm ücret gruplarında çalışanlara da yapılmaz ise, tüm çalışanların neredeyse tamamı asgari ücretli olması sonucunu doğuracaktır. Giriş seviyesi ücreti olması gereken bir rakam standart ücret olur.
Yeni ilan edilen asgari ücret seviyesinin dolar karşılığının bu yılki ücret seviyesinin yılbaşındaki dolar karşılığını çok altında olduğunu hepimiz görüyoruz. Bu yönde gelecek olan eleştiriyi tahmin eden cumhurbaşkanı, Türk lirasının öneminden bahsederek bu tür karşılaştırmaların yapılmamasını söyledi. Madem kendi ulusal paramıza bu kadar “değer” atfediyoruz, insan haklı olarak şunu sormak zorunda kalıyor: köprü geçişlerine, otoyollara, havaalanı kullanımına neden dolar ya da avro olarak garantiler veriyorsunuz? Elbette bu soruya verecekleri bir yanıt olmayacaktır. Hatta bu soruyu duymazdan bile gelecekleridir. Nasıl yanıtlayabilirler ki? Zaten yanıtlamak gibi bir dertlerinin olmadığını da biliyoruz. Onlar kendilerini, her şeyi istedikleri gibi yapma ama bunu açıklamama hürriyetine sahip olarak görüyorlar.
BirGün / 17.12.21