Merkez Bankaları ekonominin en önemli oyun kurucularındandır. Aldığı kararlar, yaptığı işlemler ülke ekonomisinin yönünü belirler. En azından kitabi bilgilere göre bu böyledir. Durum bizde farklı. Ekonomi kuramları ile örtüşmeyen kararlara imza atan bir MB’nin de gerçekten “merkez bankacılığı” yapıp yapmadığı sorgulanır. Bir ara yapar gibi davranınca da anında “yapamazsın” denildiğini de görürüz. Çünkü bizde merkez bankacılığı kanunlar ile tanımlanmış ve kuramlar ile desteklenmiş şekilde değil, iktidar sahiplerinin çizdiği alan içerisinde yapılan bir iştir. Buna da “merkez bankacılığı” denilmez sanırım.
Merkez Bankası(MB) Para Politikası Kurulu dün yaptığı toplantı sonrasında faiz politikasında bir değişikliğe gitmedi.
Hatırlayacaksınız bir önceki Başkan Naci Ağbal, faizlerde 200 baz puanlık artış yaparak politika faizlerini %19’a çıkardıktan iki gün sonra görevden alınmıştı. Bu görevden alma Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın faiz artışından duyduğu rahatsızlığın bir sonucu olarak yorumlanmış ve görevden alınan Başkanın yerine faizlerin düşmesi gerektiği yönünden yazılar yazmış olan mevcut Başkan getirilmişti. Yeni Başkanın faiz konusunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’a paralel bir görüşe sahip olması dünkü faiz kararını daha önemli hale getirmişti. Çünkü yeni Başkan ekonomik göstergelerin işaret ettiği yönde mi yoksa Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın beklentisine paralel mi karar alacağı merak konusu idi.
Faizlerde bir değişikliğe gidilmemiş olması piyasalar tarafından göstergeler ile şimdilik kavga edilmeyecek şeklinde yorumlanabilir. Gözler bu kadar üzerine çevrilmiş iken bir faiz indirimi çok dikkat çekerdi.
Buradaki “şimdilik” sözcüğünü vurgulamak isterim. Çünkü MB ilk fırsatta Cumhurbaşkanının beklentisine paralel karar alacaktır. Ancak zamanlamayı şimdilik riskli buldukları için bunu bugün yapmamışlardır. Bunu nereden mi çıkarıyoruz? Daha fazla sıkılaşma yapabiliriz dememişler. Yani yeterince sıktık, artık ilk fırsatta biraz indiririz diye yorumlayabiliriz.
Gerçi bu değerlendirme bile MB kararlarına gereğinden fazla bir anlam yüklediğimiz şeklide de yorumlanabilir. Canı istediğinde MB Başkanını görevden alan bir zihniyetin iktidar olduğu bir ülkede MB’nin herhangi bir para politikası uygulamasını da beklememek gerekir. Yetkisi olmayanların etkisi de olmaz. Çünkü karar organlarında yer alanlar yetkilerini ilgili kanunlardan aldıklarını düşünmüyor, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendilerine çizmiş olduğu alan ile sınırlı olduğunu biliyorlar. Durum bu olunca da uygulanan şeyin bir “para politikası” değil sadece bir “politika” olduğu söylemek yanlış olmaz.
Sihirli sayı: 128
Siz de takip ediyorsunuz sanırım. Merkez Bankası rezervlerinde olması gerektiği halde yerinde olmayan, hangi mekanizma üzerinden satıldığı bilgisi kamuoyunu tatmin edecek şekilde açıklanamayan 128 milyar doların akıbeti merak konusu olmaya devam ediyor. Çünkü bu konuda, başta Merkez Bankası olmak üzere, resmi kurumlardan bir açıklama gelmiyor. Merkez Bankası bu konuda neden suskun? Tüm iş ve işlemlerini kamuoyu ile şeffaf bir biçimde paylaşmak zorunda olan bir kurum bu konuda neden sessiz? Çünkü yaptıkları işin açıklanabilir ya da savunulabilir tarafı yok da ondan. 128 milyar dolar gibi büyük tutardaki dövizi satmış olanlar ne diyebilir ki?
Bu sorunun soruluyor olması umut verici çünkü vatandaşın artık kamu kaynaklarının nasıl kullanıldığını, bunlar kullanılırken toplumsal menfaatin gözetilip gözetilmediğini merak ediyor demektir. Açıklama yapılmayınca da vatandaş haklı olarak soruyor: 128 milyar dolar nerede?
Nasıl merak etmesin ki? Çiftçilerin deposunda kalan patatesleri, Türk bayrakları ile süslenmiş kamyonlara yükleyen, bu kamyonları şehir girişlerinde vali yardımcısı, kaymakam gibi önemli şahsiyetlere devlet töreni ile karşılatan, patatesleri “garip gurebaya” çuvallar içinde teslim etmesini televizyonlardan canlı yayınlayan bir iktidar anlayışının, konu 128 milyar dolara gelince sessiz kalması, doğal olarak, merak uyandırıyor.
Sahi, 128 milyar dolar nerede?
BirGün / 16.04.21