Rusya-Ukrayna savaşının ekonomik etkilerini daha derinden hissetmeye başladık. Başta petrol ve doğalgaz olmak üzere, pek çok emtianın fiyatları hızla artıyor. Akaryakıt fiyatlarının gittiği yeri biliyorsunuz. Bu yazının konusu olmadığı için ondan bahsetmeyeceğim. Peki ya tarım ürünleri? Onların fiyatlarında neler oluyor
Belki siz de ayçiçek yağı almak için kuyruklara girenlerden oldunuz. Eğer almak için çaba sarf etmediyseniz bile, bu çabayı sarf edenlerin görüntülerine denk gelmişsinizdir. Fiyatının çılgınca arttığını da gördünüz. Bütün bunlar neden oldu? Efendim, Türkiye ayçiçek yağı ihtiyacını temin etmenin “zahmetsiz” bir yolunu bulmuştu: “paramız var, alırız!” Tarımsal planlama, çiftçiye destek, kamu kaynaklarının aktarımı gibi işlerle uğraşmaya gerek yok. Bastırırsın parayı, alırsın malı! Ama görüldü ki paran olsa bile alamayabilirsin, alsan bile getiremeyebilirsin.
Benzer bir durum buğdayda da yaşanıyor. Türkiye kendi ihtiyacını karşılayacak miktarda üretim yapamadığı için buğday ithal etmek zorunda kalıyor. Bilin bakalım nereden? Evet, neredeyse tamamını Rusya ve Ukrayna’dan. Hani şimdi savaşta olan iki ülke var ya, işte oralardan. Çılgın bir biçimde buğday fiyatlarının da yükseldiğini görüyoruz ve bu yükselişin nerede duracağı tahmin edilemiyor.
Fosil yakıtlar konusunda dışa bağımlı olmayı anlayabilirim. Toprağınızın altında yoksa yoktur. Ama ya tarımsal ürünler? Onlarda niye dışa bağımlı hale geldik?
Hatırlarsanız eskiden ilkokullarda Türkiye’nin tarımsal üretimde kendi kendine yeten yedi ülkeden birisi olduğu öğretilirdi. Ama ya şimdi? Buğday, ayçiçek gibi temel tarımsal ürünleri bile ithal etmek zorunda kalıyoruz.
Peki, bu duruma nasıl geldik? Bu sorunun yanıtı açık: uzun erimli, planlamaya dayalı bir tarım politikasının olmamasından dolayı bu hale geldik.
Tarımsal üretim dünyanın en gelişmiş ülkelerinde “bir ulusal güvenlik sorunu” olarak kabul edilir ve her tür destek en üst seviyeden sağlanır. Çünkü beslenme, hem de en uygun maliyetle beslenme, en önemli konudur.
Tarımsal destekler
Çiftçiler, AKP’nin destek sağlarken cimri davrandığı grupların başında gelir. Tarım Kanununda hükümet tarafından sağlanması gereken desteklere ilişkin alt sınırlar olmasına rağmen, AKP döneminde buna hiç riayet edilmemiştir. Tarımsal destekler oldukça yetersizdir. 2021 yılında çiftçilere sağlanan toplam destek 24 milyar lira. Üstelik bu tutar da 2022 yılında ödenecek. Resmi enflasyonun yüzde ellinin üzerinde olduğunu, yapılan desteğin satın alma gücünün yarısının da ortadan kalktığını hatırlatalım. Üretimde desteklenmeyen, artan maliyetler nedeniyle sürekli zarar eden çiftçiler neden üretim yapsınlar ki? Mazot, gübre, tohum gibi temel tarımsal girdi maliyetlerinde yaşanan çok hızlı artışlara rağmen, sağlanan destek miktarları yerlerde sürünüyor.
Bu hafta yayınlanan bir kararname ile ekim yapılmayan tarım alanlarında üretim yapılması için teşviklerin verileceği söylendi. TÜİK verilerine göre Türkiye’de tarım alanlarının yüzde 13’ten fazlası boş duruyor. Orta Anadolu’da bu oran neredeyse yüzde 25’e yükseliyor. Bu kadar alanın yıllardır boş bırakılmış olması iktidarın hiç dikkatini çekmemiş olmalı ki şimdiye kadar bu alanlarda üretim yapılması için tedbirler alınmamış. Ancak şimdi, pek çok ülke tarımsal ürünlerin ihracatına sınırlamalar getirmeye başladığında; ürün fiyatları hızla arttığında bu konuda bir adım atma gayreti içine girdiler.
İktidarın tercihi rasyonel değil
Peki, tarımsal desteklerin bu kadar yetersiz olmasının nedeni nedir? Kaynak mı yok? Hayır, sorun kaynak yetersizliği değil, sorun iktidarın ekonomik tercihlerindedir. Bu iktidar çiftçiyi kendi başına bırakmıştır.
Bir karşılaştırma yapalım ve iktidarın kaynak kullanımı tercihini görelim.
Geçen haftaki yazımda kur korumalı mevduata (KKM) geçmeleri için şirketlere sağlanan “vergi avantajı” miktarı üzerine bir tahmini hesaplama yapmıştım. Yaklaşık 33 milyar liralık kurumlar vergisinden vazgeçildi. Şimdi sanırım bu tutar daha yüksek olmuştur. Üstelik bu sadece vergi kaybından ortaya çıkan. Bir de kur farkından gelecek maliyet olacak. Peki, çiftçiye sağlanan destek ne kadar? 2022 yılı için bütçeye konulan 29 milyar lira.
Bunu şöyle de düşünebilirsiniz: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iddiasını ispat etmek için (şimdilik) katlanılan maliyet, ülkedeki tüm çiftçilere sağlanan destekten daha fazla. Kur 15 lira seviyesinde kalsa bile, vazgeçilen kurumlar vergisi ve ödenecek kur farkının toplamı tüm tarımsal desteklerin iki katından fazla olacaktır. Sizce de bu bir tercih meselesi değil midir?
Görüldüğü gibi, sorun kaynak değil; sorun tercih sorunu.
O zaman tekrar soralım: kamu kaynakları ne için kullanılıyor?
BirGün / 11.03.22