Son günlerde Afganistan’dan akın akın Türkiye’ye gelen kaçak göçmenler kamuoyunun gündeminde, haklı olarak, önemli yer işgal ediyor. Göçmenler konusu her yönüyle tartışmalara konu oluyor. Ancak iktidar tarafından bu konuda yapılan açıklamalar gelen göçmenlere nasıl baktıklarını, neden bu durumdan rahatsız olmadıklarını açık bir biçimde ortaya koyuyor. AKP Genel Başkan Danışmanı Yasin Aktay “Suriyeliler giderse ekonomi çöker” derken, AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Özhaseki “sanayiyi Suriyeliler ayakta tutuyor” demiş.
Göçmenler giderse ekonomi neden çöker ya da sanayi neden ayakta kalamaz ifadelerinin anlamı ne olabilir? Mülteci, göçmen, sığınmacı nasıl tanımlanırsa tanımlansın diğer ülkelerden gelip Türkiye’de bir hayat kurmaya çalışan, çoğu yasal olarak kayıtlarda bile görünmeyen insanların ülke ekonomisini ayakta tutmaya katkıları nasıl “mümkün” olabilir? Bu sorunun yanıtı üretim sürecinde emeğin oynadığı rolde yatıyor. İhracatında yüksek teknoloji ürünlerin payının yerlerde süründüğü Türkiye’de emek önemli “maliyet unsurlarındandır.” Özellikle tekstil, inşaat gibi emek yoğun sektörlerde işçilik maliyetleri önemlidir. Peki, bu maliyet kalemini nasıl azaltabilirsiniz? Yasal olarak asgari ücretin altında bir ücret ödeyemezsiniz. Bir de buna SGK primi, vergi gibi unsurları dâhil ederseniz, işverene “maliyetin” daha da arttığını görürsünüz. O zaman ne yapmalı? Zaten kayıtlarda bile görünmeyen, herhangi bir hak talebinde bulunma imkânı olmayan, yabancısı olduğu bir ülkede hayatta kalmaya çalışan, “muhtaç” birilerini bulabilirseniz ve iktidarda olanlar da, onları iş kanunlarının hilafına çalıştırmanıza izin verirse; alın size “ekonomik avantaj fırsatı.” İşte böyle oluyor. Darda kalanı, zorda olanı üç otuz paraya, herhangi bir sosyal güvence sağlamadan çalıştırarak “sanayiyi ayakta tutarsınız.”
İktidar sahipleri kurmuş oldukları ekonomik sistemin emekten yana olmadığını bir kez daha göstermiş oldu. Zaten biz bunun böyle olduğunu biliyorduk ancak onların bunu açıklama cüretini gösterebileceklerini tahmin etmiyorduk.
Ben bu satırları yazarken twitter’a göz attığımda bir istifa mektubu ile karşılaştım. Cumhuriyet Gazetesi genel yayın yönetmeni Aykut Küçükkaya’nın paylaştığı açıklamasını gördüm. Cumhuriyet Vakfı’na hitaben yazdığı yazıda, Vakıf Yönetim Kurulu Başkanı Alev Coşkun’un kendisinden editoryal kadroda yer alan ve sendika üyesi olan personelin sendikadan istifa etmelerini sağlamasını istediği, bunu yapmaması halinde “ya arkadaşların istifa edecekler ya da sen genel yayın yönetmenliğini bırakacaksın” aşamasına gelindiğini belirtmiştir. Aykut Küçükkaya bunu yapmak yerine, “emek ve sendika karşıtı tavırları” nedeniyle Cumhuriyet Gazetesinden istifa ettiğini duyurdu.
Cumhuriyet Vakfı yönetimin, zaten zor koşullarda gazetecilik yapan çalışanlarının özlük haklarını sınırlamaya yönelik girişimi, sendikal haklarını ortadan kaldırmaya çalışmaları, aslında, söz konusu “emek” olunca, “karşısında olduğu siyasi görüşten” farklı bir tavırlarının olmadığını da ortaya koymuştur.
İster gazeteci olun, ister sığınmacı, ister yasaların verdiği haklardan yararlanarak çalışın, ister ülkenin görünmezleri olarak üretim sürecinde yer alın; size işverenler, sizin ekonomik ve sosyal haklarınızı kısıtlamak için her türlü “fırsatı” kullanacaklardır.
Türkiye, emeğin sömürülmesine çok kolay imkân tanıyan bir “fırsatlar ülkesine” dönüştürülmüştür.
BirGün / 30.07.21