Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik başlattığı işgal harekatı üçüncü haftasını geride bıraktı. Üçüncü haftada diplomasi trafiği değişik kollardan yoğunlaşırken, Ukrayna ve Rusya cephesinden belli koşullarda ateşkesin sağlanması konusunda olumlu mesajlar verildi. Ancak bu mesajların ne kadarının karşılık bulacağını bugünden kestirmek zor görünüyor. Savaşın seyri bakımından dördüncü haftadaki gelişmeler önemli olacak.
Önceki gün Brüksel’de yapılan NATO savunma bakanları toplantısında, savaşa müdahil olma, Ukrayna hava sahasını kapatma ve Polonya’nın önerdiği “Barış Misyonu” gibi önerilere kapı kapatıldı. Ancak, NATO’nun “Doğu Kanadı”na daha fazla askeri yığınak yapılması kararı çıktı. NATO ve AB cephesinde önemli kararların tam da savaşı başlatmasının birinci ayı olan 24 Mart’ta alınması bekleniyor. Liderlerin katılımıyla yapılacak NATO olağanüstü zirvesi, savaşın seyri açısından yeni bir “dönemeç” olabilir. Aynı günün akşamında AB zirvesi de başlayacak. ABD Başkanı Biden’ın da zirveye bağlanması bekleniyor.
Rusya ile Ukrayna heyetleri arasında bugüne kadar değişik kademelerde süren görüşmelerden çıkacak muhtemel bir anlaşma NATO ve AB’yi’ çok yakından ilgilendiriyor. Batı ittifakını en geniş paydada temsil eden bu iki kurum görüşmeler trafiğinin “görünmez ortağı” durumunda.
Çarşamba günü Financial Times’da yayımlanan haberde tarafların 15 maddelik bir “barış planı” üzerinde çalıştığı ileri sürülüyordu. Muhtemelen Ukrayna cephesinden sızdırılan bu planda; ateşkes, Rusya’nın geri çekilmesi, Ukrayna’nın tarafsız bir ülke kalması ve Ukrayna’nın askeri kapasitesinin sınırlandırılması gibi maddelerin olduğu ileri sürülüyor. Rus kaynaklarında Ukrayna için “Avusturya modeli”nin öngörüldüğü dile getirildi. Bu, NATO üyeliği hedefinin rafa kaldırılması üzerine ciddi pazarlıkların yapıldığını gösteriyor. Avusturya, AB üyesi olduğu halde NATO üyesi değil. Benzer bir durum Finlandiya ve İsveç için de geçerli.
Sızdırılan bilgilerde dikkat çeken Rusya’nın taleplerinde geri adım atma ya da yumuşama mesajı vermiyor olması. Ukrayna’nın NATO üyeliğine koyduğu vetoda, Donbass ve Kırım’ın statüsünün resmen tanınmasında ısrar ediyor.
Ukrayna cephesinde ise özellikle NATO üyeliği konusunda farklı mesajlar veriliyor. Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenskiy her gün bir ülkenin parlamento oturumuna canlı bağlanarak konuşmalar yapıyor. Bazı konuşmalarında açıkça, bazılarında örtülü olarak NATO üyeliğinden vazgeçebileceklerinin mesajını veriyor. Önceki gün ABD Senatosu ve Temsilciler Meclisi toplantısına bağlanarak yaptığı konuşmada bir taraftan “Ukrayna’nın hava sahasını korumak için yardımınıza ihtiyaç duyuyorum” derken, NATO üyeliğini doğrudan gündeme getirmedi ve “Yeni kurumlara ve ittifaklara ihtiyacımız var. Dünyadaki savaşı durduracak tam sorumlu ülkeler birliği’ kurulmalı” çağrısını yaptı.
Zelenskiy dün sabah da Almanya Parlamentosunda milletvekillerine yönelik 10 dakikalık bir konuşma yaptı. Konuşmasında daha çok Almanya’yı eleştirmeyi tercih etti, NATO üyeliğini ise hiç gündeme getirmedi. Berlin Duvarı’ndan yola çıkarak bolca “duvar” metaforuna başvurdu. Ukrayna’nın NATO ve AB üyeliğine karşı çıkan, kısa bir süre öncesine kadar Kuzey Akım 2’de ısrar eden, Rusya ile güçlü ekonomik ilişkilere sahip bir ülkenin parlamenterlerine konuştuğu bilinciyle Başbakan Scholz’a seslenerek, “Bütün bunlar Almanya tarafından duvara konulan taşlar. Duvarları yıkın, bizimle dayanışmayı güçlendirin” dedi.
Zelenskiy’nin üçüncü hafta mesajlarını topladığımızda eskisi gibi NATO üyeliğinden ısrar etmediği anlaşılıyor. Zaten, 2019’daki seçimlerden önce de buna mesafeli yaklaşıyordu. NATO üyeliği hedefini Ukrayna Anayasası’na koyan Eski Cumhurbaşkanı Petro Poroşenko, seçimlerden ağır yenilgiyle çıkarken, geriye bıraktığı ağır sorumluluk Zelenskiy’e düştü.
Süddeutsche Zeitung’dan Stefan Kornelius da “Silah olarak konuşma” başlıklı yazısında Zelenskiy’in “NATO üyeliği fantezisiyle vedalaşmaya hazırlandığı”nı savunanlar arasında.
Bu elbette sadece Zelenskiy ile ilgili bir durum değil. Ukrayna egemenleri arasında savaşın nedenleri arasında yer alan NATO üyeliği konusunda bir tartışmanın yaşandığını gösteriyor. Aşırı sağcı, muhafazakar kesimler NATO üyeliği hedefinden taviz verilmemesini isterken, liberaller “bağımsız kalmanın” mümkün olabileceğini savunuyor. Benzer bir tartışma NATO içerisinde de yaşanacak gibi görünüyor. Hafta başında trenle Kiev’e giden Polonya, Çekya ve Slovenya başbakanları, üyelik hedefine tam destek verdiklerini ifade ettiler. Benzer bir görüş Baltık ülkelerinde de hakim. Ancak geçtiğimiz hafta mevcut koşullarda Ukrayna’nın AB üyeliğine karşı çıkan Almanya, Hollanda, Avusturya gibi ülkelerin benzer bir çizgiyi NATO’da da sergilemeleri söz konusu olabilir. Bu nedenle AB’den sonra NATO’da da Ukrayna’nın kısa vadeli üyeliği konusunda farklı görüşlerin ortaya çıkması muhtemel.
Ukrayna işgali üzerinden Rusya’yı düşman haline getirmeyi başaran ABD ise, “Rusya korkusu” üzerinden çelişkilerin üstünü örterek bir yarım yüzyıl daha sürecek tartışılmaz liderliğini perçinlemenin hesaplarını yapıyor. Bakalım tutacak mı...
Evrensel / 18.03.22