Arap-Yunan baharı ve Mısır’ın dönüşü- Fehim Taştekin

Türkiye’nin Libya’da askeri varlığını sürdürme ve üs edinme planları Kahire-Ankara normalleşmesini tıkıyor. Mısır, Müslüman Kardeşler’le ilgili idam kararlarını durdurmak dahil, kendinden beklenen konularda yumuşama gereği duymadan Ankara’nın ödün verecek kıvama gelmesini değerli buluyor; haliyle aleni restleşmelerin olduğu bir önceki sayfaya dönmek istemiyor.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 15 Temmuz 2021
  • 09:10

Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias 13 Temmuz’da Kahire’deydi. Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu’l Geyt ile bir mutabakat muhtırası imzaladı. Yunanistan, Arap Birliği’nde gözlemci üye statüsü kazanacağı yola girmiş oldu. Dendias “İmzaladığımız muhtıra sadece ilişkileri ve siyasi istişareleri güçlendirmek için bir fırsat değil. Biz bunun Yunanistan ve Arap Birliği arasında yeni işbirliği kanalları açtığına inanıyoruz. Yunanistan, Avrupa Birliği ve Arap Birliği arasındaki diyalogu geliştirmek için çaba harcayacak” dedi.

Yunanistan’ın Arap dünyasıyla ilişkileri, Türkiye’ninki gibi inişli-çıkışlı değil. Belli konularda Türkiye ile zıt yönelimler içeriyor. Doğu Akdeniz’deki enerji ve deniz yetki alanları anlaşmazlığında Ankara’nın Mavi Vatan diye ülküleştirdiği konsept, Atina’nın Araplarla ilişkilerini tarihinin en ileri seviyesine taşıdı. Zıddı ile kaim olmayı marifet sayanlar için buradan bir alkış çıkar!
Türkiye Hatay sorununa ilaveten Dicle ve Fırat üzerindeki barajlar nedeniyle Irak ve Suriye’nin vetosunu ancak 2006’da aşarak Arap Birliği içinde daimî gözlemci statüsü almıştı. Bunda pek çok Arap başkenti ile iyi ilişkiler geliştirmesinin etkisi büyüktü. Fakat önce Suriye, ardından Libya’ya askeri müdahale nedeniyle Arap Birliği üç yıldır her vesileyle Türkiye’yi işgalci, müdahaleci, uluslararası hukuk ihlalcisi diye kınayıp duruyor. Yunanistan da Araplar arasında nükseden Türkiye karşıtlığını satın alıyor. Son kertede Türkiye’nin Libya ile mutabakatını kadük bırakmak için Kahire ile deniz yetki alanları anlaşmasını imzalayan Yunanistan, Mısır’ın yanı sıra Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’la geliştirdiği politikaya Arap Birliği’ni de paydaş yaptı.

Bu muhabbette Mısır’ın rolü çok aşikâr. Buradan hareketle biraz da Mısır’ın bölgesel aktör olarak dönüş çabasına değinmek istiyorum. Mısır, yeniden toparlandığında Arap sokağında Kahire ile didişen bir Türk dış politikasının bölgeye dönük nefes borularını tıkayabilir. Arap dünyasının diğer oyun kurucusu Suriye, Arap Birliği’ndeki koltuğunu kaybettiğinden beri denklem dışı. Şam da Araplarla ilişkilerini normalleştirdiğinde Türkiye karşıtlığında bir çarpan etkisi yapacaktır. O vakte kadar Kahire-Ankara ilişkilerinin normalleşmesi, Ankara-Şam ilişkilerinin de en azından düşmanlık bandından çıkması önem taşıyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da en nihayetinde Mısır’ın yeniden toparlanıp Arap gündemini tayin edecek noktaya geldiğinde bunun Türkiye’ye yansımalarını hafife alamayacağını anladı.

***

Mısır toparlanıyor derken laf faraziyeden öteye. Ve bu toparlanma Türkiye’yi sınırlamaya dönük niyetler de içeriyor. Enerji alanında geliştirdiği ortaklıklar ve yatırımlar bir kenara, savunmada Ruslar, Fransızlar ve İtalyanlarla dikkat çekici adımlar atıyor. Yanı sıra Cumhurbaşkanı Abdulfettah el Sisi, 3 Temmuz’da Carcub’da (Gargoub) bir deniz üssünün açılışını yaptı. Yani Müslüman Kardeşler iktidarına darbenin sekizinci yıldönümünde. Adını 3 Temmuz Deniz Üssü koyarak. Rabia siyaseti güdenlere çatarak. Yanına Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed ve Libya Başkanlık Konseyi Başkanı Muhammed el Menfi’yi alarak. Törene ABD ve Katar gibi ülkelerden donanma komutanları da katıldı. Sisi 2017’de Libya’nın yanı başında Muhammed Necip Askeri Üssü’nü, 2020’de de Sudan sınırında Berenice Askeri Üssü’nü açmıştı. 10 bin kilometrekarelik bir alanda 1000 metre uzunluğunda iskele, bir uçuş pisti ve 74 askeri tesis barındıran 3 Temmuz Üssü’nün konumu Libya ile bağlantılı kaygıları yansıtıyor. Libya sınırına 135 kilometre mesafede. Muhammed Necip Üssü de Libya kaynaklı stratejik güvenlik tehditlerine yanıt niteliğindeydi. Bu üs Libya’da Halife Hafter’e bağlı güçlerin desteklenmesinde de kullanıldı.
Yeni üs Mısır’ın Doğu Akdeniz’deki stratejik askeri kapasitesini artırıyor. Mısırlı kaynaklara göre 3 Temmuz Üssü Dabaa nükleer santrali, Carcub limanı, kuzeybatı kıyılarında planlanan yeni şehirler ve kuzey-kuzeybatı deniz sınırlarının güvenliğini sağlayacak. Açılışta Fransa'dan alınan iki Mistral helikopter gemisi, Alman yapımı bir denizaltı ve FREMM sınıfı İtalyan yapımı iki firkateyn sergilendi.
Nil nehri üzerinde Rönesans (Hedasi) Barajı’nın inşası yüzünden Etiyopya ile karşı karşıya kaldığı bir dönemde askeri kapasite artışı da manidar tabii. Mısır’ın İskenderiye’nin yanı sıra Kızıldeniz’de de bir deniz üssü bulunuyor.
Sisi’nin 7 yılda üç askeri üs açması Mısır’ın dönüşü hikâyesinin bir boyutu.

*** 

Tam bu dönemde dikkat çeken iki husus daha var. Filistin sorununda yeniden ağırlık koyması bunlardan biri. Ama asıl stratejik hamle Mısır, Irak, Ürdün ve ileride belki Suriye’nin de eklenebileceği doğu ekseninde gelişiyor. Üç ülke arasında Mart 2019’da başlayan liderler zirvesinin dördüncüsü 27 Haziran’da Bağdat’ta gerçekleşti. Mısır’dan lider düzeyinde 30 yıl sonra gerçekleşen ilk ziyaretti.
Üst düzey görüşmelerin askeri, istihbari ve iktisadi boyutlar kazanması bölgenin fotoğrafını değiştirebilir. Bağdat açısından bu ortaklık iki açıdan mühim: Birincisi İran-ABD arasındaki nüfuz savaşının ön cephesine dönen Irak, Arap ekseninde yerini güçlendirerek cendereden çıkmaya çalışıyor. İkincisi, Türkiye’nin PKK’ye karşı operasyonlarla Kürdistan bölgesinde kontrol ve üslenme alanlarını genişletme stratejisi, Bağdat üzerinde hiç olmadığı kadar baskı oluşturuyor. Bu baskı hem milliyetçi Araplar hem Kürtler hem de İran destekli gruplardan geliyor. Bunun karşısında Bağdat da Türkiye’yi baskılamak için Arap Birliği üyelerinden omuz bekliyor. Yeni süreçte Basra’dan Akabe limanına petrol boru hattı projesi, Mısır ayağı ile birlikte yeniden gündemde.
Burada eksik parça Suriye. Mısır’ın Suriye’yi Arap Birliği’ne döndürme çabası sonuç alırsa tablo epey değişecektir. Bölgesel ortaklığın zemini eskiye dayanıyor. Mısır ve Suriye doğalgazını Lübnan, Ürdün ve Türkiye’ye taşıyacak 1 milyar dolarlık Arap Boru Hattı projesini hatırlayalım. 2000’de Mısır, Suriye, Lübnan ve Ürdün arasında imzalanan bu proje Arap Baharı’yla birlikte buharlaşmıştı.

***

Girişte belirttiğim gibi Mısır, Orta Doğu’da eski rolüne kavuşmaya çalışırken, Türkiye’nin bu sürecin karşıt unsuru olarak mimlendiği yerden çıkması gerekiyor. Türkiye geçen martta Kahire ile siyasi diyalogun önünü açmak için Müslüman Kardeşler’in İstanbul’dan yayın yapan kanallardaki dört kişiye “Azıcık sesinizi kesin” diyerek zemini yumuşattı. Ama kurulan diyalog yeni bir başlangıcın önündeki eşiği aşamadı. Özellikle Türkiye’nin Libya’da askeri varlığını sürdürme ve üs edinme planları Kahire-Ankara normalleşmesini tıkıyor. Mısır, Müslüman Kardeşler’le ilgili idam kararlarını durdurmak dahil, kendinden beklenen konularda yumuşama gereği duymadan Ankara’nın ödün verecek kıvama gelmesini değerli buluyor; haliyle aleni restleşmelerin olduğu bir önceki sayfaya dönmek istemiyor. Bir tür 'ne savaş ne barış' halini koruyor. Ayrıca Sisi yönetimi, Etiyopya ile savaşın eşiğine gelmişken Türkiye’nin Addis Ababa ile yakın mesaisinin Mısır’a karşı cesaretlendirici bir etki yaratmasından korkuyor.
Fakat havanın yumuşaması Kahire açısından, Türkiye’nin Libya, Suriye ve Irak’taki askeri operasyonlarının Arap dosyasında sorun olmaktan çıkarmıyor.
Son haftalarda Libya’da 24 Aralık seçim sürecine yönelik uzlaşmazlıklar taraflar arasındaki husumeti yeniden diriltti. Bu tür restleşmeler Mısır ile Türkiye arasında nispeten oluşan karşılıklı anlayışı da ortadan kaldırıyor. 23 Haziran’daki Berlin Konferansı’nın sonuç bildirisi üzerindeki dikte savaşı bunun son örneğiydi.

***

“Mavi Vatan” aklıyla Doğu Akdeniz’de oyunu bozacağım derken oyundan düşen Erdoğan çıkış arıyor ama kendi koşullarında bunu deniyor. Mısır’la diyalog peşrevinden sonra 12 Temmuz’da İsrail’in yeni Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’u arayıp tebrik etmesi de bunun tezahürü. Erdoğan’ın Mısır ve İsrail’e elini uzatırken, Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti’ni yalnızlaştırma hedefiyle meseleye yaklaşması da yardımcı olmuyor. Anladığımız kadarıyla Erdoğan öze tekabül etmeyen birkaç jestle kilidi açmayı umuyor. Bu çerçevede, Mısır’ın öne sürdüğü koşullarda çok diretmeden Katar’la normalleşmesinin bir model olarak Türkiye için de geçerli olabileceği hesabını yapıyor. Şeyh Temim’in El Cezire’ye biraz ayar vermesi yeterli olabilir fakat Türkiye siyasi nüfuz savaşları, askeri müdahaleleri ve ürküten hevesleriyle bin Katar eder. Muhatapları Erdoğan’ın genişlemeci ve müdahaleci siyasetinde samimi ve gerçekçi bir değişim bekliyor. Eksik diyalog güven bunalımını daha da derinleştiriyor. Mısır’ın kapıyı aralayıp Libya’daki inatlaşmayı görünce tekrar kapaması bunun açık göstergesiydi. Şimdi macerada Afganistan başlığı açılıyor. Bunun için kapıları zorluyor. Araplara uzak ama beslediği kanı aynı: Kontrol ve nüfuz oburluğu. 

Gazete Duvar / 15.07.21