Şam'a hac mevsimi BAE ile başladı

İsrail'le normalleşmede ilk adımı atan ve Esad yönetimine karşı silahlı grupları destekleyen BAE'nin dışişleri bakanlığı düzeyinde Şam'a ziyareti önemli bir sürece işaret ediyor.

  • Çeviri
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 15 Kasım 2021
  • 09:45

Ortadoğu coğrafyası geçtiğimiz haftaya bir sürprizle uyandı. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayid Al Nahyan, Suriye’de mart 2011’de patlak veren iç savaşın başlamasından bu yana Şam’a gerçekleştirdiği ilk ziyaretinde, Devlet Başkanı Beşar Esad ile görüştü.

İsrail’le normalleşmede ilk adımı atan en önemli aktör konumunda bulunan BAE, Esad yönetiminin değişmesi için silahlı grupların her yönden desteklenmesinde başrol oynayan ülkelerin başında geliyordu. Lakin dışişleri bakanlığı düzeyinde yapılan ziyaret, Ortadoğu’da siyasetin artık farklı bir mecrada aktığının en önemli işareti oldu.

Kamplaşmanın tarihi temelleri

İran, 1979’da gerçekleşen İslam Devrimi’nden bu yana “Devrimini ihraç etme” stratejisine bağlı olarak bir yandan yeni örgütlenmelerin oluşmasına vesile olurken diğer yandan yapabildiği oranda bölge devletleriyle müttefiklik ilişkilerini geliştirmeye çalıştı. Lübnan’da Hizbullah, Yemen’de Husi Ensarullah Hareketi gibi yapılar bu politikanın bir ürünü olarak Ortadoğu siyasi sahnesinde yerlerini aldılar.

Bölgesel liderliğe oynayan diğer ülke Suudi Arabistan; pozisyonunu güçlendirmek için Trump’ın girişimiyle İran’a karşı kurulmaya çalışılan Sünni NATO’ya (MESA) ev sahipliği yaptı. Bu zirveye altı Körfez ülkesinin yanı sıra Mısır ve Ürdün katıldı. Birleşik Arap Emirlikleriyle (BAE) birlikte İran’ın baş düşman ilan ettiği İsrail’le normalleşme sürecini yürütmek ve Yemen’e savaş açmak gibi adımlar attı.

Suudi Arabistan Krallığı, İran’ın bölgedeki önemli müttefiki Suriye’nin yaşadığı krizde de kritik bir rol oynadı. Suriye krizinin 2012’de patlak vermesinden bu yana Esad yönetimine karşı silahlı mücadele veren cihatçı yapıları destekledi. Diplomatik ilişkilerini krizin başlangıcında kesti ve Suriye’nin Arap Birliği’ndeki sandalyesinin alınması konusunda merkezi bir rol oynadı. Krallık’ın, Suriye ile tekrar diyaloğa geçmesinin birinci şartı hep Esad yönetiminin devrilmesi olmuştu.

Suudi-İran ilişkilerinde  yumuşama

Ortadoğu’yu tanımlarken sık sık, “Bazı temel kamplaşmalara sahip olsa bile, yeni oluşan dengelere göre ilişkilerin yeniden tesis edilebildiği bir coğrafya olarak” nitelemesi kullanılır. İran-Suud eksenleri arasında yaşanan kıyasıya bir mücadeleden sonra yakın zamanda ilişkilerde normalleşme yönünde birçok gelişme yaşandı.

- Şam Büyükelçiliğini 2011’in ilk aylarında kapatan ve şubat 2012’de Suriye ile diplomatik ilişkilerini kesen BAE, 2018 yılının sonlarında elçiliği yeniden açtı.

- Geçtiğimiz nisan ayında Suud-İran heyetleri arasında Irak’ta gizli bir görüşme yapıldı. Bu görüşmede Suud heyetine İstihbarat Teşkilatı Başkanı Halid bin Ali el Humaidan başkanlık ederken, İran heyetine Ulusal Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri General Ali Şamhani liderlik etti.

- Son Fransız askerinin nisan 1946’da ayrılmasının yıl dönümü vesilesiyle BAE, Moritanya ve Umman liderleri Esad’ı telefonla aradı. Cezayir Cumhurbaşkanı Abdülmecid Tebun’un defaten Cezayir’de gerçekleşecek Arap Birliği zirvesine davet edeceğini açıklaması Suriye’nin Arap dünyasında yeniden yerini almasının habercisi olarak değerlendirildi.

- Suudi Arabistan İstihbarat Şefi Halid el Humaidan, Suriyeli mevkidaşı Ali Memluk’la  geçtiğimiz mayıs ayında başkent Şam’da buluştu.

- Suud ile İran’ın bölgede karşı karşıya geldiği Yemen’de yedi yıldır devam eden savaşın sonra ermesi için özellikle Suud tarafından defalarca “barış müzakeresi” çağrısı geldi.

Şam’da sıcak karşılama

Konuyu başyazısında işleyen Rai al Youm gazetesi BAE Dışişleri Bakanının Şam’da sıcak karşılanmasını; Suriye makamları kademeli olarak başlaması beklenen yeniden yapılanma “mücadelesine” mutlak öncelik vermesine bağladı. ABD ve Körfez ülkelerinin haberi olmadan böyle bir adımın atılamayacağına dikkat çekti. Gazete yazıda, “Özellikle bazı Arap ülkelerinin desteklediği Suriye rejimini değiştirmeye yönelik Amerikan komplosunun  başarısızlığa uğramasından sonra tecridin kırılması ve ülkenin Arap Birliği’ne geri dönüşü talebi bir Arap talebi haline geldi” ifadelerine yer verdi. Gazete, “BAE Dışişleri Bakanının ziyaretinin ardından Suriye başkentine akın etmesi beklenen Arap dışişleri bakanlarının ikincisi kim olacak?” diye sordu: “Yeni yıl Şam’a giden Arap hacılarının yılı olacak” iddiasında bulundu.

Aynı konuyu işleyen al Kuds al Arabi gazetesi ise, önümüzdeki yıl mart ayında Arap Birliği zirvesine  ev sahipliği yapacak olan Cezayir’in, Şam’ın zirveye katılması konusundaki ısrarını eleştirdi.

Şam ziyaretinin on maddede özeti

Rai al Youm
Başyazı

BAE Dışişleri Bakanı Şeyh Abdullah bin Zayed’in, yaklaşık on yıl önce Suriye krizinin başlamasından bu yana ilk kez Şam’a yaptığı ziyarette aldığı sıcak karşılama ve Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’la Halk Sarayı’nda (Kasr al Şaab) görüşmesi, bir dizi temel gerçeği doğrulamaktadır:

Birincisi: Suriye liderliğinin dış duruma ve özellikle Arap siyasetine odaklanmaktan daha çok, iç duruma öncelik verdiğidir. Başka bir deyişle yönetim daha “pragmatik” hale geldi. Şu anda onu ilgilendiren tek şey ABD ablukasını kırmak, ülkenin yaşadığı boğucu ekonomik krizi çözmek için yatırım aramak ve vatandaşlarının yaşam koşullarını iyileştirmek.

İkincisi: Suriye makamları, kademeli olarak başlaması beklenen yeniden yapılanma “mücadelesine” mutlak öncelik veriyor. Suriyeli bir kaynağın Rai al Youm’a verdiği bilgiye göre, İsrail işgal devleti dışında bu konuda şirketleri aracılığıyla katılmaya istekli hiçbir ülkeye herhangi bir “veto” koyulmayacak. Bu yaklaşım, Suudi istihbaratının komutanı General Halid bin Ali el- Humaydan başkanlığındaki bir Suudi heyetinin Şam’ı ziyaret etmesini ve onu Cumhuriyet Sarayı’nda kabul etmesinin,   Esad’ın  BAE’nin Abu Dabi Emirliği Veliaht Prensi Şeyh Muhammed bin Zayed’i telefonla aramasını ve Umman Sultanlığıyla ilişkilerde resmi girişimin nedenini açıklıyor.

Üçüncüsü: İsrail işgal devleti ile normalleşen ve “İbrahim Barış Anlaşması’nı” imzalayan BAE; öyle ya da böyle bu günahın “kefaretini” ödemek istiyor. Hâlâ Arapçılığın közlerini sıkıca kavrayan; uluslararası meşruiyet kararlarına ve Filistin halkının meşru haklarına dayanmayan her türlü barışı reddeden ve İsrail’in Golan Tepeleri başta olmak üzere işgal altındaki tüm topraklardan çekilmesini isteyen Suriye’ye açılmak kefareti ödemenin bir biçimi. Belki de BAE, sosyal medyada maruz kaldığı ve çoğu “ihanet” suçlamalarına varan şiddetli eleştirilerin ardından bir tür diplomatik denge oluşturmak ve normalleşmeye doğru gidişini kolaylaştırmak istedi.

Dördüncüsü: Özellikle bazı Arap ülkelerinin desteklediği Suriye rejimini değiştirmeye yönelik Amerikan “komplosunun” başarısızlığa uğramasından sonra tecridin kırılması ve ülkenin Arap Birliği’ne geri dönüşü; Suriye’den çok bir Arap talebi haline geldi. Bu süreçte Suriye Arap ordusunun kararlılığı, devletin egemenliği dışında kalan toprakların çoğunu geri alması, birçok Batılı ve Arap kuvvetlerin silahlı Suriye muhalefetinden ayrılması, “Suriye Dostları”nın çökmesi ve savaşan gruplara yönelik maddi ve askeri desteğin kesilmesinden sonra bu talep daha da perçinlendi.

Beşincisi: BAE de dahil olmak üzere, krizin başlangıcından bu yana Suriye rejimini değiştirme projesine dahil olan Körfez ülkelerinin çoğu, Şam ile Tahran arasındaki stratejik ilişki bağlarını koparmanın “Suriye liderliğinin izin veremeyeceği kırmızı çizgi” olduğunun farkında. Bu liderlik İran’dan uzak durmayı kabul etseydi, on yıldır devam eden bu savaşa maruz kalmazdı.

Altıncısı: Afganistan’dan başlayarak Suriye ve Irak’a ulaşarak Ortadoğu’daki “Amerikan projesinin yenilgisini” teyit eden siyasi ve askeri raporların artan sıklığı.

Yedincisi: ABD yönetiminin BAE Dışişleri Bakanının Şam ziyaretine ve Devlet Başkanı Esad ile görüşmesine yönelik öfkesini dile getirmesi teatral bir oyundu ve gözleri kamaştırdı. ABD yönetimi, Suriye’ye ablukayı dayatan Sezar yasasının tamamen çöktüğünün farkındadır. Aksi takdirde Amerika, “Interpol” gibi çok önemli bir uluslararası örgütün Şam’daki ofisini yeniden açmasına ve Suriye hükümeti ile meşruiyetini kamuoyunda tanıma konusunda koordineli çalışmasına izin vermezdi.

Sekizincisi: Şeyh bin Zayed, Cumhurbaşkanı Beşar Esad’a Abu Dabi Kraliyet Prensi ve fiili hükümdarı olan kardeşi Şeyh Muhammed bin Zayed’den BAE başkentini ziyaret etmesi için resmi bir davetiye iletti. Bu davetin, Körfez İşbirliği Konseyine üye ülkelerin hepsinin olmasa bile çoğunun ve ABD’nin onayı olmadan yapılabileceği inandırıcı değildir.

Dokuzuncusu: Cezayir Devlet Başkanı Abdülmecit Tebun’un Suriye’nin Arap Birliği’ndeki koltuğunu yeniden kazanacağını ve önümüzdeki mart ayında Cezayir’de yapılması planlanan bir sonraki Arap zirvesine katılacağını iddia etmesi. Mısır Dışişleri Bakanı Semih Şükri’nin, geçen eylül ayında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplantılarının oturum aralarında Suriyeli mevkidaşı Faysal Mikdad  ile yaptığı görüşmede teyit ettiği gibi, Mısır yönetiminin bu dönüşü tebrik etmesi ve BAE’nin bu adımı destekleme sözü vermesi.

Onuncusu: Müttefiki Suriye’nin Arap Birliği’ne dönüşü ve Arapların ortak eylemindeki konumunu yeniden elde etmesi için güçlü Rus desteği. Moskova’daki Arap diplomatik kaynakları, Başkan Vladimir Putin ve Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un Moskova’yı ziyaret eden Arap delegasyonlarıyla yaptıkları tüm görüşmelerde bu konuyu vurguladıklarına dair gazetemize güvence verdiler.

Bu on noktayı gözden geçirdikten sonra şiddetle ortaya çıkan soru, Devlet Başkanı Esad’ın Abu Dabi’yi ziyaret etmek için resmi daveti kabul etmesiyle ilgili değil. Çünkü bu kesinleşmiş bir meseledir. Bundan daha ziyade soru, bu davetin uygulanma tarihi ile ilgilidir. Bir sonraki Arap zirvesinden önce mi, sonra mı olacak?

Bu sorudan daha da acil olan soru, BAE Dışişleri Bakanının ziyaretinin ardından Suriye başkentine akın etmesi beklenen Arap dışişleri bakanlarının ikincisi kim olacak? Mısır mı, Bahreyn mi veya Suudi dışişleri bakanı mı?

Bu soruların cevaplarını ve sonuçlarını önümüzdeki birkaç gün ve aylara bırakıyoruz. Söyleyebileceğimiz tek şey; yeni yılın Şam’a giden Arap hacılarının yılı olacağıdır.

İsrail ve Esad ile normalleşen iki kamp neden birleşti?

al Kuds al Arabi
Başyazı

Cezayir Dışişleri Bakanı Ramtane Lamamra, çarşamba günü, BAE Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayed’in Şam’a yaptığı ziyareti memnuniyetle karşıladı. Ülkesinin bu adımı tebrik ettiğini söyledi. Bu adımı İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan’nın  BAE’li mevkidaşına yönelik yaptığı bir açıklama izledi. Şam’a yapılan ziyareti yine hoşnutlukla karşıladı ve bunu “olumlu bir adım” olarak değerlendirdi. Ziyaretten sadece iki gün sonra Abu Dabi, Suriye rejimiyle normalleşmek için hızla diğer adımlara başladı. Şam hükümetiyle güneş enerjisine dayalı bir santral kurmak için anlaşma yaptığını duyurdu. Eski bir Suriye bakanı ve danışmanı Kemal Zahreddin’e, Dubai ve Kuzey Emirliklerine konsolos olarak kabul edildiğine dair itimat mektubunu sundu. Bu süreci diğer prosedürler takip edecek gibi gözüküyor.

BAE’nin adımları elbette 13 Ağustos 2020’de İsrail normalleşme anlaşmasından sonra meydana gelen Abu Dabi ile Tel Aviv arasındaki siyasi, güvenlik, ekonomik ve turizm ilişkilerindeki büyük ivmeyi hatırlıyor. BAE; Mısır ve Ürdün’den sonra İsrail’le normalleşen üçüncü Arap ülkesi oldu. Barış anlaşmasını imzalayarak bu sürece giren ilk Körfez ülkesi oldu.

Ülkesinin Suriye rejimiyle normalleşme dosyasında büyük rol oynayan Ürdün Dışişleri Bakanı Ayman Safadi, Suriye rejimiyle yaşananların “Suriye ihtilafını çözmek için etkili bir stratejinin yokluğundan” kaynaklandığını söyledi. Öte yandan, ülkesinin “Dünyanın daha önce sağladığı desteği artık alamadığı 1.3 milyon Suriyeli mülteciye ev sahipliği yaptığını” söyleyerek, Amman’ın bu eğilimi iten iç nedenlerine açıklık getirdi.

Önümüzdeki yıl mart ayında yapılacak Arap Birliği zirvesine ev sahipliği yapmaya hazırlanan Cezayir’in tutumu, Suriye olaylarının başından beri Suriye rejiminin destekçisi olduğunun bir ifadesi.

O halde mesele, Lübnan Hizbullahı Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ın yaptığı bir konuşmada gördükleri karşısında dediği gibi “Başkan Beşar Esad’ın zaferinin tanınması” olarak mı değerlendiriliyor? Yoksa siyasi meşruiyeti düşen ve uluslararası sistemle ilişkileri bozulan, ekonomik olarak çöken Esad rejimine pratikte İsrail’den bir yaklaşım mı?

Evrensel /15.11.21