Arap dünyasında geçen hafta: Türkiye'nin Libya’da nasıl bir çıkarı var?

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 08 Temmuz 2019
  • 10:55

Türkiye ve Libya’daki General Halife Hafter liderliğindeki Libya Ulusal Ordusu arasında 6 Türk vatandaşının rehin alınmasıyla ayyuka çıkan kriz, Arap dünyasında geniş yankı buldu. Özellikle General Halife Hafter’i destekleyen Suudi medyası, Türkiye’nin Libya’daki varlığına yönelik eleştirilere yer verdi. Birçok gazete ve yazar ise Türkiye’nin Libya’daki rolünü sorguladı.

İngiltere’nin geçtiğimiz günlerde Suriye’ye petrol taşıyan bir İran tankerine el koyması ve İran’ın zenginleştirilmiş uranyum üretim oranını artırdığını açıklaması, geçen haftanın bir diğer önemli gelişmeleriydi.

Ömer El Beşir’in devrilmesinin ardından uzun süredir gerginliğin devam ettiği Sudan’da, arabuluculuk çalışmaları sonuç verdi ve Asker ile muhalefet cephesi anlaşmaya vardı. Anlaşmaya göre iktidar asker ve siviller tarafından paylaşılacak. Ancak birçok Sudanlı yazar Askeri Konsey’e olan güvensizlikten dolayı anlaşmaya ihtiyatlı yaklaşıyor.

‘TÜRKİYE’NİN LİBYA’DA NASIL BİR ÇIKARI VAR?’

“Türkiye 6 Türk vatandaşının alıkonulmasına karşı verdiği tepkide Libya’daki çıkarlarını koruyacağını ve alıkonulan vatandaşlarının serbest bırakılmaması durumunda General Halife Hafter’in komutanlığındaki Libya Ulusal Ordusu’nu hedef almakla tehdit etti.

Burada akla gelen soru; iç savaşın parçaladığı ve kendi sınırından binlerce mil uzaklıkta bir ülke olan Libya’da ne çıkarı var? Libya Ulusal Ordusu’nu nasıl hedef alacak? Hem coğrafya açısından bölünmüş olan ve tek bir iktidarın olmadığı bir ülkede 6 Türk vatandaşı orada hangi sıfatla bulunuyor?

Türkiye, Libya’ya Suriye’ye davrandığı gibi davranmak istiyor. Ancak Suriye’ye müdahalesinin gerekçeleri Libya’da yok. Ne sınırında bekleyen mülteciler var, ne de sınır köylerini tehdit eden Libyalı milisler var. Diğer yandan ülkelerine müdahale eden ve oradaki kaosu ve savaşı besleyen bütün dış güçlere karşı durmak da Libyalıların hakkı.” (Halit El Süleyman/ al-ain.com internet sitesi)

‘ERDOĞAN LİBYA SAVAŞINI KAZANIRSA NE OLACAK?’

“Birçok kişi şunu sorguluyor: Türkiye Libya’dan ne istiyor ve neden büyük bir istekle bir tarafa karşı diğer tarafın yanında duruyor? Gaz ve Ortadoğu’da kapılar yüzüne bir bir kapanırken Akdeniz’deki savaşta istediği kazanımları elde etmek için tek çıkış yolu olarak Trablus için!

Ortadoğu’da yeni bir soğuk savaş var. Birincisi Libya’nın yanmakta olan gazı, ikincisi Türkiye diğer ülkeler ile sınırlarının tespiti konusunda ciddi bir endişe yaşıyor. Bu sularda tam sekiz devlet bulunuyor. Ayrıca karar hakkı bulunmayan dokuzuncu ülke olarak da KKTC, ve Filistin yönetimi var.

Son birkaç yıldan bu yana devletler; BM’nin 1982’de kararlaştırdığı; gaz ve petrolün çıkarılması ve balıkçılık gibi konularda oluşabilecek ihtilafları gidermeyi amaçlayan ve maksimum 200 deniz miline kadar uzanabilen münhasır ekonomik bölgelerini garantiye almak ve korumak için ittifak kurma yarışı halindeler.

Ankara, yıllardır iki komşusu Yunanistan ve Kıbrıs’ı gazın çıkarılmasının yol açacağı sonuçlar ile ilgili olarak bazen resmi açıklamalar ile, bazen askeri gemileri vasıtası ile uyarıda bulunuyor. Trablus’taki çabalarının sonucunu bekleyen Ankara Libya’nın imzaladığı ancak uymadığı uluslararası deniz kanununa imza atmadı. Eğer Erdoğan Libya savaşında kazanır ve müttefiklerinin iktidarı sağlamlaşırsa iki deniz sınırlarını tartışmalı bir biçimde belirleyebilir ve Ankara, Yunanistan ve Kıbrıs’ı geçerek münhasır ekonomik bölge sınırlarından çok daha fazlası olan yaklaşık 190 bin kilometrekarelik bir alandan faydalanır. Bu hikâye ise, Türkiye’nin bölgemizdeki kumar hikâyelerinden biri durumunda.” (Fares Bin Hazem / Suudi El Hayat gazetesi)

‘KÖRFEZ’DE GERİLİM DAHA DA ARTACAK’

“Eğer Britanya bu gemiyi silah yüklü olduğu için alıkoysaydı, bu durum anlaşılır olurdu. Ancak akaryakıt kıtlığı çeken, akaryakıt istasyonları önünde kilometrelerce kuyruk oluşturan 17 milyon Suriyeliye benzin götüren bir tankerin alıkonulması insanlığa ve insan haklarına aykırıdır. Suriye’ye uygulanan bu ambargo tek taraflıdır ve Birleşmiş Milletler tarafından alınmış bir karar değildir.

Garip olan şu ki; Suriye sahasında bir karıncayı bile gözetleyebilirken, IŞİD ile mücadele adı altında Suriye ve Irak semalarına savaş uçakları gönderen 60 devletin oluşturduğu koalisyon üyesi ABD ve AB, IŞİD’in tüccarlar ve aracılar vasıtası ile Türkiye’ye, Kürdistan bölgesine, Irak’a ve bizzat Suriye makamlarına yıllar boyunca gönderdiği ve günde 3 milyon dolar gelir elde ettiği tankerlerine kesinlikle müdahale etmedi.

Britanya’nın bu adımı atması Körfez’de zaten var olan gerilimi daha da arttıracaktır. Özellikle İran’ın nükleer anlaşmada yer alan bazı taahhütlerini artık yerine getirmeyeceği ve Pazar gününden itibaren uranyumu belirlenen seviyeden daha fazla üretmeye başlayacağı tehdidinden sonra.” (Rai Al Youm Gazetesi – başyazı)

‘BATI, İRAN VE SURİYE’YE KARŞI GERİLİMİ TIRMANDIRIYOR’

“İran’ın petrol tankerine el konulması, Batı’nın Suriye’yi kuşatmak ve boğma çabalarından farklı bir bağlamda değil. Bu düşünceyi güçlendiren temel etken de, İngiltere’nin Cebeli Tarık yönetimi tarafından İran’ın petrol tankerine el konulması yönünde aldığı kararı alkışlaması oldu. İngiltere bunu kararlı bir adım olarak nitelendirirken, İspanya da, İngiltere’nin tankeri durdurma talebiyle ilgili sorumluluğu Amerika Birleşik Devletleri’ne yükledi. Bu olayla beraber ilk defa bir Avrupa Birliği ülkesi Suriye’ye yönelik ambargoların başladığı 2011’den bu yana bir İran tankerini bu şekilde durdurmuş oldu.

Bu durum, gerilimin Avrupa tarafından kasıtlı bir şekilde tırmandırıldığını göstermektedir. Hem de aynı anda Suriye ve İran’a karşı. Bu hamle, ABD tarafından Suriye’ye yönelik uygulanan ambargo siyasetiyle de birebir örtüşmektedir. ABD’nin Suriye özel temsilcisi James Jeffry Tel Aviv’deki güvenlik konferansında ifade ettiği, ‘Washington’un Esad rejimine karşı yaptırımlarına Avrupa da dahil oldu’ şeklindeki açıklaması ve mutluluğunu dile getirmesi Avrupa’nın Suriye karşıtı bu tutumunu iyi bir şekilde açıklamaktadır.” (Lübnan El Ahbar gazetesi)

SUDAN’DA ASKERİ KONSEY’E GÜVENİLİR Mİ?

“Askeri Konsey, halkın çocuklarının kanıyla sulanan devriminin neticesini almak için beslediği umutlarını ve hayallerini yok etmek için var gücünü kullanarak çalıştı. Elinde sahip olduğu ne varsa kullanarak ve eski rejimin bir uzantısı olarak hiç utanmadan bunu yaptı. Katiller ve hırsızların yakalanmaması için kurnazlık, yalan, aldatma gibi yolların hepsine başvurdu. Bunun yanında eski rejimin kurumlarını ve milis güçlerinin varlığını koruması için çalıştı.

Dolayısıyla bu anlaşma eğer bu tip durumları durduracaksa halk için faydalıdır. Ancak öyle görünüyor ki, askerin eski sisteme bağlı kalmaya devam etmesi durumda bu yol dikenlerle ve zorluklarla dolu olacak.” (El Fatih Cebra / Sudan El Rakoba gazetesi)

‘SUDAN’DA GENERALLER YÖNETİMİ DEVRETMEK İSTEMİYOR’

“Sudan, Ömer El Beşiri’in 30 Haziran 1989 tarihinde iktidara geldiği darbenin yıldönümü 30 Haziran’daki gösterilerinin zemin hazırladığı yeni bir döneme girdi.

30 Haziran’daki gürültülü kitlesel gösteri, askeri tehditlerinin bir işe yaramamasından sonra tekrar Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri ile diyalog masasına oturmaya mecbur etti. Her ne kadar bu da askerin zaman kazanma hamlesinden başka bir şey olmasa da. Dolayısıyla, Acil Müdahale Birlikleri Komutanı Hamidati ve Askeri Konsey Başkanı El Burhan’ın tehditleri hep Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri’nin hafızasında kalmaya devam edecektir. Yaşananlar generallerin yönetimi sivillere devretmeye niyetleri olmadığını gösteriyor. Ayrıca eski rejimi de tekrar canlandırmayı umut ediyorlar. Onların bu tartışmalı tutumlarında onlara Ümet Partisi başkanı Sadık El Mehdi de yardım ediyor.” (Muhammed Harrub / Ürdün El Rai gazetesi)

ANLAŞMANIN OLUMLU VE OLUMSUZ TARAFLARI

“30 Haziran’da başkent ve diğer illerde sokağa çıkan kalabalıklar olmasaydı, 5 Haziran Cuma günü imzalanan anlaşma olmayacaktı. Bu gösteri, bu büyük halka dair iyimserliği ve umutları da arttırdı. Söz konusu kalabalıklar, askerin yönetim, bırakmasını ve sivil bir yönetimin kurulmasını talep ettiler.

Askeri Konsey ve Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri arasındaki anlaşmanın olumlu taraflarından biri, baskı, adam öldürme ve tutuklamaları durdurması ve devletin bütün işlerini durma noktasına getiren süreci sona erdirmesidir. Bir diğer olumlu yan da, Özgürlük ve Hürriyet Bildirgesi Güçleri’nin ülkede aktif ve siyasi hayata ortak olan bir güç haline gelmesidir.

Anlaşmanın olumsuz taraflarında biri ise, halkın tamamen sivil bir yönetim konusundaki talepleri konusunda eksik kalmasıdır. Anlaşma askere bir dönem iktidar olma yolunu açtı ki bu dönem de 21 aylık gibi uzun bir süreyi kapsıyor.”

Gazete Duvar / 08.07.19