Arap dünyası bu haftayı ABD-İran gerilimi, Suudi Arabistan’da İran karşıtlığında toplanan zirveler ve geçiş süreci üzerinde uzlaşama sağlanamayan Sudan gündemiyle geçirdi. ABD Başkanı Donald Trump’ın danışmanı ve damadı Gerard Kushner’in Arap dünyasına yaptığı ziyaretler de bir başka önemli başlığı oluşturdu.
Başta Suud ve Körfez basını olmak üzere, Suudi Arabistan Kralı Selman’ın çağrısıyla Mekke’de toplanan zirvenin başarılı geçtiğine yer verirken bu zirveye karşı tepkiler de az değildi. Rai Al Youm gazetesi başyazarı Abdulbari Atvan, İran meselesinde ne Arap dünyasında ne de Körfez ülkeleri arasında bir görüş birliği olduğuna dikkat çekerek bu zirvelerin gereksizliğine dikkat çekti.
Mekke’deki zirveye Sudan Askeri Konseyi’nin de bir temsilciyle katılması ve Askeri Konsey Başkanı Abdulfettah El Burhan’ın Mısır ziyareti haftanın dikkat çeken gelişmelerindendi. Yorumlara göre, demokratik bir geçiş sürecine karşı direnen Sudan Askeri Konseyi, uluslararası alandaki meşruiyetini güçlendirmeye çalışıyor.
Türkiye ve ABD arasında S-400 hava savunma sistemi ile ilgili anlaşmazlık ve bu sorunun yankıları Arap basınında geniş yer buldu. Bazı yazarlar Türkiye’nin S-400 ile F-35 uçakları arasında kaldığını belirtirken, Türkiye’nin ABD ile anlaşmaya ve Rusya’dan uzaklaşmaya başladığını, bunun da Suriye sahasında etkisini gösterdiğini iddia etti.
‘Türkiye S-400 ve F-35 arasında'
“Türkiye’nin Rusya’dan S-400 füze sistemleri satın alması meselesinden dolayı, ABD ile olan ilişkilerinde yeni zorluklarla karşı karşıya. Türkiye S-400 sistemleri satın almayı, ABD’nin kendisine gelişmiş Patriot füzeleri vermeyi reddetmesiyle gerekçelendiriyor.
Batı da Türkiye’ye bu sistemlerin satılmasını onaylamıyor. Bu sebeple Türkiye başka seçenekleri düşünmeye başladı. Zira Türkiye, ABD, İsrail ve başka taraflardan bir komploya maruz kaldığını ve bu komplonun da kendisini zayıflatmayı ve hatta bölmeyi amaçladığını düşünüyor.
ABD, Türkiye’yi S-400 sistemleri almaktan vazgeçirmek için farklı baskı yolları uyguladı. Bunlardan biri, Türkiye’nin F-35 uçaklarının teslimini engellemeye çalışmak oldu. Türk yetkililere göre ABD’nin F-35 uçaklarını teslim etmeye yanaşmamasının tek sebebi S-400 anlaşması değil. Aksine, ABD’nin Türkiye’nin büyük bir askeri güç olmasını engellemek isteyen Yahudi lobisine boyun eğmesinden kaynaklanıyor.
Burada Türkiye’nin seçenekleri, Batı veya Rusya ile yaşayacağı kopuş ile Türkiye’nin her iki tarafa ne kadar oynayabileceği ile ilgilidir.” (Muhammed Nureddin / BAE El Haliç gazetesi)
‘ABDile Türkiye yakınlaşmasının ilk belirtileri başladı'
“Bazı basın yayın organları ABD’nin Türkiye’ye S-400 alımından vazgeçmesi için iki haftalık bir süre verdiğinden bahsetti. Söz konusu sürenin yarısı doldu. Reuters haber ajansı da Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri arasında Türkiye’ye Patriot füzeleri satılması hususunda görüşmelerin başladığını duyurdu.
Rusya’nın son olarak Suriye ordusu ve İran’a bağlı milis güçlerin karadan ilerlemeye çalışmasına paralel olarak Hama kırsalı ve İdlib’i havadan bombalaması da, Türkiye’nin S-400 alımından vazgeçmemesi için bir baskı oluşturmaya yöneliktir. Bunun yanı sıra Rusya’nın, Türkiye’ye Soçi mutabakatı doğrultusunda vaatlerini yerine getirmesi yönünde çağrıları da bunun için.
Bu gelişmelerden sonra çatışmaların seyri taktiksel olarak Türkiye’nin desteklediği grupların lehine değişti. Özellikle de Kefernebbude bölgesinde. Karadan ilerlemeye çalışan Suriye ordusu ve destekçileri son günlerde çok fazla kayıp verdi. Yine bazı haberlere göre Türkiye’nin desteklediği gruplar Türkiye’den önemli ölçüde silah ve cephanelik desteği aldı. Bu yüzden Türkiye ve ABD arasındaki yakınlaşmasının ilk belirtileri görülmeye başlandı diyebiliriz. Bu yakınlaşma karşısında Türkiye ve Rusya arasındaki kaçınılmaz uzaklaşma da baş gösterdi. Acaba Türkiye şu ana kadar tereddütlerini eski müttefikinin lehine olacak şekilde giderdi mi ve uzun süren bir balayı döneminin ardından Rusya’dan uzaklaşmanın yaratacağı sarsıntıları göğüslemeye hazır mı?” (Bekir Sıtkı / Kuds El Arabi gazetesi)
‘ABD-İran savaşında Suriye'
“Savaşın başlaması durumunda bu, İran’dan güney ve batı yönüne doğru uzanacaktır. Bütün Körfez Arap bölgesi ile Suriye ve Lübnan’ı da içine alacak şekilde Doğu Akdeniz kutuları ve Güney’de İsrail’i kapsayacaktır. Muhtemel savaşın bu kadar geniş bir bölgeye yayılacağından dolayı, söz konusu savaş bütün bölgede geniş çaplı olmayacak ve belirli bölgelerde karşılıklı saldırılar şekline olacaktır. Ayriyeten belirli stratejik kazanımlar elde etmek için hayati önem arz eden bazı bölgelerde doğrudan çatışmalar olacaktır.
Suriye bazı sebeplerden dolayı muhtemel savaşta en önemli alanlardan birini teşkil edecektir. Zira Suriye sahasındaki siyasi gelişmelere bağlı olarak İran ve ona bağlı milislerin İsrail sınırına yaklaşması, İran’a karşı gerilimin yükseltilmesinin başlıca nedenlerindendir. Sonuçta İsrail’in güvenliği ABD için esastır ve buna karşı bir tehdide izin vermez.
Ayrıca İran’ın Suriye’de artan nüfuzu da İran’a karşı hamlede etkilidir. Bunun yanı sıra Suriye’deki gelişmeler ve durumlar bir askeri çatışmayı olanaklı kılıyor. Suriye sahasında ABD ve İran gibi tarafların askeri gücü bulunuyor. Yine Suriye’de İran’ın Afganlardan, Iraklılardan ve Lübnanlılardan oluşan bölgesel müttefikleri var. Aynı şekilde ABD’nin başta Suriye Demokratik Güçleri olmak üzere desteklediği güçler bulunuyor.” (Faiz Sara- Suudi Şark’ül Evsat gazetesi)
'Sudan'da tek yol: Genel grev'
“Mısır ve Suudi Arabistan’ın desteğini alan Sudan Askeri Konseyi, zamana oynayarak göstericilerin enerjisini tüketmeye ve eylemlerini boşa çıkarmaya çalışıyor. Muhalif gruplar arasındaki ayrılıklar ve İslamcılara karşı laik kesimler kartını kullanıyor. Mısır deneyiminden öğrenilen bir şey var: Oturma eylemlerinin kuşatılıp hayatın akışıyla bağlantısının kesilmesi ve etkisinin yok edilmesi mümkün.
Askeri Konsey temsilcileri, kendisine destek veren bölgesel güçlerin başkentleri arasından mekik dokuyor. Son olarak Hamidati Riyad’a, El Burhan ise Kahire’ye gitti. Asker bir yandan içeride bir iktidar olarak gücünü pekiştiriliyor diğer yandan ise uluslararası arenada meşruiyetlerini sağlamaya çalışıyor. Bugün artık Askeri Konsey’in niyeti çok açık. Sudan’da temel sorun, geçiş dönemi üzerindeki bazı detaylar ile ilgili ihtilaflar değil, aksine demokratik geçiş fikrinin temelden reddedilmesidir.
Buna bağlı olarak Özgürlük ve Değişim güçleri ve özellikle sendikalar konfederasyonunun önündeki tek yol genel grevdir.” (Şadi Louis / Lübnan El Modon gazetesi)
‘İran'a karşı üç zirve gerekli mi?'
“İran’a karşı koymak için üç tane zirve düzenlenmesi gerektiği kanısında değilim. Hem de en kutsal kentte. Üstelik İran konusu ihtilaflarla dolu. Bu mesele üzerinde hiçbir zaman ne İslam dünyasında ne Arap dünyasında ne de Körfez ülkeleri arasında tam bir uzlaşma olmadı. Dolayısıyla Mekke’deki zirveye katılanlar, buraya sırf çağrıyı yapan devlete bir güzellik olsun diye gitti. Bundan daha fazlası için değil.
İsrail politikaları ve projelerine tam olarak bağımlı duruma gelen Trump yönetimi, Tahran’daki rejimi gerek bir askeri müdahale ile gerekse de aşamalı olarak İran’ı ekonomik açıdan boğup içeride rejim karşıtı bir hareket oluşturarak onu devirmeye çalışıyor. Bu plana ortak olmak ne Arap dünyası ne de Körfez için hiçbir çıkar taşımıyor. Zira bunun en büyük kazananı işgal devleti olacak. En çok zararı ise muhtemel bir savaşın yakıtı konumunda olacak olan Arap halkları görecek.
İşgal altındaki Kudüs’ün ve Mescid-i Aksa’nın Yahudileştirilmesine, Suriye, Yemen, Gazze ve Libya’daki savaşa karşı olmayan, Arap dünyasının en merkezi sorununa odaklanmayan, yüzyılın anlaşmasına ve büyük İsrail projesine karşı durmayan bir Arap veya İslam zirvesi ne Mekke adını ne de orada düzenlenmeyi hak eder.” (Abdülbari Atwan / Rai Al Youm gazetesi)
Gazete Duvar / 02.06.19