27 Kasım’da AKP-saray rejimi ile Trablusgarp’taki kukla Fayiz el Serrac hükümeti arasında iki anlaşma imzalandı. “Güvenlik ve Askeri İşbirliği Mutabakat Muhtırası” diye anılan anlaşma, Türk ordusunun Libya’da devam eden iç savaşa fiilen katılma zemini hazırlıyor. “Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası” adıyla anılan ikinci anlaşma ise, Akdeniz’deki doğalgaz ve petrol rezervlerinin paylaşımı etrafında dönen kirli pazarlıklardan pay alma hesaplarının ürünüdür.
Askeri işbirliğine dair anlaşma üzerinde pek durulmadı. Oysa enerji rezervlerinin paylaşımına dair olan Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması Anlaşmasına, ilgili devletler anında tepki gösterdiler. Yunanistan, Mısır, İsrail başta olmak üzere farklı taraflar anlaşmadan duydukları rahatsızlığı dile getirdiler. AB şefleri anlaşmayı meşru görmezken, Amerika’da da anlaşmadan rahatsız olduğunu hissettiren çevreler var.
“Sahte zafer” havası
Saraydan beslenen medyadaki AKP borazanları, kukla bir hükümetle yapılan anlaşmaları “büyük zafer” diye yutturmaya çalışıyorlar. Bunlara göre reisleri yine oyunu bozmuş, Türkiye’yi dışlayanlara haddini bildirmiş, böylece yeni bir zafere imza atmıştır…
Ekonomik krizi derinleştiren, milyonları işsizliğe ve sefalete mahkum eden, çöküşü geciktirmek için çırpınan saray rejiminin sahte de olsa zafer kazanmaya ihtiyacı var. Durumdan vazife çıkaran saray beslemesi medya, Trablusgarp dışında meşruluğu bile olmayan el Serrac hükümetiyle yapılan anlaşmadan zafer devşirmeye çalışıyor. Oysa yazılıp çizilenler, ortada zaferden çok bir riyakarlık kampanyası olduğunu gözler önüne seriyor. Bu tür kampanyalar düzenleme konusunda deneyimli olan besleme/yandaş medya, “derin analizler”iyle sahte zaferi yutturmaya çalışıyor. Yandaş medyanın çabası saraydaki reisi memnun edebilir, oysa riyakarlık kampanyalarıyla zafer kazanıldığı görülmemiştir.
Kukla hükümete bel bağlayan “dünya lideri”
Besleme/yandaş medya, uzun süreden beri AKP şefini “dünya lideri” diye pazarlıyor. İç politikada tribünlere vaaz verirken esip gürleyen, ancak emperyalist efendilerinin huzuruna çıkınca yelkenleri indiren “dünya lideri” hem iç hem dış politikada fiyaskodan fiyaskoya koşuyor. Yine de Suriye’deki cihatçı çeteler, Katar emiri, Fayiz el Serrac gibi dostları olduğunu belirtmek gerek.
NATO’nun yedi ay süren bombardımanlarıyla Muammer Kaddafi yönetimini yıkıp Libya’yı parçaladılar. Saldırının merkezi NATO’nun İzmir’deki üssüydü. Yani AKP rejimi, Libya’nın parçalanmasının suç ortaklarından biridir. Libya, Trablusgarp’ta Türkiye-Katar kuklası el Serrac hükümeti, Bingazi’de Mısır-Suudi Arabistan güdümlü General Halife Hafter yönetimi, diğer alanlarda cihatçı çetelerin kontrol ettiği bölgelere bölündü. Libya petrolünü yağmalayan emperyalistler ise bu tabloyu tamamlıyor.
Saray rejimiyle anlaşmalara imza atan el Serrac, Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti Başkanlık Konseyi Başkanı” diye anılıyor. Oysa Trablusgarp dışında kayda değer bir hükmü bulunmuyor. Hafter-el Serrac güçleri arasındaki çatışmalar ise kimi zaman sertleşerek devam ediyor. Dolayısıyla el Serrac’ın attığı imzaların pek bir hükmü bulunmuyor. Akdeniz’deki pasta paylaşımının dışına atılan saray rejimi, böyle bir el Serrac’la yaptığı anlaşmalara dayanarak pay almaya çalışacak.
Bölge devletleri anlaşmayı tanımıyor
El Serrac’la T. Erdoğan tarafından imzalanan anlaşmayı ne bölge devletleri ne paylaşım masasını kuran emperyalistler tanıdı. Avrupa Birliği -özellikle Fransa-, anlaşmadan rahatsız olduğunu aleni bir şekilde beyan etti. Bölge devletleri, anlaşmanın bir hükmünün olmadığını, yani anlaşmayı tanımadıklarını açıkladılar. Yunanistan ise, el Serrac’ın Atina’daki elçisini kovarak tepkisini gösterdi.
Anlaşmanın uluslararası hukuk alanında kayda değer bir hükmü olmasa da anlaşma paylaşım masasında bulunan güçleri rahatsız etti. Bu güçler yine de anlaşmayı tanımayacaklarını, paylaşım masasında AKP şefine yer açmayacakları mesajını verdiler. Nitekim anlaşmayla ilgili konuşan T. Erdoğan da, “Libya’daki meşru hükümet ayakları üzerinde dik durduktan, sağlam durduktan sonra bu atılan adım yerini bulacaktır.” dedi. Buna göre anlaşmanın işe yaraması için kukla el Serrac hükümetinin dik durması gerekiyor. Görünen o ki AKP şefi, pazarlık masasına oturabilmek için el Serrac’a umut bağlamış. Oysa el Serrac başkanlığındaki kukla hükümetin dik durmak bir yana, ayakta kalıp kalmayacağı halen belli değil.
Yeni musibetlere davetiye çıkartıyor
Denizde sınırların belirlenmesiyle ilgili anlaşma AKP rejiminin pastadan alacağı payı büyütür mü eksiltir mi, bu henüz belli değil. Ancak askeri anlaşmanın Libya’nın başına yeni belalar açması muhtemeledir. Zira Türk ordusunun iç savaşa doğrudan katılması durumunda çatışmaların daha yıkıcı bir hal alması kaçınılmaz olacak. NATO bombardımanın enkazı kaldırılmamışken çatışmaların şiddetlendirilmesi yeni yıkımlara, yeni kıyımlara zemin hazırlayacak.
Sefil çıkarları için Libya’yı bir “kart” diye sahaya süren gerici-faşist zihniyetin halkların başına yeni belalar açma ihtimali de yüksek. Bu ise, bölgedeki gerilimi daha da tırmandıracağı gibi hem Libya halkının hem Türkiye işçi sınıfı ile emekçilerinin başına yeni belaların sarılmasına neden olacaktır. İşçi sınıfı ve emekçiler, saray rejiminin kendi bekası için imzaladığı bu anlaşmaların olası faturalarını ödemeyi reddetmelidirler.