Uzun süredir Lübnan ve Irak’taki gösterileri konuşan Arap dünyası, bu hafta İran’da benzin fiyatlarına yapılan zamlardan sonra başlayan gösterilere de odaklandı. Zira birçok Arap yorumcunun da dediği gibi, “İran’da olan sadece İran’ı ilgilendirmiyor.”
Özellikle Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin öncülüğündeki Körfez medyası, İran’da olup bitenleri büyük bir heyecanla takip ederken, bu gidişattan rejimin devrilmesini de büyük bir iştahla bekliyor. Gerekçe ise belli: “İran’da rejimin devrilmesiyle Arap dünyası birçok sorunundan kurtulacak.”
İran, Suriye ve Lübnan’daki Hizbullah örgütünün oluşturduğu ve “direniş ekseni” olarak ifade edilen bloğu destekleyen medyanın söylemi ise genel itibariyle “ABD yaptırımlarının etkisiyle İran’da ekonominin bozulması” ve “dış komplo” çerçevesinde şekilleniyor.
İsrail’de Bünyamin Netenyahu hakkındaki suçlamalardan sonra başsavcılığın iddianame hazırlanacağını açıklaması Arap Dünyası’nın meşgul olduğu bir diğer konu oldu. Ancak ABD dış işleri bakanı Mike Pompeo’nun Batı Şeria’daki İsrail yerleşimleri hakkındaki açıklamaları da Arap Dünyasının gündemine bomba gibi düştü.
Pompeo’nun İsrail yerleşimlerini meşru gören açıklamasının ardından bazı Filistinli yazarlar, “bundan sonra direnişten başka çare kalmadı” yorumunda bulundu.
Birleşik Arap Emirlikleri sermayesiyle yapılan ve Suudi MBC televizyonunda yayınlanmaya başlayan “Ateşin Krallıkları” dizisi de bu hafta Arap medyasında çokça konuşulan konular arasındaydı. 40 milyon dolarlık bir bütçesi olan dizi, Memluk Devleti’nin son dönemlerini ve Mısır’ın Osmanlı Devleti’ne geçişini konu ediniyor.
Katı bir Osmanlı karşıtlığının hâkim olduğu dizinin, Türkiye’nin Arap dünyasında büyük bir izleyici kitlesine ulaşan “Diriliş Ertuğrul” ve “Kuruluş Osmanlı” gibi dizilere karşı yapıldığı şeklindeki yorumlar Arap basınında geniş bir şekilde yer aldı.
‘Kuruluş Osman’a karşı ‘Ateşin Krallıkları’ mı?
“Deniliyor ki tarihi güçlü olanlar yazar. Ancak şu da kesindir ki, tarihi olayları anlatan TV dizilerini siyaset yazdırıyor.
Arap dünyası son günlerde tarihi-siyasi dizi filmlerin çekişme tanıklık ediyor. Her bir taraf kendisi yapımının daha büyük ve gerçeklere dayandığını iddia ediyor. Söz konusu çekişme, Birleşik Arap Emirlikleri yapımı olan ve Mısır’da Memluk devrinin Osmanlılar tarafından sona erdirilmesini anlatan ‘Ateşin Krallıkları’ ve Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’yi anlatan ve Arap izleyici tarafından büyük ilgiyle takip edilen ‘Diriliş Ertuğrul’ dizisinin bir devam niteliğindeki Türk yapımı ‘Kuruluş Osman’ dizisidir.
Konuyla ilgili ilginç ve dikkat çekici olan, ‘Ateşin Krallıkları’ dizisinin yapılmasındaki neden ‘Diriliş Ertuğrul’ dizisinin büyük bir kitle tarafından takip edilmesidir. Zira Diriliş Ertuğrul ve 2. Abdülhamit ile ilgili dizilerin, ‘Erdoğancılık’ın Arap halkının aklını çelmek için kullandığı yumuşak güç araçları olarak görülüyor.
İşte bu yüzden, Türker’in tarihle ilgili bakış açılarını çürütmek ve Araplar’ın aklını çelmelerini engellemek için Türkiye’nin yumuşak gücüne Araplar’ın yumuşak gücüyle karşılık verilmeye çalışılıyor. Peki, başarılı olabilecekler mi?” (Abdullah El Mecali/ Ürdün El Sebil Gazetesi)
‘ABD bölgeyi gerilime sürüklüyor’
“Siyonist gücün ABD’deki karar alıcılar üzerindeki baskısı nedeniyle Amerika’nın sürekli olarak İsrail’den yana taraf tutması tarihsel olarak bilinen bir konudur. Ancak Trump yönetimi şu an kadar İsrail’i en fazla destekleyen ve barış ihtimallerini yerle bir eden en fazla kararı alan Amerikan yönetimidir. İsrail’in talepleri doğrultusunda büyükelçiliklerini Kudüs’e taşımaları ve orayı İsrail’in başkenti olarak kabul görmeleri de bunu göstermektedir.
Ne var ki ölümcül darbe geçtiğimiz günlerde geldi. Washington, İsrail’in Batı Şeria’daki Yahudi yerleşimlerini meşru gördüğünü ve uluslararası kanuna aykırı görmediğini açıkladı. Washington bununla bütün uluslararası hukuku, Filistinliler’in ulusal haklarını, Batı Şeria’nın işgal olduğunu da göz ardı etmiş oldu.
Şunu özellikle vurgulamak lazım ki, bütün bu politikalar uzak veya yakın sürede bütün Ortadoğu bölgesini büyük bir gerilimin içine sokacak ve kan akmasına neden olacak. Dolayısıyla bölgenin kaderini Trump veya Netenyahu belirleyemez.” (Filisitin El Kuds gazetesi)
‘Direniş’ten başka seçenek kalmadı’
“ABD Kudüs ile ilgili kararından sonra yeni bir karar daha aldı. İsrail de bu karardan memnuniyetini ifade etti ve bu kararın tarihsel bir hatanın giderilmesi olarak gördü. Ayrıca bütün dünyanın ABD’nin almış olduğu kararın aynısını alması gerektiğini vurguladı.
Bugün biz, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün Oslo’da müzakerelerle aradığı siyasi çözümden çok uzağız. Arap dünyası da bugün istikrardan çok uzaktadır. Dolayısıyla Filistinlilerin önünde onları bir araya getirebilecek tek bir seçenek kaldı, o da direniş seçeneği ve yerleşimlere karşı Filistinlerin saflarını birleştirme ve buna karşı mücadele etme seçeneğidir. Ayrıca İsrail ve Amerika Birleşik Devletleri’ne karşı her platformda siyasi olarak mücadele verilmelidir. Zira her geçen gün Filistinlilerin aleyhine oluyor.” (Yusuf Zerka / Filistin Online haber sitesi)
‘Netenyahu’nun önünde kaçış yolu kalmadı’
“İsrail başsavcılığının Bünyamin Netenyahu ile ilgili, dolandırıcılık, rüşvet ve sahtekârlık şeklindeki ithamları –ki bu da Netenyahu’nun siyasi hayatının demir parmaklıklar ardında son bulmasına neden olacak- bana daha önce Yaser Arafat’ın, ‘İsrailliler kadar rüşvetçi bir halk daha görmedim. Parayla bazı generaller ile politikacıları ve silah satın almayı ve insan kaçırmayı başardım.
İsrail polisi, Netenyahu ve başta eşi olmak üzere yakın çevresiyle yaptığı tahkikatlar sonucunda, başsavcılığı Netenyahu’yla ilgili söz konusu iddialar konusunda geçen sene bilgilendirdi. Ancak başsavcılık konuyla ilgili adım atmada oldukça geç kaldı. Bunun birçok nedeni olabilir. Belki başsavcı kendisini atayan Netenyahu’ya bir güzellik yapmak istedi.
Bu sadece Netenyahu’ya değil, onun görevdeki süresini uzatmak için her taşı kaldırıp atılabilecek her adımı atan Amerikalılara ve Arap müttefiklerine de güçlü bir tokattır.
İşgalci İsrail devleti, giderek daha da büyümeye meyilli olan bir siyasi kaosa doğru sürükleniyor. Özellikle de tarihinde görülmemiş olan ve son günlerde hükümet konusunda yaşanan tıkanıklıktan sonra bu durumdan nasıl çıkılacağı merak konusu.
Netenyahu’nun kendini kurtarmak için önündeki seçenekler oldukça sınırlı ancak fazla değil. İçinde bulunduğu çıkmazdan kurtulmak için devletle ilgili varoluşsal kararlar alabilecek durumda da değil. İran ve Suriye’ye yönelik bir savaşa girme veya Gazze Şeridi’ni işgal etme gibi. Siyasi rakibi Gantz’ın dediği gibi yapabileceği bir hile kalmadı.” (Abdulbari Atvan / Rai Al Youm gazetesi)
‘İran’ın tutumu diğer yönetimlerden farksız’
“Bütün dünya İran’da olup bitenleri yakından takip ediyor. Çünkü orada olup bitenler sadece İran’ı ilgilendirmiyor. İran’ın müttefikleri ve dostları onun iç güvenliğinin sorunsuz olduğundan emin olmak istiyor. Nitekim İran’ı sırtını dayadıkları bir isnat duvarı olarak görüyor. Bu duvarın yıkılması da, bölgede birçok duvarın arka arkaya yıkılmasını beraberinde getirir. Düşmanları ise, ülkedeki gösterilerle İran’ı zayıflatacak ve rejimini sıkıştıracak bir potansiyel görüyor. Hem de İran’a karşı tek bir kurşun dahi atmadan.
Görünüşe bakılırsa İran, hem sert hem de yumuşak güçleri harmanlama yoluna gidiyor. Gösterilerin ilk gününden itibaren İran yönetimi protestocuların taleplerini haklı bulduğunu açıkladı. Yine İran halkının dörtte üçünün fakirlik sınırının altında yaşadığını ve işsizlik seviyesinin daha önce görülmemiş seviyelere ulaştığını, enflasyon oranının yüzde 4o’lara ulaştığını kabul etti. Ve benzine zam kararlarıyla zenginden alıp fakire vermek istediğini açıkladı.
Ancak İran yönetimi aynı zamanda göstericilerin arasında sızmış ve belirli amaçlara hizmet eden dış mihrakların olduğundan da söz ediyor. İran yönetimi benzin zammından elde edilecek gelirin fakirlere verileceğini söyleyerek yumuşak gücünü kullanıyor. Ancak yabancı güçlerin müdahalesi olarak gördüğü ve gösterilere sızan bozgunculara karşı en sert şekilde mücadele edileceğini de belirtiyor.
İşin açıkçası İran yönetiminin gösterilerle ilgili tutumu, bölgedeki hükümetlerin toplumsal hareketler karşısındaki tavırlarından farksız değil. Yönetimler önce göstericilerin taleplerini anlayışla karşıladıklarını ve acılarını anladıklarını belirtirler sonra da göstericilerden taleplerini belirleme konusunda nesnel davranmalarını isterler. En sonunda da, operasyon odalarından, bozgunculardan, gösterilerdeki yabancı elçiliklerin etkisinden bahsetmeye başlarlar. Bu tutumu biz daha önce birçok defa gördük. Şimdi de Fars tarzıyla tekrarlanıyor.” (Oraib El Rintavi / Ürdün El Destur gazetesi)
Gazete Duvar / 24.11.19