Depremin ardından yapılan arama kurtarma çalışmaları dün geceden beri hız kesmeden devam ediyor. Çalışmalar yıkımın büyük olduğu Bayraklı/Manavkuyu bölgesinde yoğunlaşmış durumda. Geceyi parklarda, çadırlarda ya da arabalarda geçiren İzmir halkı, bu sabah çalışmaların devam ettiği binalardan gelecek iyi haberleri bekleyerek bir enkazdan diğer enkaza kulak kabartıyor. İçeriden gelecek bir ses, sadece mahalleye değil, tüm kente moral oluyor.
Dün gece geç saatlerden sabahın ilk ışıklarına kadar, enkaz başında kan ter içinde çalışan arama kurtarma görevlilerinin emeklerine şahit olmuştuk. Bu sabah ise yine aynı gayretle çalışanların telaşına Ankara plakalı makam araçlarını 'trafiği' eklendi. Dün Antalya, Konya, Muğla, Balıkesir gibi illerden gelen itfaiye araçlarının doldurduğu sokak bugün bir de bakanların makam araçları ile doldu. Tabii 'bakan' dediğin öyle sen ben gibi gitmiyor bir yerden bir yere; 'çakarlı' bir sürü siyah araba, polisler, korumalar, gazeteciler ve kendi fotoğrafçıları eşlik ediyor onlara. Ve bu kafileler sanki bir takım elbise ve telsiz kablosu yumağı olarak bir yerden bir yere yuvarlanıyor.
'Spor' bakanlar...
Bakanlar alana geliyor, enkaza bakıyor. Etraflarında çekim için bir yarım daire. Biraz daha bakıyorlar sonra. Bazıları geceden beri göz kırpmadan çalışanların kan, ter ve toz içindeki üniformaları karşısında kendini kötü hissetmemek için olacak 'spor' kıyafet tercih etmiş.
Tüm bunlar yaşanırken yan sokakta, kapılarını mahalleliye açan pastaneye gidiyoruz. Pastanenin sahibi dün gece spatulasına tüm baklavalarını doldurup sokaktaki depremzedelere ikram ediyordu. Telefonlarımızı şarj ederken pastane sahiplerinin konuşmalarına kulak misafiri oluyoruz. 16-17 yaşlarındaki oğullarının bir arkadaşı dün enkaz altında kalmış. Neyse ki sağ salim çıkarılmış. Sevinmişler tabii ama moloz yığınları altından gelen bir yaşam belirtisi, bütün acıları hemen dindirmeye yeterli olmuyor. Bir de hastanede tedavi olan yaralılar var. Bu gencin arkadaşı da Ege Üniversitesi Hastanesi'nde tedavi oluyormuş. O da görmek için hastaneye gitmek istemiş, fakat yaralıların aileleri bile bir yere kadar girebildiği için ekran başında beklemeye ikna olmuş. Dünden beri ekrana kilitlenmiş şekilde, pastanenin köşesinde haber bekliyor. Etraftaki depremzedelere yardım eden annesi destek istediğinde tek kelime etmeden görevini yapıyor, sonra tekrar ekran başına dönüyor. İçerideki herkesin gözünde uykusuzluk, yorgunluk var. Gencinse bunlara ek olarak arkadaşı için duyduğu tarifi güç gerginliği.
Bayraklı'da, bir başka enkazda ise bu sabah evlerden çıkarılan eşyalar toplanıyor. Çevredeki insanların çoğu bu binadan. Deprem olduğunda ya dışarıdalarmış ya da kendilerini zar zor dışarı atmışlar. Molozlar, ahşaplar, betonlar ekipler tarafından alan dışına savrulurken, içeriden çıkan eşyalar tam tersine, nazikçe enkazın tepesinden kaldırıma kadar elden ele taşınıyor. Kıyafetler yine savruluyor savrulmasına ama çıkarılan bir fotoğraf oldu mu sanki tüm arama kurtarma çalışanlarının, eşyaları inceleyen ve kayda geçiren polislerin ve manzarayı izleyen depremzedelerin bir anda boğazı düğümleniyor. Birkaç saniye herkes ses etmeden o fotoğrafa bakıyor.
'Anlatın çocuklarımıza reva görüleni'
Yolda bir yaşlı bir adam gazeteci olduğumuzu görünce bizi durduruyor. Neredeyse kolumuzdan tutup sarsa sarsa iki sokak ilerideki okulu gösteriyor “Gidin bakın o okula, üç cephesi de paramparça, gidip bakın da anlatın çocuklarımıza reva görülen bu” diyor. Deprem olduğu zaman içerisinde sadece çocukların olabileceği bir bina, zar zor ayakta duruyor. Birçok balkonu üflesen dökülecek durumda, camlar paramparça.
Tekrar 183/15 Sokak'a dönüyoruz. Pastanedeki genç sokağa hava almaya çıkmış... Annesi ise 'çocuğumun yanında kendimi tutmaktan sıkıldım' diyerek aniden ağlamaya başlıyor. Kapının önünden hâlâ çakarlı ışıklı bakan araçları geçiyor.
Gazete Duvar / 31.10.20