Siyasal İslamın AKP rejiminin, genelde beş kuşakta kat edilen yükselme ve gerilemenin beş aşamasını bir kuşakta aşmayı başardığına işaret etmiştim. Şimdi, rejim yolun sonundadır. Buradan gidecek başka bir yeri olmadığı, ülke siyasetinin de bir “kötü sonsuz” içine girdiği söylenebilir!
Bir tükenmişlik tablosu
Ekonomi (cari açık, negatif rezervler, rekor düzeyde kısa dönemli dış borç, yoksulluk, işsizlik) ve pandemi birlikte kontrolden çıktılar; insanların yaşamlarını altüst etmeye devam ediyorlar.
AKP rejimi, hem Rusya hem ABD iskemlelerine oturarak iş yapmaya çalışıyordu. Şimdi bu iki iskemle hızla birbirinden uzaklaşıyor, AKP rejiminin bu ülkelerle ilişkileri bozuluyor. Kanal İstanbul projesinin yanında Montrö Anlaşması’nı aniden gündeme getirdikten sonra AKP rejimi, bu iki iskemleye birden oturmaya daha ne kadar devam edebilir?
AKP rejimi, uzun süre İhvan (Müslüman Kardeşler) üzerinden bölgede “stratejik derinlik” aradı; Mısır, Suudi Arabistan ve İsrail ile bozuştu, Suriye iç savaşında taraf oldu; sayesinde Rusya bölgeye indi. Şimdi rejim Doğu Akdeniz’de yalnız kalınca, İhvan’ı şarampole atıp Mısır’a doğru yola devam etmek istiyor. Doğu Akdeniz’deki jeopolitik dizilişin en önemli aktörlerinden AB üyesi Yunanistan’ın Dışişleri Bakanı’nı misafir ederken basın önünde ağız dalaşı yaratmak ise tam bir şaşkınlık ürünü.
Dış politika böyleyken içeride “128 milyar dolar” konusunda soruların hızla arttığı bir dönemde, mantıklı cevaplar vermeye çalışmak yerine, CHP pankartlarını indirtmek, CHP Genel Başkanı ve milletvekilleri için Meclis’e fezleke getirmek bir başka çaresizliğin ifadesi değil mi? Karşımızda her alanda çıkmaza girmiş, ne yapacağını bilmeyen, “kaderin tutsağı olmuş” bir rejim var.
Bir kuşakta beş aşama
Seçkinlerin yükseliş ve çöküş sürecindeki beş aşamaya bakarsak: 1- Rejimin liderliğinin ekonominin kaynaklarını edinme, ziyan etme ve zenginleşme hırsı artık dillere destandır. Hızla artan yoksulluk, işsizlik artık fena halde göze batıyor. 2- AKP rejimi, yükselirken önce demokratikleşme söylemlerine dayandı, hegemonya inşa süreci ilerlerken “darbe” paniği ile ordu ele geçirildi, parlamenter sistem değişti. “Dünya lideri oluyoruz herkes bizi kıskanıyor” iddialarıyla birlikte başkanlık sistemi projesi yerleşti. Bugün gelinen noktada, demokratikleşme, Kürt açılımı, AB üyeliği maziye karışmış, rejim her istediğini yapmıştır ama İslam dünyasının lideri olma iddiaları Ortadoğu ve Kuzey Afrika gerçeklerine çarparak dağılmış, tükürdüklerini yalamaya başlamıştır. Rejimin söylemi de artık tutarlılığını, kendi tabanında bile inandırıcılığını, kaybetmiştir; “halifelik”, “Kanal İstanbul” gibi fantezilerin, “Kim hesap sorabilir ki?” aldırmazlığının ötesinde bir vizyonu yoktur. 3- Siyasal İslamın AKP rejimi, toplumda azınlığa düşerken kendini ulusun yerine koyuyor, demokratik eleştirileri ve muhalefeti bile artık ulusa karşı “darbeci” projelerin parçası gibi görüyor; eleştirileri yasaklarla susturmaya çalışıyor. 4- Bu koşullarda artık realiteden kopan rejimin ürettiği “çözümler” sorunları daha da ağırlaştırıyor. 5- Şimdi rejim geldiği ve ülkeyi getirdiği kritik (krizin karar anı noktası) durumun ayırdında değildir. Maddi koşulların önüne koyduğu engelleri, baskı ve terörle desteklenen fantezilerle aşmaya çalışıyor.
Bölgedeki yeni oyuncuyu da anımsayarak bu fantezileri, “Zhui Long” (ejderhanın peşinden koşmak) kavramıyla betimleyebiliriz. Siyasal İslamın liderliği, sözde “iç ve dış dinamiklerin örtüştüğü”, yerli ve yabancı liberal entelijansiyanın “darbeciler” yaygarasıyla “yeldeğirmenlerine saldırdığı”, siyasal İslamı göklere çıkardığı dönemi özlüyor. Ancak nasıl, bağımlısı “afyon dumanının” “ejderhanın” peşinden ne kadar koşarsa koşsun, o ilk anın verdiği hazzı yakalayamayacaksa, rejim de o ilk hegemonya inşa anının hazzına geri dönemeyecektir.
Peki, rejim bu noktadan nereye gidebilir? Yukarıdaki benzetmeyi biraz daha esnetirsek: Her madde bağımlısı gibi dozu daha da artırmaya çabalamasını, artan dozun maliyeti karşısında daha da hırçınlaşmasını, içeride ve dışarıda daha büyük riskleri göze almasını bekleyebiliriz. “Kötü sonsuz” derken bunu kastediyordum: Değişemeden, baskı ve şiddeti artırmaya, bir çıkış noktası sunamadan krizi derinleştirmeye devam eden bir süreç.
Cumhuriyet / 19.04.21