Irak Başbakanı Mustafa El Kazımi’nin ilk Ankara ziyaretinin ardından Türkiye askeri bir gündemle Bağdat ve Erbil’in kapılarını çaldı. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler ile birlikte 18-20 Ocak’ta Irak’ta son dönemlerin en dikkat çekici temas trafiğine imza attı.
Türk heyeti Bağdat’ta Devlet Başkanı Berham Salih, Başbakan Kazımi, Savunma Bakanı Sadun El Cuburi ve İçişleri Ferhud El Ganimi ile görüştü. Ziyaretin ikinci durağı Erbil’de ise Akar ve Güler, Kürdistan Demokrat Partisi lideri Mesud Barzani, Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Neçirvan Barzani ve Başbakan Mesrur Barzani ile ayrı ayrı bir araya geldi. Ayrıca Irak Türkmen Cephesi’nin Erbil Ofisi ziyaret edildi.
Toplam sekiz toplantıda iki ülke arasındaki kritik dosyaları ele alan Akar ve Güler’in bu denli üst düzeyde ağırlanması kuşkusuz ziyarete atfedilen önemin altını çiziyor. Akar 13 Ağustos 2020’de Bağdat’a kritik bir ziyaret gerçekleştirecekti. Bir gün önce Türk insansız uçaklarıyla Sidekan bölgesinde düzenlenen saldırıda iki Iraklı komutanın ölmesi üzerine Irak tarafı ziyareti iptal etmişti.
Ancak dördüncü davetle Ankara’ya gelen Kazımi’nin 17 Aralık’taki ziyareti ilişkilerdeki pürüzlerin giderilmesi yönünde kamuoyunda beklentileri yükseltmişti. Üzerinde durulan konular arasında şunlar başı çekiyordu: Kürdistan İşçi Partisi’ne (PKK) karşı savaşta işbirliğinin artırılması, bu çerçevede Şengal’de PKK varlığına son verilmesi, PKK unsurlarına Irak-Suriye geçişlerinin kapatılması, Türkiyeli Kürt sığınmacıların kaldığı Mahmur kampındaki PKK varlığının bitirilmesi, Irak-Suriye-Türkiye sınırlarının kesiştiği Ovaköy’den ikinci bir sınır kapısının açılması, buradan Musul’a kadar inen yolun yeniden inşa edilip “güvenlik koridoru” oluşturması, 2014’te tahrip olan Kerkük-Yumurtalık Petrol Boru Hattı’nın yeniden devreye sokulması, her yaz krize yol açan su konusunda Irak tarafında altyapı projelerinin yürütülmesi, Musul havalimanı dahil kentin yeniden inşasında Türkiye’ye rol verilmesi, Türkiye’nin Kuveyt’teki yardım konferansında vaat ettiği 5 milyar dolarlık kredinin bu tür projelerde kullanılması.
Akar’ın ziyaretinde bu başlıklar içinde güvenlik konuları öne çıktı. ABD’de Joe Biden’ın başkanlık koltuğuna oturmasına iki-üç gün kala gerçekleşen ziyaret zamanlama açısından da anlamlıydı. Hedef, Kazımi’nin ziyaretiyle yakalanan olumlu havayı değerlendirerek Ankara’da konuşulan dosyalarda ilerleme sağlamak, Ağustos 2019’dan beri PKK’ye karşı sürdürülen Pençe-Kaplan operasyonlarına ve kurulan üslere yönelik itirazları geriletmek, Bağdat ve Erbil’i azami işbirliğine zorlamaktı.
Kürtlerle ilgili hassasiyetiyle bilinen Biden’la birlikte havanın tersine dönmesini önlemek açısından Akar ve Güler’in temasları önem arz ediyor. Bağdat, Ankara ve Tahran üçgeninde sıkışan Kürdistan yönetimi, Biden ile birlikte rahatlama beklerken Suriye tarafında da Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Türkiye’yi durduracak bir Amerikan tutumuna bel bağlıyor.
Peki, temasların düzeyinden hareketle ziyaret, taleplerin karşılanması yönünde somut sonuçlar verebilir mi?
Akar Türkiye’nin Erbil Konsolosluğu’nda temaslarını değerlendirirken PKK ile mücadele başta olmak üzere iki ülke arasındaki konularda tarafların görüşlerinin birbirine çok yakın olduğunu savunarak “Birçok konuda mutabık kaldık. … Karşılıklı heyetler arası görüşmelere devam edeceğiz. Bunların kısa zamanda araziye çok olumlu şekilde yansıyacağına inanıyorum” ifadelerini kullandı. Akar’ın Kürdistan yönetimin iradesinin çok değerli ve anlamlı olduğunun altını çizmesi de dikkat çekti. Akar ayrıca Şengal’de PKK bağlantılı Şengal Koruma Birlikleri (YBŞ) ve öz yönetim unsurlarının dağıtılması konusunda Bağdat ile Erbil arasında varılan anlaşmanın sonuçlarını ele aldıklarını, kendilerine “Önümüzdeki dönemde alınacak bazı tedbirlerle teröristlerin buradan çıkmaları sağlanacak” sözünün verildiğini aktardı.Akar’a göre Türkiye, NATO’daki bilgi ve tecrübesini Irak ordusuyla paylaşacak, ortak eğitim ve tatbikatlar düzenlenecek, karşılıklı olarak personele lisan (Arapça-Türkçe) öğrenimi verilecek, savunma ürünlerinin temininde işbirliğine gidilecek.
Akar’ın “En son terörist etkisiz hale getirilinceye kadar bu mücadelemizin devam edeceğini tekrar tekrar dile getirdik" sözü bu ziyaretin temel vurgusunu özetliyor. Yani Kandil Dağ’ından Suriye sınırına kadar olan bölgede onlarca askeri üs ve noktaya yayılan, son dönemlerde Şengal ve Mahmur’u da hedefinde tutan sınır ötesi harekâtlarla ilgili kararlılık! Başlık “terörle mücadele” olarak konulduğunda Irak tarafıyla söylem birliğinin sağlanması zor değil. Fakat söz birliğinin pratikte fazla bir karşılığı olmadı, mevcut koşullarda olması da zor.
Onlarca yıl geriye giden ve kökü Türkiye’de olan Kürt sorununun çözümünü sınır ötesinde askeri operasyonlarda arayan yaklaşım nedeniyle masaya konulan Ovaköy kapısı, petrol boru hatları ve Musul’un inşası gibi diğer konular da Türk askeri operasyonlarının gölgesinde daha çok temas tüketmeye aday gözüküyor.
Al-Monitor’un Erbil ve Bağdat’taki kaynaklardan edindiği bilgilere göre Türkiye öncelikle Şengal’daki durum üzerinde duruyor ve sonuç almak istiyor. Bu çerçevede Türkiye, Musul’un batısında bir ya da iki üs kurmak istiyor. Halihazırda Türkiye, Musul’un doğusunda eski Musul Valisi Esil Nuceyfi’ye bağlı Sünni bir güçlerden oluşan Haşd El Vatani’nin eğitildiği Başika üssünü kullanıyor. Musul’u İslam Devleti’nin kurtarma sürecinden bu yana neredeyse bütün ikili görüşmelerde Başika üssünün boşaltılması talebi masaya getirildi. 13 Ağustos’taki saldırıdan sonra Kürdistan’ın kuzeyindeki üsler de Bağdat siyasetinin gündemine girdi. Bu iklimde Irak’taki siyasi kanatların yeni bir üsse onay vermesi beklenmiyor.
9 Ekim’de imzalanan Şengal anlaşmasının Türkiye’nin istediği sonucu vermesi de zor gözüküyor. Irak hükümeti Irak vatandaşı Ezidilerden oluşan YŞB’yi Haşd El Şaabi ve diğer yasal güçler içine almayı tercih ederken Türkiye tamamen dağıtılmasını bekliyor. Ankara’nın talebi savaşa yol açacak şekilde askeri güç kullanmayı gerektiriyor ki Bağdat bunun için bir neden görmüyor. Ayrıca Türkiye’nin üs istediği ya da askeri olarak dahil olmaya çalıştığı Şengal etrafında İran’ın yönlendirdiği Haşd El Şaabi unsurları var. Musul’un batısında da etkilerini artıran bu gruplar Türkiye’nin etkisine karşı faktörler olarak değerlendirilebilir.
Bağdat’ta Kazımi’yi koltuğundan indirme kudretine sahip belli başlı siyasi bloklar da Türkiye’nin Musul’da rol almasına karşı çıkıyor. Ovaköy’den kapı açılması teklifinin sürüncemede bırakılmasının nedeni de Türkiye’nin bu yolla Sünni bölgeyi etkisi altına almasından kaynaklanan endişeler. Habur Sınır Kapısı’ndan sadece 15 kilometre ötede yer alan Ovaköy’den kapı açılması Kürdistan’ı baypas etme amacı da taşıyor. Buna izin verilmesi Erbil-Bağdat ilişkilerini bozma potansiyeli taşıdığı için karar çıkmıyor. İran’ı dengeleme ihtiyacı duysa da Kazımi, ekimde öngörülen seçimde kaybetmemek için Bağdat’taki hakim güçlerle arasını iyi tutma gereği duyuyor. Bu hassas süreçte Türkiye ile ilişkileri çok ileri noktaya taşıması mümkün gözükmüyor.
Türkiye’nin Şengal’i etkileyecek şekilde KDP’nin kontrolünde bir alanda üslenmesi de gündeme gelebilir fakat bu tür bir konuşlanma Suriye sınırına yaklaştığında Amerikan faktörü devreye giriyor. ABD Ekim 2019’daki Barış Pınarı Harekâtı’ndan sonra Türkiye’nin lojistik sevkiyatta kullanılan Semelka-Fiş Habur geçişlerini etkileyecek bir saha hakimiyetine geçit vermemişti. Benzer bir hassasiyetin Irak tarafında da kendini göstermesi muhtemel.
Türkiye’nin birkaç kez bombaladığı Mahmur’la ilgili de Kürtler arasında konuşulan seçenek şu: Türkiye’nin artan baskıları karşısında Bağdat güvenliği deruhte edip burada yaşayan 12 bin kişiyi Irak vatandaşlığına alarak sorunu çözme yoluna gidebilir. Bu insanlar zaten Kürdistan bölgesine sokulmadıkları için yaşamlarını Irak’ın diğer kentlerinde genelde inşaat işlerinde çalışarak sürdürüyor.
Yine Kürt kaynakların değerlendirmesine göre Kürdistan yönetiminin KDP kanadı yani Barzani ailesi, Türkiye ile işbirliğine istekli gözükse de sahada PKK’yle savaşa sürüklenmek istemiyor. 13 Aralık’ta Gare Dağı’ndaki kampa gitmek üzere Suriye’den ayrılan PKK’li grupla Peşmerge arasında yaşanan çatışmadan sonra KDP, Halk Savunma Birlikleri’ni (YPG) de içine alan Kürtler arası bir çatışmanın ulaşabileceği boyutları gördü ve tonunu düşürdü.
Peşmergenin Türkiye’nin beklentisine uygun şekilde Gare etrafında yürüttüğü kuşatma hareketi Kürtlerin “Brakûji” adıyla lanetlediği günlere dönme tehlikesini doğurmuş, buna karşı sivil alandan çağrılar yükselmişti. Bu tür bir senaryonun tekrarlanması Kürdistan hükümetinde KDP’nin Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) ile ortaklığını da bitirebilir. Bu da Kürdistan’ın tekrar Erbil ve Süleymaniye merkezli olarak bölünmesi anlamına geliyor. Bunların ötesinde hem Erbil hem Bağdat, Biden’la birlikte neyin ne kadar değişeceğini görmeden Türkiye’nin talepleri konusunda “cesur” adımlar atmak istemiyor.
Al-Monitor / 25.01.21