Nijer’de temmuz ayında bir askeri darbe yapıldı ve darbeden beri Devlet Başkanı Muhammed Bazoum ev hapsinde.
Darbeden kısa bir süre Rusya’nın Petersburg kentinde Afrika zirvesi gerçekleştirildi. Bu zirveden sonra Nijer’in yanı sıra askeri cuntalar tarafından yönetilen Burkina Faso, Gine ve Mali’den Rusya yanlısı-Batı karşıtı çıkışlar sertleşti.
“Afrika’da neler oluyor?” sorusunun gündemimize düşmesi de işte bu zirve ile aynı günlere denk geliyor.
Elbette Rusya yanlısı çıkışlar Nijer gibi eski sömürgelerinde uranyum, altın, petrol gibi yer altı kaynaklarından büyük çıkarları olan Fransa’yı öfkelendirdi. ABD’yi de yakından ilgilendiren Afrika coğrafyasının önemli ülkeleri artık Fransa’yı istemediklerini, Batı yanlısı politikalar yürüten yerel yöneticileri istemediklerini söylemeye başladı.
Batı cephesi elbette “Uranyum yatakları ne olacak? Fransa’nın nükleer yakıtının bir kısmı oradan geliyor” gibi açıklamalar yapamadıkları için Arap ayaklanması döneminde sıkça duyduğumuz içi hayli boş, hatta kabuktan ibaret söylemlere sarıldı; demokrasi, insan hakları, meşru yönetim vs. vs.
Fransa’nın Afrika’daki varlığı 1600’lü yılların başına kadar uzanıyor. Günümüzde birçok Afrika ülkesi Fransızca konuşuyor. 1960’lı yıllarda Fransız sömürgeleri birer birer bağımsızlıklarını kazandı ancak izleyen yıllarda istikrara kavuşamadılar. Fransa başta olmak üzere batı dünyası günümüzde dünyanın en fakir bölgesi olan Afrika’dan elini çekmedi. Kendi çıkarları doğrultusunda belirlediği yönetici elitler, kimi zaman darbeyle, kimi zaman açık dış müdahalelerle hep iktidarda oldu. Zaten Fransa bu ülkelerle bağımsızlıklarını kazandıkları günlerden itibaren günümüzde bir kısmı hâlâ bazı maddeleri gizli olan birçok anlaşma yaptı. Bu nedenle, bazı Afrika ülkelerinin milli gelirlerinin yüzde 85’i Fransa Merkez Bankasının denetiminde. Fransa böylece sömürge döneminde inşa ettiği altyapı gibi harcamaların karşılığını garanti altına almıştı.
Ancak Fransa ve ABD gibi ülkelerin Afrika’daki varlıkları ülke bazlı olmanın yanı sıra bölgesel topluluklarla da sağlamlaştırılmıştı. Mesela, Nijer’deki krizle sık sık açıklamalarını duyduğumuz Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS) gibi…
Diğer taraftan Rusların bölgeye ilgisi de yeni değil. Özellikle Sovyetler Birliği döneminde kuzeyden başlamak üzere bütün Afrika ile yakınlaşmaya çalışan Ruslar, günümüzde kıtanın silah ihracının yüzde 40’ına yakınını tek başına yapıyor.
En son Petersburg’da yapılan Afrika zirvesinin sonuç bildirgesi bu ilişkinin derinleştirileceği ve genişletileceği sinyalleri verdi.
Bildirideki çok kutuplu dünya düzeni arayışı bu açıdan oldukça çarpıcıydı. Yine Batı dünyasından ekonomik olarak bağımsızlık gibi ifadeler de Afrika ülkelerinin bir kısmında yaşanan Batı karşıtlığının arayışlarına alternatif olarak görünüyor.
Tam da Batı karşıtı öfkenin Fransa’nın Afrika’daki varlığı ile özdeşleştirildiği günlerde Rusya, Afrika ülkelerinin 23 milyar dolarlık borcunu sildi ve böylece bu ülkelerin Rusya’ya olan borcunun yüzde 90’ı kapanmış oldu.
Aslında Afrika kıtası bugünlerde Batı ile Rusya arasında bir çekişme sahası olarak konuşuluyor olsa da Çin’in bölgede köklenmek için yürüttüğü faaliyetleri de unutmamak gerekiyor.
Peki belki de yeni vekalet sahasına çevrilecek olan Afrika neden bu kadar önemli?
Çünkü, kıtanın bugün gayrisafi yurt içi hasılası üç trilyon dolar civarında. Büyük petrol, gaz uranyum, geleceğin petrolü sayılan lityum, altın, elmas yataklarına sahip kıtada tarım yapılabilecek geniş topraklar da var. Dünyadaki yağmur ormanlarının yaklaşık yüzde 30’unun bulunduğu bölge önümüzdeki 30 yılda genç nüfus artışı ile dünya iş gücünün yaklaşık yüzde 42’sini barındıracak.
Böylesi bir potansiyeli olan Afrika’da bundan sonra ne olacağı belirsiz. Gelişmelere bakılırsa Nijer’de başlayan Batı karşıtı dalganın evrilebileceği 3 senaryo belirginleşiyor.
İlk senaryo Afrikalıları birbirine kırdırmak da diyebileceğimiz askeri seçenek. Batı yanlısı çıkışlar yapan ECOWAS, Nijer başta olmak üzere Batı karşıtı cunta yönetimleri ile mücadele için 50 kişilik güç oluşturma kararı aldı. Askeri seçeneğin hayata geçirilmesi durumunda Fransa’nın doğrudan savaşa katılması beklenmiyor. Çünkü böyle bir hamlenin şimdilerde tarafsız olan ülkelerdeki Batı karşıtlıklarını da körükleyebileceği tahmin ediliyor.
İkinci senaryo iyi ve bütün tarafların onayını alabilecek bir ara bulucunun ortaya çıkması, ki son olarak Nijer ara buluculuk niyeti ile yola çıkan bir heyetin ülkeye girişine engel oldu. Ayrıca, işin içinde Rusya ve Çin gibi Batı dünyası ile rekabet eden güçler varken diplomatik kanalların işlerliği biraz şüpheli.
Bu arada ESCOWAS da ara buluculuğa soyunanlar da Nijer’den ev hapsinde bulunan eski devlet başkanının serbest bırakılmasını istiyor. Nijer’e göre, bu talebin kabul edilmesi halinde hiçbir şey değişmeyecek ve ev hapsinde tutulan Barzoum serbest kaldığında Batı yanlısı politikalarına devam edecek.
Üçüncü senaryo ise zaten yoksulluğun kol gezdiği bu ülkeleri açlığa mahkum edecek ekonomik yaptırımların artırılması. Böylece halk nezdinde coşku ve destekle karşılanan cunta yönetimleri bizzat halkın öfkesi sayesinde zayıflatılabilecek.
Ancak 3 senaryonun da Batı dünyası açısından büyük riskleri var. Mesela askeri müdahale bütün kıtayı saracak bir ateşe dönebilir. Ayrıca savaş bütçesi gerektiren bu senaryo Rusya’nın ve Çin’in müdahalesi ile Batı dünyasının iyice aleyhine dönebilir.
Yaptırımlar ise yine Rusya ve Çin’in devreye girmesi ile etkisiz kalabilir ve bu da Batı karşıtlığını henüz sessiz kalan ülkelerde bile alevlendirebilir.
Evrensel / 10.08.23