Kasım ayı AKP’nin iktidara gelişinin 20. yılı. 1982 Anayasasının 40. yılı ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun da 10. yılı. Dolayısıyla çalışma hayatı üzerine uzun dönemli değerlendirmeler yapmak için oldukça iyi bir fırsat. Geçen haftalarda başladığım “AKP’nin 20 yılında emeğin durumu” yazılarıma devam ediyorum. Bu hafta konumuz grev hakkı. AKP döneminde grev hakkı ne durumda onu ele alacağım. Grev hakkı sendikal hakların en kritiği. Çünkü grev hakkı çalışana işveren/sermaye karşısında bir güç eşitliği sağlar. Hak alabilmenin ve koruyabilmenin en önemli yollarından biri grev hakkının güvence altında olmasıdır. Grev hakkı güvence altındaysa greve başvurulmadan bile hak almak mümkündür. Etkin bir grev hakkı caydırıcıdır.
En düşük grevci sayısı
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (ÇSGB) tarafından yayımlanan çalışma hayatı istatistiklerine göre 2021 yılında greve katılan işçi sayısı 519’a gerilemiş. Bu sayı Türkiye’de grev hakkının yasal olarak kullanabildiği 1963 yılından bu yana en düşük grevci işçi sayısı. ÇSGB resmi verilerine göre 1963 yılında grevlere toplam 1.514 işçi katıldı. 12 Eylül askeri darbesi sonrasında üç yıllık yasaktan sonra 1984 yılında başlayan grevlere bile 564 işçi katılmış. Türkiye’nin grev tarihinde en düşük işçi katılımı ile yüz yüzeyiz. Bu tarihi bir rekor! Grev kıtlığı rekoru ile yüz yüzeyiz!
1963 yılından bu yana yaklaşık 1 milyon 153 bin işçi greve katılmış. Greve katılan işçi sayısı yıllara ve dönemlere göre önemli farklılıklar gösteriyor. 1963-1980 döneminde ve ANAP döneminde (1984-1991) giderek yükselen bir grev grafiği söz konusu. Koalisyon hükümetleri döneminde (1992-2022) dalgalı seyreden grevci işçi sayısı AKP’li yıllarda hem toplam hem de yıllık ortama bazında Cumhuriyet tarihinin en düşük düzeyinde kalmış.
Dönemsel eğilimlere bakalım. Grev yasasının Temmuz 1963’te çıktığı düşünülecek olursa yaklaşık 6 aylık bir dönemde ilk grevlere katılan işçi sayısı 1.500’ü geçmiş. Giderek tırmanan grevci işçi sayısı resmi verilere göre 1980’e gelindiğinde 80 bini aşmış. 1963-1980 döneminde yıllık ortalama grevci işçi sayısı 16 bini aşmış. 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi ile grevler yasaklandı ve grev hakkı 1983 yılının sonuna kadar askıya alındı. İlk grevler 1984 yılında yapılmaya başlandı. 1984 yılında 12 Eylül koşullarında ağır baskı ve kısıtlamalarla başlayan grevlere 561 işçi katılmış. Bu sayı 1980’lerin sonunda 40 bine yaklaştı. 1990’ların ilk yarısında başını kamu işçilerin çektiği grevlerle grevci işçi sayısı 200 binleri bulmuş.
Grev eğilimde keskin düşüş
ANAP-Özal iktidarı döneminde (1984-1991) yıllık ortalama greve katılan işçi sayısı 55 bini geçmiş. 1992-2002 arasındaki koalisyonlar döneminde ise yıllık ortalama grevci işçi sayısı 30 binin üzerindeydi. AKP döneminde ise greve katılan işçi sayısında keskin bir düşüş yaşandı. AKP döneminde (2003-2021) greve katılan toplam işçi sayısı 87 bin olurken, yıllık ortalama grevci işçi sayısı 4.585’e gerilemiş.
Grevi eğilimi kuşkusuz tek başına mutlak sayılarla ölçülemez. Grevi ölçmek için grevci işçi sayısı kadar grevde geçen işgünü sayısı ve bunların göreli eğilimi de çok önemli. İşçi sayısı yıllara göre değişiklik göstereceği için tek başına mutla sayılar anlamlı değil. Bu nedenle dönemim işçi sayısı ile grevci işçi sayısını karşılaştırmak daha anlamlı bir yoldur. Böylece greve katılım eğilimi daha gerçekçi ölçülebilir.
AKP döneminde greve katılan işçi sayısı mutlak olarak gerilemenin yanında göreli olarak çok daha fazla geriledi. Dönemsel işçi sayılarını dikkate alacak olursak göreli grev eğiliminin AKP döneminde çok daha fazla düştüğü görülüyor. İlk grev yasasının yürürlüğe girdiği 1963 yılında toplam 710 bin sigortalı işçi vardı ve her 100 bin işçinin 213’ü greve katılmıştı. 12 Eylül sonrası ilk grevlerin yapılabildiği 1984 yılında sigortalı işçi sayısı 2,6 milyona yükselmişti. 1984’te her 100 bin işçinin 22’si greve katılmıştı. 2021 yılına geldiğimizde ise sigortalı işçi sayısı 16 milyon 700 bine yükseldi. Her 100 bin işçi başına grevci işçi sayısı sadece 3 oldu. Greve katılma eğilimi 100 binde 3’e geriledi. Diğer bir ifadeyle 2021 yılında her 100 bin işçinin sadece 3’ü greve çıkabildi (Tablo 2).
Çalışma barışı değil “Roma barışı”
Greve katılım eğilimin bu derece sert biçimde düşmesinin sebepleri önemlidir. Bunlardan biri “çalışma barışı” ve işçilerin çalışma ve yaşam koşullarından memnuniyeti olabilir. Grev hakkının güvence altında olduğu, işçilerin grev hakkını serbestçe kullanabildiği bir ülkede grevin caydırıcı etkisi vardır ve greve çıkan işçi sayısı düşük olsa bile işçi hakları yüksek olabilir. Bu durum bir “çalışma barışı” eğilimine yol açar ve greve katılım sayıları düşük olur. Türkiye’de böyle olmadığını biliyoruz. Ne grev hakkı güvence altında ne de işçiler yaşam düzeylerinden memnun! Greve katılan işçi sayısının azlığı işçilerin yaşam koşullarından memnun olmasından değil. İşçiler greve çıkamıyor çünkü sendikalaşma oranı düşük. Resmi verilere göre özel sektörde toplu iş sözleşmesi kapsamındaki işçi sayısı yüzde 6’nın altındadır. Sendikasızlık grev eğilimimi düşürüyor. Çünkü grev örgütlü olarak yapılan bir hak arama eylemidir.
Greve gidebilecek sendikalar grev mevzuatının engelleri ve zorlukları nedeniyle yasal grev mekanizmasını çok az kullanabiliyor. Türkiye’de grev hakkı 12 Eylül sonrası 1983 yılında kabul edilen yasalarla oldukça sınırlandı ve etkisi oldukça zayıfladı. 2012 yılında 6356 sayılı yasayla yapılan değişiklilerle 12 Eylül döneminin kısıtlı ve yasaklı grev mevzuatı korundu. Türkiye’de grev hakkının önünde ciddi sınırlamalar bulunuyor. Otoriter sendikal mevzuatın belki de en otoriter kısmı greve ilişkin düzenlemelerdir.
Greve katılım eğilimin azalmasını en önemli nedenlerinden biri AKP döneminde giderek bir grev yasağına dönüşen milli güvenlik ce genel sağlık gerekçeli grev ertelemeleridir. Adı grev ertelemesi olan bu uygulama geçmişte Bakanlar Kurulu günümüzde Cumhurbaşkanı kararıyla yapılıyor. Herhangi bir grev “mili güvenlik” ve “genel sağlık” bahanesiyle 60 gün süreyle erteleniyor. Ancak sürenin biriminde grev yeniden başlayamıyor. Böylece grev ertelemesi grev yasağına dönüşüyor. AKP hükümetleri döneminde yaygın olarak kullanılan grev ertelemeleri nedeniyle 194 bin işçiyi kapsayan grevler ertelendi. AKP döneminde greve katılabilen işçi sayısı ise 87 binde kaldı. Eğer grevler etlenmeseydi. AKP döneminde greve katılan işçi sayısı çok daha fazla olacaktı.
Türkiye’de grevler AKP döneminde dibe vurdu. Tarihin en düşük düzeyini gördü. Bunun sebebi işçilerin çalışma koşullarından memnun olması ve bundan kaynaklı bir ”çalışma barışı” değil. Türkiye’de 20 yılda otoriter bir çalışma rejimi inşa edildi. Sendikal hakların kullanımı önünde ciddi kurumsal ve uygulama engellerinin olduğu bu rejim iş mücadelesi alanında da bir Pax Romana (Roma Barışı) yarattı. Kısaca gönüllü değil zora dayalı, anti demokratik mevzuata dayalı bir sözde “barış” bu! Grev hakkının köküne kibrit suyu ekildiği için yaşanan sahte bir “çalışma barışı” yaşanıyor.
BirGün / 21.11.22