Ekim’in son sayısında (Sayı: 321, Ocak 2020), “Sınıf Çalışması ve Politik Müdahalenin Sorunları” ortak başlığı altında iki ayrı metin yer alıyor. Burada yayınladığımız ilk metin, “Komisyon sözcüsü My yoldaşın sunum konuşması...” alt başlığı taşıyor...
Sınıf çalışmamıza ilişkin bir dizi başlığı tartışmış bulunuyoruz. Bunlar hem tartışmalara bir yön kazandırdı, hem de yeni tartışma konularına ilişkin olarak işimizi kolaylaştırdı. Sınıf çalışmamızın sorunları hemen tüm yerellerimizde ele alınıyor ve tartışılıyor. Komisyon olarak bu tartışmalardan faydalanmaya çalıştık. Ayrıca değişik yoldaşların kongreye sunulmak üzere kaleme almış olduğu mektupları da değerlendirmeye tabi tuttuk.
Sunulan komisyon metni birtakım tespitlere dayanıyor. Bunlardan biri, parti çalışmamızın gelinen yerde büyük ölçüde sınıf zeminine oturduğuna ilişkindir. Ama metin bunun sınırlarına da işaret ediyor. Evet çalışma sınıf zeminine oturmuştur, fakat parti henüz sınıf hareketi içerisinde esaslı bir güç konumunu ulaşamamıştır, diyor. Bu arada sınıf içinde kadrolaşmanın zayıflığına işaret ediyor.
Komisyon metni sorunları irdelerken, sınıf hareketinin mevcut durumu ile sınıf çalışmamızın sorun alanları arasında belirgin bir ilişki olduğunu özellikle vurguluyor. Aşamadığımız bazı handikapların sınıf hareketinin temel tıkanma noktalarından kaynaklandığını söylüyor. Otuz yıllık bir hareketiz ve başından itibaren sınıfa yöneliyoruz. Bu yönelimimiz içerisinde anlamlı deneyimlere sahibiz. Önemli mücadele örnekleri yarattık. Öteki bazılarında etkin taraf olduk. Ancak henüz sınıf hareketindeki önderlik boşluğunu pratik olarak dolduran bir parti olduğumuzu söyleyebilecek bir düzeye ulaşamadık. Metin bunun tek nedeni olarak sınıf hareketinin mevcut durumunu göstermek yaklaşımı içinde değil. Komisyon olarak, sınıf hareketinin iç dinamiklerindeki zayıflıkları ve tıkanmaları göremezsek, kendi müdahalemizi de doğru bir biçimde ele alamayız yaklaşımı içindeyiz. Doğru yaklaşımın bu olduğunu düşünüyoruz.
Sınıf çalışmamızın siyasal içeriğini güçlendirmeliyiz
Komisyon sınıf çalışmamızı ele alırken, esas sorun olarak çalışmamızın siyasal içeriğindeki zayıflık sorununu öne çıkarıyor. Bu sadece komisyonun bakış açısı değil. Yerel örgütlerimizin büyük kısmında da bu yönlü değerlendirmeler yapılıyor. Sınıf çalışmasının politik muhtevasını güçlü kuramıyoruz.
Nedir bu zayıflık? Ekonomik ajitasyon ile siyasal propaganda-ajitasyonu birleştirmekte zorlanıyoruz. Bizim çözüm arayacağımız esas sorun bir yanıyla budur. Ama bunun genel bir çözümü yoktur. Bunu böyle tespit eder, böyle tanımlarsınız. Sonra şu veya bu pratik için değerlendirmeler yaptığınızda bu gerçekten hareket edersiniz. Kriz döneminde, ülkedeki siyasal gelişmeler karşısında ya da şu veya bu fabrika çalışmasında, bu zayıflığı aşmak için ne yapabiliriz diye bakarsınız. Çalışma alanlarımızda henüz bu bakış açısı yeterince yerleşebilmiş değil. Sorun böyle tanımlanıyor olsa da zayıflığın somuttaki biçimini görememe, çözümünü somutlayamama durumu var. Ama sorunun tanımlanabilmesi önemlidir ve çözümü her bir örnekte yeniden yeniden üretilecektir. Önemli olan meseleye politik müdahaleyi esas alan bir yerden bakabilmektir.
Aslında komisyon metninin yaptığı bir çubuk bükmedir. Bu zayıflığı aşmada mesafe aldığımızda, sınıf çalışmamız hızla ileri sıçrayıp sorunlarını geride bırakacak değildir. Ancak bu başarılabilirse, bugünkünden daha iyi bir noktaya varacağımızı, özellikle kadrolaşma ve sınıf içinde mevzi tutma gibi alanlarda yol kat edeceğimizi düşünüyoruz.
Çalışmamız bazı yerlerde büyük oranda sendikal zemindedir. Bunun fabrika merkezli olmasıyla kuşkusuz bir bağı var. Kapsamlı ve derinlikli bir fabrika çalışmasının fabrika içi gündemleri esas alıp buradan yürümesinin anlaşılır yanları var. Ama gene de bu tek yanlılık içeren bir yaklaşım biçimi doğurmaktadır. İkincisi, hareket kendini iktisadi-sendikal zeminde ifade ediyorsa, devrimci sınıf partisi de o hareketle bütünleşecekse, o zeminde derinleşmesi gereklidir. Fakat birincisi, o zemin içerisinde kaybolmak, o zemine hapsolmak riski vardır. Bir de o zemini alıp kendi politik hedeflerin doğrultusunda kullanabilmeyi başarmak vardır. Ne yazık ki bu ikincisi çoğu durumda aksamaktadır.
“Bu yeni bir durum değil, zaten böyle düşünüyoruz” diyebilirsiniz. Ancak yineliyorum, ikincisinde zorlanıyoruz. Çalışmamız sendikal zeminlere sıkışıyor. Kuşkusuz bu zeminlerle ilişkisi içerisinde bazı siyasal gerçekleri işlemeye çalışıyor. Ama bu genelde güçsüz ve yüzeysel bir ajitasyon- propaganda faaliyetinin sınırlarını aşamıyor. Çoğu zaman işçilere kendilerinin iyi kötü bildiği sorunları ya da gerçekleri döne döne anlatmanın ötesine gidemiyoruz. Ya da bunun alternatifi, bu kez tersinden bir tutumla, kaba bir sosyalist devrimci propaganda oluyor.
Ajitasyon ve propaganda faaliyetimizin mevcut durumu ile örtüştüğü için, size çok bilinen bir Lenin alıntısını okumak istiyorum. Alıntı Ne Yapmalı’dan. Kuşkusuz koşullar farklıdır. Rusya’da büyük bir kitle hareketi ve buna dayalı grev dalgası yaşanmaktadır. Sorun bir sınıf hareketi yaratmak değil, fakat var olan hareketi devrime ulaştıracak merkezi bir öncü parti örgütlemektir. Bolşevik partisinin kendi gelişim süreci vardır. Önce Narodnizme ve Legal Marksizm’e karşı bayrak açmış, böylece Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin ideolojik temeli atılmış, belli bir güç kazanılmış, işçi eğitim grupları üzerinden sınıfla birleşmenin ilk zeminleri yaratılmıştır. Tam da bu aşamada yaygın kitle gösterileri içinde büyüyen, gündelik mücadeleye dayalı ekonomik ajitasyon dönemi başlamıştır. Bu mücadele içinde sınıfın kendiliğinden hareketine gayet sıcak yaklaşan Lenin, bu hareketin Rus sosyal demokratlarının asli görevlerinin yerine geçirilmesi çabalarını görünce, ekonomizm olarak nitelendirilen bu akıma saldırmıştır.
Bu farklılıklar gözetilmek kaydıyla, yapacağım alıntı bugüne de ışık tutmaktadır. Lenin Ne Yapmalı’da bir işçinin ağzından ekonomistlere karşı şunları söylüyor:
“Bizim rahatlıkla üstesinden gelebileceğimiz bir işe burnunuzu sokarak boşuna uğraşıyor ve asıl görevlerinizden kaçıyorsunuz. Elle tutulur somut sonuçlar vadeden somut istemler ileri sürerek, biz işçileri özendirmek istediğiniz eylemlilikleri, biz zaten gösteriyoruz. Ve her günkü sınırlı sendikal çalışmamızda, çoğu kez bu somut istemleri, aydınlardan hiçbir yardım almadan kendimiz ileri sürüyoruz. Ama bu eylem bize yetmiyor. Biz yalnızca ekonomik siyaset lapasıyla beslenecek çocuklar değiliz. Biz başkalarının bildiği her şeyi bilmek istiyoruz. Siyasal yaşamın bütün yönlerini ayrıntılı olarak öğrenmek ve tek tek her siyasal olaya aktif olarak katılmak istiyoruz. Bunu yapabilmemiz için aydınlar iyi bildiğimiz şeylerden daha az söz etmeli, henüz bilmediğimiz, fabrikalardaki ekonomik mücadelenin bize hiçbir zaman öğretemeyeceği şeyleri, yani siyasal bilgileri daha çok anlatmalı.”
Fabrika çalışmalarımızda siyasal ajitasyon yapmıyor değiliz. Ama ne yazık ki, daha önceki kongrelerde defalarca yaptığımız vurgulara rağmen, çoğu durumda işçilerin zaten bildiği söylemlere takılıp kalıyoruz.
İkinci olarak, devlet-sınıf-iktidar ilişkisi alanını, yani doğrudan siyasal gündemleri yeterince işleyemiyoruz. İşçi sınıfının siyasal eğitimi denilen alanın onu siyasal süreçlerin içine çekmek olduğunu yeterince gözetemiyor, bunun araç, yol ve yöntemlerini, biraz da sınıfın mevcut geriliğinin sınırları nedeniyle, ortaya koyamıyoruz.
Üçüncü olarak, bu konuda nispeten daha iyi bir durumda olmakla birlikte, fabrika içi sorunlarla siyasal sorunlar arasındaki bağı zayıf kuruyoruz. Metal Fırtınası deneyimine ve bunun üzerinden gerçekleşen kapsamlı tartışma ve müdahaleye rağmen bu alanda da sorunlarımız önemli ölçüde sürüyor.
Devrimci örgüt siyasal bir sınıf faaliyeti içinde yaratılır
Siyasal muhtevanın güçlendirilmesi sorunu başka açıdan da çok önemlidir. Kongremizin temel gündemlerinden biri devrimci örgüt sorunudur. Devrimci bir sınıf örgütü, devrimci siyasal sınıf çalışması ile inşa edilebilir ancak. Kuşkusuz siz güçlü bir siyasal sınıf çalışması örgütlüyorsunuz diye devrimci örgüt sorunları kendiliğinden çözülmez. Örgütün kendine özgü alanları ve yönleri vardır. Ama bunu yapmazsanız, diğer yaptıklarınız daha baştan boşa düşer. Siz iktisadi-sendikal yanı güçlü bir çalışma boyunca da mücadeleci bir örgüt inşa edebilirsiniz. Bunda önemli başarılar da kazanabilirsiniz. Bunu yapabilecek kadrolar da yetiştirebilirsiniz. Metal Fırtınası gibi bir hareketi tetikleyebilecek bir kapasite de ortaya koyabilirsiniz. Ancak tüm bu pratikler, hedeflediğiniz anlamda devrimci bir sınıf örgütü inşa ettiğiniz manasına gelmez. Devrimci sınıf örgütü, doğası gereği sınıfa devrimci siyasal müdahale içinde gelişip güçlenebilir. Sorunun bu yanı çok önemlidir. Zira bugün en önemli sorunumuz örgüt sorunumuzdur.
Sınıf çalışmasında bir noktaya geldik, işler olumlu mecrada seyrederse daha ileri bir noktaya da gideceğiz. Metal fırtınalar koparsa, sınıf tabandan hareketlenirse, krizler birtakım sonuçlar açığa çıkarırsa, buralardan doğan kendiliğinden hareketler er geç güçlenecek ve biz doğru müdahale etmeyi başarırsak bizimle birleşecektir. Başka bileşenleri de olacaktır ama öncelikle hareketimizle birleşecektir.
Ama bu kendiliğinden gerçekleşmez. Sizin kendine göre yetenekleri ve kapasitesi olan bir örgüt değil, sınıf hareketine müdahale etmeyi, onu politikleştirmeyi başarabilen, yani kendi siyasal faaliyetini sınıf içinde örgütleyen, bugünkü sonuçlarından bağımsız olarak, daha baştan sınıf çalışmasıyla siyasal çalışmayı birleştirebilen devrimci bir örgüt olmanız gerekir. Bu yoksa, öncü siyasal müdahale zayıfsa, en iyi ihtimale, işçi sınıfının kendiliğinden hareketi içinde yer tutmayı aşamayan bir sonuçla karşı karşıya kalırsınız.
Sınıf mücadelesinin toplam birikiminden öğrenmeliyiz
Sınıf çalışmamız hareketin mevcut geriliğine rağmen bizi eğitiyor, bu çok önemlidir. Ancak eğitim, ne kadar önemli olursa olsun, sınıfın bugünkü hareket düzeyinin sınırlarıyla olmaz. Tarihsel birikimden ve teoriden daha çok öğrenerek kendi pratiğimizden gerekli sonuçları çıkarabiliriz. Yaşanan sorunları biliyoruz ama derinlemesine bakamıyoruz. Bu sorunların tarihsel gelişimi nedir, gereğince tartışmıyoruz. Deneyimleri teorinin aydınlattığı yoldan değil, kendi sezgi ve görüşlerimiz üzerinden yorumlamaya çalışıyoruz.
Bu konularda yapılan çok önemli tartışmalarda dikkat ettim. Bu tartışmaların muhatabı olan yoldaşlar ya temel metinleri unutmuş durumdalar ya da artık geçersiz olduğunu düşünüyorlar. Sınıf mücadelesi tekrarlardan oluşmaz ama sınıf mücadelesindeki temel eğilimler kendini tekrar tekrar üretir. Bugün gündeme getirilen bazı konular, belki açık bir şekilde tartışılmayan, belki sistematik tarzda ortaya koyulmayan, ama şu veya bu pratikte ikide bir de kendini gösteren bazı yaklaşımlar, gerçekte yüz, yüzelli yıl önceki yaklaşımların bir yansıması.
Kongreye yazan yoldaşlardan birinin metinde çok anlamlı vurgular var. Bir süreci anlamak, oradan sınıf çalışmamız için dersler süzmek bakımından, oldukça anlamlı bir metin. Ama temelli bir bakış sorunu olduğu için o vurgulara o gözle bakmak, oradan öğrenmek mümkün değil. Örneğin Metal Fırtınası hala örgütlü bir form olarak tanımlanabiliyor. Böyle bakıldığında, eksikliklerimizin ortaya konabilmesi, dolayısıyla görevlerimizin doğru tanımlanabilmesi mümkün olmuyor. Buna dönük müdahalemiz yüzeysel kalıyor. Oysa kendiliğinden hareket nedir, kendiliğinden bilinç nedir, siyasal bilinç nedir, örgütlü hareket nedir, leninist teori bunlar üzerine kuruludur. Bizde bu konuda çok şey var. Her şey bir yana, V. Parti Kongresi Belgeleri ortada. Metal Fırtınası bu kongrede bir dizi yönüyle isabetli bir biçimde değerlendirilmiştir.
Sınıf çalışmamızın merkezileştirilmesi sorunu
Sınıf çalışmamızda merkezileşme sorunu öne çıkan bir başka başlık. Bu konudaki eleştiriler haklı bir kaygıya dayanıyor. Sınıf çalışması bu kadar parçalı olmamalı deniliyor. Aslında bu şundan da besleniyor. Sınıf çalışması üzerine çok tartışıyoruz ve bu son derece doğal. Çünkü çalışmamız gelişiyor, artık eski yerde değiliz. Biz eğer sınıf çalışmamızın artık yeni bir düzeyi olduğunu, bu düzeyin dün soyutta tartıştığımız bazı şeyleri şimdi somut olarak karşımıza çıkardığını, bunun da yeni tartışmalar demek olduğunu kavrayamazsak, yeni sorunlarımızı ne anlayabilir ne de çözebiliriz. Yeni olanı herkes aynı düzeyde kavrayamaz. Biri bir yerinden, diğeri başka bir yerinden ele alacaktır. Yeni bir gelişmeye karşı herkes bir şey söyleyecektir. Bu, bastırılması ya da disipline edilmesi gereken bir şey değil. Farklı yaklaşımlar olacaktır, bu zenginliktir ve buna kuvvetle ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Farklı düşünenler elbette doğru örgütsel platformlarda tartışacaklardır. Germemek, kişiselleştirmemek, “alan”laştırmamak, “il”leştirmemek gerekir. Ve tüm bunlar, partinin eylem birliğini bozmamalıdır.
Bu alanda aksamalar olduğu için merkezileşme taleplerinde sanki biraz ölçü kaçıyor gibi. Politik içeriğin merkezileştirilmesi, bunun daha güçlü yapılması gerekir. Siyasal muhtevanın güçlendirilmesi çabası zaten bir yanıyla buna müdahaledir. Güçlü ve merkezi bir siyasal muhteva bu sorunu çözecektir. Ama hareketin parçalı ve dağınık tablosu sürdürdüğü sürece, çalışmamız olabildiğince yerel gündem, araç ve yöntemlerden beslenmek, hatta bunlara dayanmak zorundadır. Siyasal içeriğe yapılacak güçlü bir merkezi müdahale, geri kalan sorunları çözecektir.
Dil ve üslup sorunu politik içerikten bağımsız ele alınamaz
Dil ve üslup sorunu tartışıldı. Bu konuda komisyon, esas sorun politik zayıflıktır, beceri ve yetenek sorunu değildir diyor. Bu çok önemli. Neden önemli? Sonuçta insanlarımız güzel yazıyor ya da yazamıyor, bunlar önemli olsa da esas sorun bu değil. Siz bir soruna yeterince politik olarak yoğunlaştıysanız, enine boyuna tartıştıysanız, bu kitlelere nüfuz eden birtakım sonuçlar yaratır. Politik zayıflık ile teorik zayıflığı aynılaştırmamak lazım tabii ki. Çok bağlantılı ama meselenin içinden böyle çıkılmamalı. Çoğu zaman yüzeysel propagandanın arkasında duran gerçek, yeterince hazırlık yapmamak, zaman ayırmamak sorunudur. Güçlü politika, tabii ki buna eşlik eden teorik birikim, sonuçta güçlü bir üslup da yaratır. Hedeflenene uygun bir dili şekillendirir.
Sınıf çalışmasının birçok alanı var ve neredeyse tartışılmayan çok az pratiğimiz var. Bugünkü bilincimizle tekrar tartışabiliriz. Ama komisyon olarak buna gerek duymadık. Biz ana bir halka tespit etmeye çalıştık. Önümüze çıkan halkaya çubuk bükmek istedik. Bu da sınıf çalışmamızın politik muhtevasının güçlendirilmesi sorunudur.