Maraş merkezli iki büyük depremin yol açtığı yıkımla birlikte ekonomik, sosyal ve siyasal sorunlar, sürmekte olan krizle daha da ağırlaşmış bulunuyor.
On binlerce insanın yaşamına, yüz binlercesinin yaralanmasına ve milyonlarcasının geleceğinin büyük bir belirsizlik içine girmesine yol açan deprem, sermaye devleti için tam bir çöküş ve iflas oldu. Devletteki çürümenin vardığı boyutları tüm çıplaklığıyla açığa çıkaran bu büyük yıkım, aynı zamanda toplumun geniş kesimleri nezdinde “devlet” gerçeğinin açık bir sorgulanmasına dönüştü. Kapitalist düzenin ve sermaye iktidarı gerçeğinin somut olarak görülmesini sağlayan bir işlev gördü.
Sermaye iktidarı ilk andan itibaren yaşanan büyük yıkımın üzerini örtmeye, mevcut durumu çarpıtıp başka türlü göstererek sorumluluklarından kurtulmaya çalışsa da, depremin yarattığı ekonomik, sosyal ve siyasal sorunların ezici ağırlığı altında kalmış durumdadır. Bu sorunların gerçek faturası ise önümüzdeki dönemde çok yüklü olarak işçi ve emekçilere kesilmek istenecektir. Ancak gelinen yerde bunun çok da kolay olmayacağı görülüyor.
Depremlerin ardından sermaye iktidarı ilk günlerde ortalıkta yoktu. Koca devlet mekanizması harekete geçirilmedi. Enkazlar altında yaşam savaşı veren insanlara hiçbir yardım ulaştırılmayarak ölüme terk edildiler. Haftalar geçmesine rağmen halen sokaklarda-meydanlarda insanlar aç ve açıkta hayatta kalma mücadelesi veriyorlar.
“Büyük devlet” olmakla övünen sermaye devleti bu depremlerle birlikte enkaza gömüldü. Günler sonra ortaya çıktığında ise, tüm baskı ve zor aygıtlarını harekete geçirerek büyüyen öfke ve tepkiyi bastırıp ezmeye öncelik verdi. Her krizi “Allah’ın bir lütfu” olarak gören bu zihniyet bunu da fırsata çevirmeye çalıştı. Deprem bölgesinde OHAL ilan ederek, kabaran kitlesel tepkileri kontrol altına almaya girişti. Deprem karşıtı her eylem ve açıklamaya saldırarak, tepkilerin daha geniş toplumsal kesimlere yayılmasını engellemeye çalıştı. Statlardan başlayan “Hükümet istifa!” sloganının önünü kesecek yasakları devreye soktu. Muhalif basın-yayın organlarının sesini boğmak için ekranları karartarak, ağır para cezaları keserek, gözaltı ve tutuklama terörünü uygulayarak herkesi susturmaya ve ezmeye yöneldi.
Ancak tüm baskı, zorbalık ve yasaklara rağmen bunu başarabilmiş değiller.
İlerici-toplumsal muhalefeti susturarak, deprem yıkımının sorumlularından hesap sormak için sokaklara çıkanların üzerinde polis-asker terörü estirerek, yardım çalışmalarını engelleyerek ve denetim altına almaya çalışarak, toplumsal dayanışmayı etkisiz kılarak, böylece ağır sorumluluğunun üzerine örtme, rant ve talan politikalarını sorunsuz bir biçimde hayata geçirme çabasındalar.
Depremin yarattığı yıkımı seçim politikasına malzeme yapmaya çalışan gerici-faşist iktidar, hiç zaman yitirmeksizin kirli planlarını da devreye sokmuş bulunuyor.
Düzen muhalefeti ise deprem yıkımının yarattığı tepki ve öfkeyi seçim sandıklarına havale ederek, sermaye devletinin yara alan imajını ve içi boşaltılan tüm kurumlarını restore etmenin hesabını yapıyor.
Ancak ne rant, talan ve yağmadan başka bir derdi olmayan iktidarın sahte vaatleriyle, ne de düzen muhalefetinin “devleti yıpratmama” kaygısıyla bir gelecek inşa edilebilir. Ölüm, yıkım ve sömürü üzerine kurulu bu düzen yıkılmadan yeni bir geleceği inşa etmek mümkün değildir.
Bu tablonun açığa çıkardığı bir başka temel olgu ise, güçlenen ve genişleyen toplumsal dayanışmanın diriliği ve gücüdür. Yaşanan depremle birlikte emekçiler tam bir seferberlik ruhuyla kendiliğinden harekete geçerek yardım ve dayanışma çalışmalarına yöneldiler. Sınırlı imkanlarını deprem bölgesine aktararak yaşam mücadelesi içindeki emekçilerle dayanışmayı yükselttiler.
Bu çaba son derece anlamlı olsa da sınırları bellidir. Milyonlarca insanın yaşamını etkileyen temel ihtiyaçların karşılanması ve temel sorunların çözülebilmesi bu sınırların çok ötesindedir. Bu bir sistem sorunudur. Dolayısıyla ilerici ve özellikle reformist sol güçlerin sermaye iktidarının boş bıraktığı alanı doldurarak yürüttükleri yardımlaşma-dayanışma çalışmalarına ilişkin yer yer abartılı değerlendirmelerine, bunun yol açabileceği kimi yanılsamalara karşı ideolojik-politik mücadele yürütmek gerekmektedir.
Ancak kendi adımıza da şu noktanın altını kalınca çizmemiz gerekir: Özellikle böylesi kriz dönemlerinin olağanüstü koşullarında politik-pratik reflekslerimizin çok daha hızlı ve etkin biçimde harekete geçirilmesi büyük bir önem taşımaktadır. Anı hızla kavramak ve beklemeksizin harekete geçmek temel yönelimimiz olabilmelidir. Ne yazık ki yaşanan depremlerde anın gerektirdiği müdahaleyi ve pratik çabayı ortaya koymada belli bir zorlanma ve “tutukluk” yaşanabildi. Sonrasında belli bir toparlanma yaşansa bile, bu açıdan mevcut tablomuzun sorgulanması, gerekli derslerin ve sonuçların çıkartılması görevi önümüzde duruyor.
1 Mayıs ve seçimler
Önümüzde 1 Mayıs gündemini ve seçimleri kapsayan hareketli ve yoğun bir dönem uzanmaktadır. Bu dönem aynı zamanda sınıf ve kitle hareketinin canlandığı bir dönem olacaktır. Seçimlerle birlikte politik yaşamın ve mücadelenin keskinleşeceği, çatışmanın daha da sertleşeceği bir sürece evrilecektir. Bu dönem aynı zamanda kitlelerin politikleşmeye daha açık ve duyarlı hale geldiği bir atmosferin oluşmasını sağlayacaktır. İşte böyle bir dönemde, kendi bağımsız devrimci sınıf çizgimizi ve programımızı en geniş işçi ve emekçilere taşımak, devrimci şiar ve talepleri yükseltmek öncelikli hedeflerimizden biri olacaktır.
Bir dizi gelişmenin iç içe geçerek karmaşık hale geldiği böyle bir dönemde, rutin ve alışılagelen çalışma tarzıyla hareket etmenin edilgenliğe yol açacağı açık olmalıdır. Bu nedenle bu süreçlere daha etkin, enerjik ve inisiyatifli bir müdahale sorumluluğu önümüzde durmaktadır. Dönemin ortaya çıkardığı tüm imkan ve zeminleri etkin bir biçimde kullanmalı, sınıf ve kitle çalışmamızı her açıdan geliştirmenin ve yaratıcı yol, yöntem ve araçları kullanarak mevcut darlığımızı kırmanın bir manivelasına dönüştürebilmeliyiz.
Deprem yıkımının yarattığı tahribata karşı duyarlılıkları artan işçi ve emekçilerin gerici-faşist iktidardan hesap sormasını hedefleyen bir faaliyeti örgütlemek, depremden etkilenen emekçilerin konut, beslenme, su, sağlık, eğitim vb. yaşamsal taleplerini eksen alan bir politik ajitasyonu-propaganda ve teşhir faaliyetini çok yönlü olarak yükseltmek günün güncel sorumluluklardan biridir.
Bu sorumluluğu omuzlayan devrimci-ilerici güçler ve diğer toplumsal mücadele dinamikleri sermaye iktidarının tırmanan faşist baskı, terör ve yasaklarına direnirken, öte yandan işçi sınıfı, emekçiler, gençler ve kadınlar içinde büyüyen öfke ve tepki ile birlikte dayanışma ruhu güçlenmektedir. Bu direnme ve dayanışma ruhunu politik mücadeleye dönüştürmek için hazırlıklarımızı hızlandırmalıyız.
Yüklenilmesi gereken halkalardan biri, deprem bölgesindeki emekçilerin temel taleplerini ve genel planda hesap sorma çizgisini esas alan politik mücadeledir. Depremle birlikte açığa çıkan toplumsal duyarlılığı sermaye düzenini hedef alan toplumsal bir mücadeleye doğru büyütmek ancak böylece mümkün olabilecektir.
İçine bulunduğumuz bahar ve seçim sürecini işçi sınıf ve emekçi kitleleri sermaye düzeni ile hesaplaşılacak bir mücadele zeminine dönüştürmek için tam bir seferberlik içine girebilmeliyiz.
1 Mayıs’a çok yönlü hazırlık
1 Mayıs’ı seçimlerin ön günlerinde karşılayacağız. Seçimlere parlamento/sandık eksenli yaklaşan siyasal hareketler, sendikalar ve demokratik kitle örgütlerinin 1 Mayıs’ı seçim arenasına dönüştürecekleri açıktır. Yaşanan gelişmeler, 1 Mayıs'ta işçi sınıfı ve emekçilerin sermaye sınıfı ve düzeninin karşısına kendi program ve talepleriyle çıkarılmasının, tarihsel ve sınıfsal özüne uygun güçlü bir 1 Mayıs’ın örgütlenmesinin öneminin bir kat daha arttığını gösteriyor. Bu yaklaşımı başta komünistler olmak üzere sınırlı bir çevre ortaya koyacaktır. Mümkün olan her yerde ve her müdahalemizde bu yaklaşımı güçlendirme ve örgütleme sorumluluğu bizlerin omuzlarındadır. 1 Mayıs hazırlıklarımızı “sınıfa karşı sınıf” eksenine oturtmak için tüm olanaklarımızı zorlayan, yeni olanaklar yaratan bir bakış ve pratikle hareket etmeliyiz.
Kuşkusuz komünistler önümüzdeki her gündemi seçimlerle iç içe ele alacaklardır. Burjuva partilerin ve reformist solun “iktidarı göndereceğiz” söylemlerinden farklı olarak, partimiz bir sınıfın karşısına başka bir sınıfı çıkarma iddiası ve hedefiyle hareket edecektir. 1 Mayıs ve seçim çalışmalarımız sermaye düzenini, her türlü burjuva kliği ve düzen içi restorasyon çabalarını hedef alan bir hatta yürütülecektir. İşçi sınıfı ve emekçilere gerçek çözümün yolunu gösteren ve mücadeleyi büyütmeye çağıran bir eksene oturacaktır.
Seçimlerle iç içe geçmiş 1 Mayıs süreci, devrimci ve reformist yaklaşımlar arasındaki farkı daha görünür kılacaktır. İçinden geçtiğimiz süreçte ileri kesimlerde hakim olan “göndereceğiz” yaklaşımının 1 Mayıs hazırlıklarında bizi zorlayacağı açıktır. Bunlara takılmadan, devrimci çizgi ve yaklaşımımızı, toplam bahar dönemi çalışmamızda olduğu gibi 1 Mayıs sürecinde de etkin biçimde örgütlemekle yükümlüyüz. Sürecin kısa vadeli zorlayıcı yanlarına takılmadan, orta ve uzun vadede işçi sınıfı ve emekçilerin bilinç, eylem ve örgütlenme kapasitesini açığa çıkaran, devrimci, kararlı ve sistemli bir çabayı örgütleme görevi omuzlarımızdadır.
Bir bütün olarak seçimleri de kapsayan bahar döneminde, “Haramilerin saltanatını yıkacağız!” şiarı öne çıkaracağımız temel şiarlardan biri olacaktır. 1 Mayıs’ta, seçimlerde ve diğer gündemlerde üst şiar olarak çalışmalarımızın eksenini oluşturacaktır. 1 Mayıs sürecinde de bu temayla birlikte değişik şiarlar ve sınıfın temel talepleri öne çıkarılarak, “Sınıfa karşı sınıf!” tutumunu geliştirmek ve “Düzene karşı devrim!” çizgisini örgütlemek çabası esas alınacaktır. Bu, burjuva muhalefetin ve reformist solun yaydığı sahte hayallere karşı sınıf eksenli devrimci çizgi ve tutumu örgütlemek, her olanağı, her yol, yöntem ve aracı da buna göre değerlendirmek demektir.
Yerel ve merkezi araçlarımız bu gözle ele alınıp değerlendirilmelidir. Bunu başarmak, sözümüzü güçlendireceği gibi, devrimci tutum ve şiarları bütünlüklü biçimde en geniş kesimlere taşımanın, güçlü bir etkileşim ve bütünlüklü bir görüntü oluşturmanın olanaklarını yaratacaktır. Devrimci siyasal çalışmamızda söz, eylem, şiar bütünlüğünü sağlamak, içinden geçtiğimiz döneme müdahale etmenin, farklı eğilimler karşısında sözümüzü güçlü söylemenin bir gereğidir. Yoldaşlarımız, tutumumuzu ve bunu ortaya koyan şiarlarımızı etkin ve güçlü biçimde yerel alanlara ve diğer çalışma araçlarımıza uyarlayarak hayata geçirme sorumluluğu ile karşı karşıyadır.
1 Mayıs günü de devrimci sınıf tutumunu daha güçlü ortaya koymamız ve etki alanımızı genişletmemiz açısından fazlasıyla önemlidir. Bunun bir boyutu öne çıkardığımız şiarları güçlü biçimde yansıtacak, alanda kullanacağımız araç ve gereçleri görünür kılacak planlamalar yapmaktadır. Bir diğer boyutunu ise güçlü bir katılım oluşturacaktır. Niteliği öne çıkaran fakat alan katılımını da artıracak olan her türlü yol ve yönetimi devreye sokan bir çaba bizleri beklemektedir.
Burada hareket noktamız, çevremizdeki tüm güçleri etkin bir biçimde seferber etmek olmalıdır. 1 Mayıs günü sadece kortejlerimize katılmak sınırında davranan kişi ve grupları da ön sürecin parçası yapacak adımlar atmak, hazırlık grupları üzerinden harekete geçirmek, kitle katılımını artırma çabalarımızı daha geniş bir kesime yaymamızı sağlayacaktır. Bu adımların kendi öz deneyimlerimiz üzerinden nasıl sonuçlar açığa çıkardığını biliyoruz. Şimdi daha güçlüsünü hayata geçirmekle yüz yüzeyiz.
Tüm çalışma alanlarımızda 1 Mayıs faaliyetini, merkezi tutum ve yaklaşımımızla uyumlu, niteliği ve niceliği artıracak bir eksende ve yaratıcı yol ve yöntemleri de devreye sokarak planlamalı ve hayata geçirmeliyiz. Kuşkusuz bizim için 1 Mayıs çalışması sadece katılımı artırmak eksenli bir çalışma değildir. Fakat kitlesel katılımın ve siyasal tutumuzu ortaya koymanın geniş kesimler üzerindeki etkisini sayısız deneyim üzerinden biliyoruz.
Yerel parti örgütlerimizin, çalışma gruplarının ve tüm yoldaşlarımızın önünde, sınıfsal ve tarihsel özüne uygun 1 Mayıslar yaratma mücadelesinde her alanda seferber olma görev ve sorumluluğu duruyor.
(TKİP Merkez Yayın Organı, EKİM, Nisan 2023 tarihli 328. sayısı...
www.tkip.org‘dan alınmıştır...)