Suriye’ye kara harekatı: Hesaplar ve ihtimaller

Arap basınında yorumlar, Erdoğan yönetiminin iç politikadaki ihtiyaçları, dış politikada Rusya’nın çekildiği alanları doldurma hesapları ve Kürtlerin zor durumda bırakıldığı noktalarında yoğunlaşıyor.

  • Çeviri
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 05 Aralık 2022
  • 15:30

Türkiye’nin, Suriye’nin kuzeyine başlattığı hava saldırısı sonrasında kara harekatıyla ilgili yürütülen tartışma ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suriye Devlet Başkanı Esad ile görüşme üzerine yaptığı açıklamalar geçtiğimiz hafta Arap dünyasının en önde tartışılan konularından biri oldu.  Bilindiği üzere geçtiğimiz kasım ayının ortalarında Taksim’de gerçekleşen bombalı terör saldırısından direk YPG sorumlu tutulmuş ve Suriye’ye gerçekleştirilen ve gerçekleşmesi muhtemel operasyonların gerekçesi olarak gösterilmişti.

Suriye krizi başladığında özellikle Batı bloku ile Rusya ve onların bölgedeki müttefikleri arasında yaşananlar, bir “vekalet savaşı” olarak nitelendirilmişti. Çünkü savaş iki güç arasında Ortadoğu’da destekledikleri ülkeler ve güçler arasında Suriye sahasında devam ediyordu. Ancak önce Rusya’nın ve sonra ABD’nin Suriye’ye askeri güç göndermesi; devamında ise İran’a bağlı milislerin önemli bir varlık olarak sürecin bir parçası olması ve akabinde Türkiye’nin Suriye’ye gerçekleştirdiği operasyonlarla ciddi bir alanı kontrol etmesi, meselenin çözümünün daha da karmaşık bir hal almasına sebebiyet verdi. İşte böylesi bir ortamda Türkiye’nin yeniden bir kara operasyonu yapma isteği ve buna karşılık ilgili aktörlerin aldıkları tavırlara yönelik Arap basınında yer alan değerlendirmelere bakabiliriz.

1. Operasyonun önceliği içeriye yönelik

Basında yer alan ilk dikkat çeken nokta Türkiye’nin olası harekatının dışarıdan çok içe yönelik olduğu vurgusu yapılmasıydı. Suriyeli Yazar Bekir Sıtki “İç siyasi hesaplarda Türk kara işgalinin olasılıkları” başlığı ile al Kuds al Arabi’de yayınlanan makalesinde yaklaşan seçimler ile kara operasyonu arasındaki ilişkiye dikkat çekti. Sıtki, Türkiye’nin benzer operasyonlara hazırlanmak için atmosferi “ısıtma” yöntemini artık bilindiğini ifade etti. Bu yöntemin Suriye başta olmak üzere Rusya ve ABD başta olmak üzere uluslararası aktörlerin bir nevi nabzını tutup onlara göre hareket etme esasına dayandığını belirtti. Başka faktörler hariç askeri harekatın yapılması ya da yapılmamasının iktidarın popülaritesini kazanma amacına bağlı olduğunu vurguladı. 

Ancak Türkiye’nin dışarıya yönelik de hesapları mevcut ve bunlardan önde geleni Rusya’nın boşalttığı alanı doldurmak. Al Arab gazetesi manşetten verdiği “Türkiye, Rusya’nın Ortadoğu’daki geri çekilmesinin boşluklarını değerlendiriyor” başlıklı analizde Moskova’nın yalnızca Suriye’de değil, bölgede de önemli bir oyuncu olarak kendisi için çizdiği imajı baltalayabilecek bir Türk saldırısından endişe duyduğu yorumuna yer aldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin arasındaki güçlü ilişkinin, onu Rusya’nın Ukrayna ile tam meşguliyetinden yararlanmaya çalışmaktan alıkoymadığını yazdı. Gazete; “Sadece Suriye’de değil, Libya ve Cezayir gibi diğer bölgelerde de Moskova’nın etkisinin azalmasının bıraktığı boşlukları doldurma amacında” ifadesine yer verdi.

Haberde, “Gözlemciler, Moskova’nın şu anda Kürtlerin içinde bulunduğu kötü durumu pek umursamadığını, ancak Türk saldırısının askeri mevzilerinin zayıflığını ortaya çıkarabileceğinden endişe duyduğunu söylüyor. Özellikle Rusya’nın ABD’nin rolünün kademeli olarak azaltılmasının bıraktığı boşluğu doldurmada dikkate değer bir başarı sağladığına dair okuma ve analizlerden sonra, yalnızca Suriye’de değil, bölgede de büyük bir oyuncu olarak çizdiği imaja zarar veriyor. Ancak Rusya’nın Ukrayna’yla meşgul olmasından dolayı bıraktığı boşlukta Türkiye de aynı rolü oynuyor gibi görünüyor” ifadeleri kullanıldı.

2. SDG’nin zor seçimi

Yapılması muhtemel harekatın muhatabı olan SDG (Suriye Demokratik Güçleri) ise aktörlerin manevraları karşısında sıkışmış durumda. Emin al Asi manşette yer haber analizinde SDG’nin Ankara’nın talep ettiği gibi Tel Rıfat, Menbiç ve Ayn el Arap (Kobani) bölgelerini rejime teslim ederse, güç kartlarının çoğunu kaybedecek. Belki de bu adımın, kuzeydoğu Suriye’nin tamamının rejime teslim edilmesi ve ardından Suriye’deki askeri ve siyasi çatışmanın tüm denklemlerinden tamamen çıkılmasının başlangıcı olabileceği değerlendirmesine yer verdi.

SDG’nin durumunu zorlaştıran önemli bir nokta ise Rusya ve ABD’nin aldığı tutum. Suriye’de yayımlanan el Vatan gazetesi, Moskova’nın SDG’ye 30 kilometrelik ciddi bir geri çekilme teklifinde bulunduğunu ve rejim güçlerinin bu bölgelere girmesini ve bunların sınırlar boyunca konuşlandırması önerisinde bulunduğunu yazdı. Fırat Nehri’nin doğusunda yer alan Ayn al Arab (Kobani), Afrin’in Türkiye destekli Suriyeli muhalif grupların eline geçmesinden sonra, Suriye’de Kürt nüfusa sahip en belirgin bölge olarak kabul ediliyor. Türkiye’nin bu bölgeyi kontrol etmesi durumunda SDG, büyük bir güç kaybına uğramış olacak. Diğer yandan al Kuds al Arabi gazetesinde IŞİD’e karşı mücadelede sürecinden bu yana desteğini gördüğü ABD’nin uzmanlarını hedef gösterilen bölgelerden çekmesi ve SDG ile yapılan ortak sınır devriyelerin azaltılmasının Türkiye’ye zımni olarak yeşil ışık yakılması olarak değerlendirdi.

3. Rusya ve ABD: Hem evet hem hayır 

Her ne kadar operasyona karşı yeterince sert ifadelerle Türkiye’ye karşı net mesajlar verilmemesini “zımni” izin olarak değerlendiren yorumlar yer alsa da Muhammed Nureddin aynı fikirde değil. Türkiye uzmanı olarak tanınan Lübnanlı Akademisyen Nureddin coğrafyanın siyasete etkisini de değerlendirdiği makalesinde, “Sürecin ertelenmesi, başta ABD ve Rusya’nın bu sürece itirazı olmak üzere, nedenleri konusunda soru işaretleri uyandırıyor. ABD, Fırat’ın doğusundaki Kürt savunma güçleriyle ortaklığını bozmak istemiyor. Rusya ve müttefikleri de Türkiye’nin Tel Rıfat, Menbiç ve Kobani’yi işgal etmesi durumunda tekrar Halep’in kuzey kapılarında durmasını istemiyor” cümlelerine yer verdi.

Al Arab’ta yer alan başka bir değerlendirmede Putin’in tüm odak noktasının, yalnızca askeri yön ve gelişmeler değil, aynı zamanda ekonomik yansımaları nedeniyle Ukrayna olduğuna ve bu savaşın Suriye’deki gelişmelere etki ettiğine dikkat çekildi.

Suriye’deki Türk operasyonu: Bir şey değişti mi?

Al Kuds al Arabi
Başyazı

Türkiye’nin yakın zamanda sınırdaki ordunun yanı sıra kuzey Suriye’de kendisine bağlı Suriyeli grupların askeri yığınak yaptığı bu dönemde , Ankara’nın Suriye sınır bölgesini karadan işgal etmeye hazırlandığı önceki dönemlerden farklı siyasi gelişmelere tanık olduk.

Bu siyasi gelişmelerin ilki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile bir dizi hükümet ve muhalefet yetkilisinin Suriye rejimi ile yakınlaşma olasılığının önünü açan açıklamalar. Rusya boyutu ise Cumhurbaşkanı Beşar Esad ile bir görüşme olasılığı da dahil olmak üzere, Ankara’nın ordusunun PKK tarafından kontrol edilen bölgelere girmesine ve bu bölgelerin rejime teslim edilmesine izin veren bir ön anlaşma yapılmasıyla temsil edildi.

ABD’nin Türkiye konusundaki tutumu, Kürt hareketlerini suçlandığı İstanbul’daki terör saldırısının ardından bir tür yakınlaşmaya tanık oldu. Bu yakınlaşma, geçen ayın ortasında Endonezya’da yapılan G20 zirvesinde Başkan Joe Biden ile Türk mevkiidaşı Erdoğan arasında kapalı bir görüşmeyle başladı.

Ankara’nın söz konusu askeri operasyonu gerçekleştirme niyetini açıklamasının ardından, Türkiye’yi işgalden geri adım atmaya çağıran yumuşak Amerikan açıklamaları ortaya çıktı. Bu açıklama ABD Savunma Bakanlığının geçen salı günü askerlerinin kuzeydeki Kürt unsurlarla yaptığı devriye sayısını azaltacağını açıklamasının yanı sıra, Amerikalı diplomatların Özerk Yönetim bölgelerinden çekilmesine denk geldi. Bunlar, Ankara’nın olumlu olarak anladığı, zımni onay, görmezden gelme veya Türk öfkesini kabul etme işaretleridir. Bunun ardından Almanya ve Fransa’dan Avrupa pozisyonları ortaya çıktı ve Ankara’yı saldırıyı durdurmaya çağırdı.

Kürtler, Amerika’nın kararsız tutumunu eleştirdi, “Uluslararası koalisyon” ile iş birliğini durdurdu, yine Suriye rejiminden bölgelerini korumasını talep etti ve defalarca yaptığı gibi Moskova’ya arabuluculuk çağrısında bulundu.

Ardından Rus askeri kuvvetleri sınırda yer alan Kobani şehri çevresinin yanı sıra Halep vilayetindeki bölgelere yöneldi. Suriye Gözlemevi’ne göre, 48 saat içinde bölgede helikopter eşliğinde devriye gezildi.  Amerika liderliğindeki “Uluslararası Koalisyona” ait 240 TIR; toplar, ağır makineli tüfekler, askeri teçhizat ve mühimmat yüklü olarak El Velid sınır kapısından gelerek kuzey ve doğu Suriye’ye girdi. Washington, Savunma Bakanı Lloyd Austin aracılığıyla, Suriye’deki herhangi bir yeni Türk askeri operasyonuna “güçlü muhalefetini” ifade etti.

Türkiye Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın, “Ülkesinin Suriye’de başlatabileceği” yeni bir askeri harekat konusunda Amerika’yı anlayış göstermeye çağıran açıklamaları, Türk harekatının ABD’nin açık onayı olmadan gerçekleşemeyeceğini gösteriyor. ABD Savunma Bakanı’nın açıklamalarına gelince, Pentagon’un Suriye konusunda, şu anki en büyük önceliği olan Ukrayna’da Türkiye’nin iş birliğine güvenen diplomatik kurumlardan daha katı bir tavır benimsediğinin olası bir göstergesi.

Moskova, Özyönetim bölgelerinin Amerikalıların ve onların Kürt müttefikleri tarafından denetlenmesi denetimini, Türkiye’nin Suriye’deki askeri nüfuzunu genişletmesine tercih ediyor. Suriye rejiminin de yararına olacak şekilde Amerikalıları Ankara üzerinden vurma yaklaşımında.

Ankara ve Şam ile uzlaşma önceliği

Muhammed NUREDDİN
al Halic

Coğrafya, uluslararası çatışmalarda önemli bir rol oynar. Siyaset biliminde coğrafi yakınlığın önemi  takdir edilmektedir.

Bunun açık bir örneği, Türkiye’nin iki kıta arasındaki coğrafi yeri ve dörtten fazla hassas bölge arasındaki konumudur. Bunlar: Balkanlar, Ortadoğu ve Doğu Akdeniz, Kuzey Afrika, Karadeniz bölgesi ve Kafkasya/Orta Asya’dır. Ancak siyaset ve coğrafya ilişkisinde en net ve etkili örnek Suriye.

Türkiye coğrafi olarak kendisine yakın olmayan Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi uzak ülkelerle politikalarını düzeltebilir veya değiştirebilirdi. Ancak Akdeniz üzerinden Mısır ile coğrafi temas, iki ülke arasındaki sorunların çözümünü daha da karmaşık hale getiriyor. Aynı durum Türkiye’nin İsrail ile ilişkileri için de geçerli. Ancak Suriye ve ardından Irak meselesi de acil, kolay veya kısa vadeli çözüm bulunması zor konulardan biri haline geliyor.

Türkiye yavaş yavaş Suudi Arabistan, BAE, İsrail ve son olarak da Mısır ile uzlaşmalara ve tokalaşmalara girdi. Ancak Şam ve Ankara arasında uzlaşma hazırlıklarını yansıtan pozisyonlar, bu tür girişimleri yavaşlatan ve zaman alan unsurlarla çatışıyor. Aynı zamanda diğer karmaşık hususları da içeriyor.

Diğer ülkelerle olan ilişkilerinin aksine Türkiye, Suriye ile 911 kilometreden az olmayan bir kara komşusu konumunda. Türkiye, Suriye savaşında, her türlü destekle muhalefetin yanında yer almaktan doğrudan Türk askeri müdahalesine ve ister Fırat’ın batısı ister doğusunda olsun Suriye’nin kuzeyindeki geniş bölgelerin kontrolüne kadar uzanan bir yelpazede merkezi bir rol oynadı. Son on yılda, dört milyondan fazla Suriyeli mülteci Türkiye’ye aktı. İdlib’de Ankara komutasında on binlerce silahlı adam bulunuyor. Türkiye; Fırat’ın kuzeydoğusunda bulunan yetmiş binden fazla savaşçı olduğu tahmin edilen Kürt Savunma Güçlerini hâlâ ulusal güvenliğine yönelik bir tehdit olarak görüyor.

Bu dört faktör ve diğerleri, iki ülke arasındaki mevcut sorunlara çözüm bulmayı zorlaştırmakta ve uzun bir zaman gerektirmektedir. Bununla birlikte, iki ülke arasındaki ilişkilerde daha az önemli ve zor olmayan faktörler de var: O da Suriye’de iki süper gücün, ABD ve Rusya’nın varlığı. Ukrayna’da Moskova ile Washington arasındaki çatışmanın ışığında, Suriye’nin birçok sorununa çözüm bulmak daha da zor görünüyor.

ABD-Rusya’nın göz yumması, Türk ordusunun Suriye’nin kuzeyinde ve Irak’ta PKK ve ona bağlı grupların mevzilerine hava saldırıları düzenlemesine izin verdi. Ancak Ankara, otuz kilometre derinlikte Kürt savaşçıların halen bulunduğu bölgeleri işgal etmek için kara harekatını gerçekleştirmek istiyor.

Ancak sürecin ertelenmesi, başta ABD ve Rusya’nın bu sürece itirazı olmak üzere, nedenleri konusunda soru işaretleri uyandırıyor. ABD, Fırat’ın doğusundaki Kürt koruma güçleriyle ortaklığını bozmak istemiyor. Rusya ve müttefikleri, Türkiye’nin Tel Rıfat, Menbiç ve Kobani’yi işgal etmesi durumunda tekrar Halep’in kuzey kapılarında durmasını istemiyor.

Şu anda çok sayıda Türk uzman ve diplomat, Türkiye’nin Suriye ve bölgeye yönelik politikasının sonucu ve Ankara ile Şam arasındaki anlaşmazlığın sürmesinin iki ülkenin ulusal çıkarlarına yönelik tehlikeleri hakkında görüş bildiriyor.

Bu nedenle, Türkiye ile nispeten uzak ülkeler arasında gereğinden fazla uzlaşma varsa, o zaman coğrafi olarak komşu Suriye sorunu her iki ülke için de bir ölüm kalım meselesidir. Bu nedenle bu tür bir uzlaşmanın olması Ankara için diğer tüm uzlaşmalarından mutlak bir öncelik olması gerekmektedir. Müzakerelerin konunun özüne inmesi ve önümüzdeki bahar Türkiye’de yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinin arifesinde iç siyasetteki istihdamından uzaklaşması gerekmektedir.

Türk askeri operasyonu: SDG zor seçimlerle karşı karşıya

Emin el Asi
al Araby el Cedid

Al Araby al Cedid Türk diplomatik kaynaklarından Türk kara harekâtının birkaç gün içinde başlayacağını, başlangıçta Tel Rıfat’ı içerecek şekilde aşamalı olarak devam edeceği bilgisini aldı. Operasyon sonraki aşamalar Halep’in kuzeydoğusundaki Kobani ve Menbiç’i içerecek. Suriye güçlerinin mutabakatlar tamamlandıktan sonra Tel Rıfat’tan çekilmesi bekleniyor.

Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ise yine zor seçimlerle karşı karşıya. Ankara’nın talep ettiği gibi Tel Rıfat, Menbiç ve Ayn el Arap bölgelerini rejime teslim ederse, güç kartlarının çoğunu kaybedecek. Belki de bu adım, kuzeydoğu Suriye’nin tamamının rejime teslim edilmesi ve ardından Suriye’deki askeri ve siyasi çatışmanın tüm denklemlerinden tamamen çıkılmasının başlangıcı olarak görülüyor.

Suriye rejimine bağlı el Vatan gazetesinin, Moskova’nın SDG’ye 30 kilometrelik ciddi bir geri çekilme teklifinde bulunduğunu ve rejim güçlerinin bu bölgelere girmesini ve bunların sınırlar boyunca konuşlandırması önerisinde bulunduğunu yazdı. Süreci takip eden kaynakların aktardığına göre, görüşme, olası bir Türk kara askeri operasyonu öncesinde Rus arabulucusu aracılığıyla SDG’ye son bir Türk mesajı olarak kabul edilebileceği ifade ediliyor.

Fırat Nehri’nin doğusunda yer alan Kobani, Afrin’in Türkiye destekli Suriyeli muhalif grupların eline geçmesinden sonra, Suriye’de Kürt nüfusa sahip en belirgin bölge olarak kabul ediliyor. Bu nedenle SDG’nin, Afrin’de (2018) olduğu gibi muhalif gruplara karşısında savaşta kaybetmediği sürece bu bölgeyi herhangi bir partiye teslim etmeyi reddetmesi bekleniyor.

Suriye Demokratik Konseyi’nin Eş Başkanı Riyad Darar, al Araby al Cedid’e şunları söyledi: “Türkiye’deki dalgalanmaların nereye gittiğini kimse bilmiyor. Suriyelilerin dayanak olarak güvendiği Suriye rejiminin bu azılı düşmanı Türkiye, şimdi her şeyi bu rejime teslim etmek istiyor” dedi. Dirar, “Biz rejimle iş birlikçi olarak yaftalanıyoruz ve bu Türk tarafının bize yönelik suçlamasıydı. Peki bugün neden her şeyi bu rejime teslim etmemizi istiyor?”

SDk Eş Başkanı, “Rejimle birkaç kez Suriye çözümüne ulaşmaya çalıştık” dedi ve ekledi, “Suriye barışı ve siyasi çözüm istiyoruz, Türk tarafı buna engel oluyor”

Kuzeydoğu Suriye’deki Özerk Yönetim’in “Suriyelilerin kanı ve fedakarlıkları uğruna bir başarı elde etmek için tüm Kuzey Suriye’yi birleştirmek için önce Türk tarafıyla anlaşma kapısını açmaya hazır olduğunu” vurguladı. Ancak, “Kürt fobisi, Türk tarafının Suriye’nin kuzey ve kuzeydoğusundaki meselenin gerçekliğini görmesine engel olduğuna” inanıyordu.

Evrensel / 05.12.22