Rusya’dan haber seçkimizde bu hafta tamamen farklı konular var. Sol-yurtsever güçlere yakın Zavtra, küreselleşmenin Suriye’de durdurulduğunu, Donbass’ta ise Batı’nın küreselleşme sürecinin tersine çevrildiğini ileri sürüyor. Antifaşist, nüfuzlu ve iktidar çevrelerine yakın antikomünist siyaset bilimci Sergey Karaganov’un New York Times ile yaptığı mülakatın çevirisini yayımlamış. Geniş bir özeti de bu haftanın seçkisinde. RİA’nın önemli yorumcularından Pyotr Akopov, Rusya’da milli ayrılıkçılığın tetiklenmesi girişimlerini yazmış. Vestnik Kavkaza, Rusya ve Türkiye arasında dış ticaret hacminde muazzam artışa dikkat çekiyor. Resmi olarak “yabancı acentası” sayılan Rosbalt ise Avrupa’da enerji krizi değil felaketi olduğunu yazıyor.
'Küreselleşme Suriye’de durduruldu, Donbass’ta tersine çevriliyor'
Birkaç on yıldır süren Rus kış uykusu nihayet tamamlandı ve Rusya’nın tarihe geri dönüşü Donbass’ta başladı. Her şeyin gündelik bir düzenle ve çok hızlı gerçekleştiği, Putin Rusya’sının sıradan siyasi gerçekliğine ustaca nakşedilen Kırım’da bile değil, Rusların uygar Batı ile ciddi bir kapışmaya girişmek zorunda kaldıkları Donbass’ta.
Uygarlıklar çatışmasının tetiği Donbass oldu. Kremlin’deki Dehşet Partisi sekiz yıl boyunca bu süreci sabote etti, eylemlerini (bugün görmekte olduğumuz gibi) bu kaçınılmaz uygarlık çatışmasından kaçınmaya yönelik medya stratejisiyle tahkim ederek başkanın beynini sulandırdı. Bütün bunlar, iktidarın tepesindeki refahlarını uzatmak içindi. ...
Sekiz zorlu yıl. Bu tarihi kesitin bedeli, o yenilgi ve kepazelik yıllarında Donbass’ta karşılık verilmeyen ateşlerle ölen binlerce kurban. Oysa şimdi çok daha sert bir savaş, NATO danışmanlarının eğittiği Ukrayna zulüm birliklerinin çılgın direnişi, yeni kurbanlar; bu defa aralarında, çok daha zorlu şartlarda önlerine konan görevi yerine getirmek zorunda kalmış profesyonel Rusya askeri personeli de var. Oysa 2014’te post-Sovyet Ukrayna’sında ordu yoktu; olan da dövüşmeden, araçlarını ve silahlarını, altlarında Nivalarla tank bölüklerinin önlerinde set oluşturan sivillerin hücumları altında bırakarak teslim oluyordu. ...
Ama, denildiği gibi, her şerde bir hayır vardır. Artık Batı’ya dair hiçbir ilüzyon kalmadı. Donbass, küreselleşmenin Doğu’ya yayılmasının sınırı, ABD’nin dünyaya kendi şahsi nüfuz alanı olarak baktığı tek kutuplu dönemle yeni, tek değil birkaç uygarlığın birden uzlaşma temelinde insanlığın kaderini tayin edeceği çok kutuplu dünya arasında geçiş hattı oldu.
Küreselleşme ilkin Suriye kumlarında durduruldu. Rusya başkanının serçeparmağını kıpırdatıp Suriye’ye Rusya hava kuvvetlerini göndermesi yetti; “kaçınılmaz” küreselleşmenin tekeri durdu ve daha da hareket edemedi. “Objektif bir süreç olarak” küreselleşme (öyle diyorlardı) orada gömüldü.
Donbass’ta ise tersine bir süreç başladı: Amerikan küreselleşmesinin yerini almaya yönelik yeni, çok kutuplu bir dünyanın inşası. Batı karşısındaki mukaddes dehşet orada yerle bir edildi. Putin özel askeri operasyonu, Batı’da yükselen cehennem ulumalarına aldırış etmeden, gündelik bir iş yapıyormuş gibi başlattı. ...
Gözlerimizin önünde bir Batı karşıtı koalisyon oluşuyor ve Batı’nın insanlık ailesinde ancak bir azınlık olduğu gitgide daha çok açığa çıkıyor; hatta bu azınlığın içinde bile çoğunluk batı elitlerinin liberal-küreselleşmeci deneylerine karşı; azınlık, kendi içinde de azınlık. ... (V. Korovin / Zavtra, 29 Temmuz)
'Adil ve istikrarlı bir dünya mücadelesi'
Bu çatışma Ukrayna ile ilişkili değil. Ukrayna yurttaşlarını batı elitinin sarsılan egemenliğini korumak için canlı top mermisi olarak kullanıyorlar. Bu savaş Rusya için sadece kendi elitini değil bizatihi devleti koruma çabası. Rusya, kaybedemez. Bu yüzden Rusya, umarım ki büyük bir şiddete başvurmak zaruretinde kalmaksızın kazanacaktır. ...
Rusya ile Batı arasındaki ilişkiler 15 yıldır kötüleşmekte. Son aylarda tam bir çöküş yaşadı ve kaybedecek bir şey kalmadı. ...
Gelişmelerin siyasi, iktisadi ve moral vektörünü dikkate aldığımızda Batı’dan ne kadar uzak olursak o kadar iyi. En azından önümüzdeki 10-20 yıl boyunca. Bundan sonra her şeyin yerli yerine oturacağını, elitlerin kısmen değişeceğini, ilişkileri düzeltebileceğimizi ummak isterim. Dünyanın Batı daralırken esas itibariyle doğru bir istikamette gelişen, genişleyen ve özgürleşen geri kalan kısmından kendimizi intihar kabilinden tecrit etmeye niyetli değiliz. Açık bir cepheleşmeye gitmenin doğru olup olmadığının hükmünü tarih verecek. Belki de bu kararı daha önce almak gerekti. Ama Covid-19 yüzünden ertelemek gerekti. ...
Eğer Rusya gururlu ve egemen bir devlet olarak kalmaya devam etmek ve kalkınmak istiyorsa geleceğin dünya düzenindeki yeri için mücadele etmek zorunda. Bu, adil ve istikrarlı bir dünya mücadelesi. Ama zafere kayıpsız erişilmez. On binlerce bilişim uzmanının daha iyi bir hayat arayışıyla ülkeden ayrılmaya karar vermesinden ötürü üzgünüm. ... Umarım kimileri döner. Batı’da Rus kültürünün ve genelde Rusya ile ilgili her şeyin iptali yaşanıyor. Bu, kendi tarihini, kültürünü ve Hristiyan moral değerlerini iptal etmekten farksız. ...
Zafer, hareketli bir hedef. Asgari olarak Donbass’ı Kiev rejiminden kurtarmak demek, bu da son aşamasında; sonra Ukrayna’nın güney ve doğu kısımları gelecek. Rusya’nın bir sonraki hedefi de muhtemelen Kiev’in kontrolü altında kalan toprakların tarafsızlığı ve tam bir demilitarizasyonu olacak.
Ukrayna, ABD’nin dayattığı küresel liberal emperyalizmin hâkim olduğu eski dünya düzeninin çöküş sürecinde ve daha adil, daha özgür, çok kutuplu, çok biçimli uygarlık ve kültürün olacağı bir dünyaya ilerleyişte önemli ama küçük bir parça. Bu dünyanın merkezlerinden biri Avrasya’da kurulacak, birkaç yüzyıldır ezilmekte olan büyük uygarlıklar yeniden doğuyor. ... (Antifaşist, 23 Temmuz)
'Tek çareleri Rus evini içeriden havaya uçurmak'
Fikir yeni değil, ama Batı için günümüzdeki durumda esasen alternatifsiz: şu bitmeyen Rus meselesiyle ilgili bir şeyler yapmak lazım, stratejik hedefler koymak ve onlara doğru ilerlemek şart. Rusya olmazsa Batı için problem de olmaz. Mantıklı değil mi?
Bir nükleer gücü dışarıdan tasfiye etmek mümkün olmadığına göre konulan hedefe erişmenin Rusya halkının kendi ellerinden başka yolu yok. Kozların, neticesinde iktidara Batı yanlısı “iyi yüzlü insanların” (Rusya’yı dağıtacak veya onu bir konfederasyona çevirecek insanlar) geleceği şartlı bir renkli devrime (yani kargaşa ve iç darbeye) oynanması planı işlemedi. Oysa 1991’de SSCB’nin dağılmasından sonra “sürecin devamına” inanmayı ne çok istemişlerdi! Rusya, tersine, tarihi coğrafyasını yeniden tesis ederek toprak toplamaya başladı. Böylece kala kala son umut kaldı: “Rus evini” içeriden havaya uçurmak.
Nasıl? Milli meseleyle, yani ayrılıkçılıkla. Neyse ki 1917 ve 1991 deneyimi var: ilkinde bir süre işe yaradı, ikincisinden sonra acı meyveleri toplamaya devam ediyoruz. Üçüncü sahne son sahne olmalı; Rusya bir devlet olarak varlığını sona erdirmeli. ...
Bu çalışma devam ediyor. Dün Prag’da II. “Rusya Özgür Halkları Forumu” açılışı yapıldı. Katılımcılar ve misafirler arasında Polonya ve Ukrayna eski dışişleri bakanları, iki eski Duma üyesi (Ponomarev ve Gudkov) ile ülkemizin muhtelif halklarını (Başkırlardan Buryatlara, Çeçenlere ve Kalmıklara kadar) temsil iddiasındaki birkaç düzine çok faal göçmen var. Hem Amerikalı hem Avrupalı misafirler de olacak, zira etkinlik fiilen, ABD’de yıllık olarak ABD’nin hürriyet ve bağımsızlık mücadelesine desteğini göstermeyi amaçlayan “esir halklar haftası” etkinliğinin hemen arkasından düzenleniyor. Kimler bunlar? Tatarlar ve Çeçenler.
Hayır, sadece onlar değil; Çinlilerden Letonyalılara kadar komünist boyunduruğundan ıstırap çeken bütün halklar. Evet, bütün bunlar daha 1950’lerde söyleniyordu; ama sonra “komünizm” yerine otoriterlik ve diktatörlükten söz etmeye ve İranlılar ile Belarusları da eklemeye başladılar. Ama “Rus emperyalizmi” teması şimdilerde gene güncel; ondan sadece Ukrayna’yı değil bizatihi Rusya’yı da kurtarmak gerek. En iyi kurtarma da, bilindiği gibi, tasfiyedir. (P. Akopov / RİA, 23 Temmuz)
'Rusya-Türkiye ticaret hacmi bu yıl 60 milyar dolara ulaşabilir'
Ticaret ve iş alanında Rusya-Türkiye ilişkileri küçük bir uçak krizi istisnası dışında her zaman istikrarla gelişmiştir. Ticaret hacmi son birkaç yıldır değişmeksizin 20 milyar dolar seviyesinin üzerinde. Ama bu üst sınır değil. Putin ve Erdoğan hırslı bir hedef koydular: karşılıklı 100 milyar dolar dış ticaret hacmi.
Kimilerine bu rakam astronomik gelebilir, ama Ankara ve Moskova’nın bu kutsal hedefe tedricen yaklaştıkları bugünden fark ediliyor. Rusya-Türkiye İş Konseyi Başkanı Naki Karaaslan, 2022 itibariyle bile Rusya ile Türkiye’nin 60 milyar dolara erişebileceklerini söylüyor. ...
Ticareti artırmanın önemli bir şartı, milli para birimlerine geçmek. Karaaslan bunu destekliyor. Ruble ve TL hesapları ABD ve AB yaptırımlarının, özellikle de Rusya bankalarının SWIFT sisteminden çıkarılmasının önüne geçmeye olanak sağlayacak. Karaaslan’a göre karşılıklı ticaret en azından 5-10 yıllık uzun vadeli bir siyaset ve stratejik bir yaklaşım gerektiriyor. ...
Milli paralara geçilmesinin öneminden dışişleri bakanları da söz ediyorlar. Lavrov 8 Haziran’daki Türkiye ziyaretinde ticarette lira ve rubleye geçilmesi sürecinin ileri bir aşamada olduğunu söylemişti. Mali işbirliği de devlet başkanları seviyesinde görüşülecek. Erdoğan 5 Ağustos’ta Soçi’ye geliyor. Putin’le görüşmesi, Türkiye’nin BRICS üyeliğine hazır olduğunun açıklandığı bir ortamda gerçekleşecek. Teşkilat çerçevesinde şartlı bir döviz rezervi havuzu da var; bunun amacı, ihtiyaç duyan üye ülkelere nakit dolar varlığında problem yaşadıkları takdirde dolar kredisi açmak.
Rusya ile Türkiye arasındaki ticaret 2021’de büyümeye başladı. Rusya Federal Gümrük İdaresi verilerine göre 2021’de bir önceki yıla göre yüzde 57 artış göstererek 33 milyar dolara ulaştı. Rusya’nın ihracatı yüzde 66 artışla 26 milyar dolara, Türkiye’nin ihracatı ise yüzde 27 artışla 6,5 milyar dolara yükseldi. Rusya’nın toplam dış ticaretinde Türkiye’nin payı da yüzde 3,7’den yüzde 4,2’ye çıktı.
Ticaretin bundan sonra nasıl gideceğini zaman gösterecek. Ama 2022’in ilk yarısında hacmin şimdiden 30 milyar dolar olduğu düşünülürse yıl sonunda 50-60 milyar dolara çıkması gayet mümkün. (K. Gasanov / Vestnik Kavkaza, 28 Temmuz)
'Avrupa’da nükleer enerjiye dönüş mü?'
Avrupalılar kısa süre öncesine kadar bir enerji kriziyle karşı karşıya olduklarından yakınıyorlardı. Ama Moskova’nın, Kuzey Akım için geri gelen türbinin henüz kullanılabilir olmadığını ve bir ikincisini daha kaldırmak ve böylece gaz arzını daha da kısmak gerekeceğini açıklamasından sonra bunun bir kriz değil felaket olduğu ortaya çıktı. Batı medyasına göre Avrupa ülkeleri şimdi, Gazprom’un Kuzey Akım’dan günlük arzı 33 milyon metrekübe düşürme kararı yüzünden panik içindeler.
Biden’in, bu olaylardan kısa süre önce dile getirdiği, Rusya gazının yerini hızla Amerikan sıkıştırılmış gazının alabileceği güvencelerinin masal olduğu anlaşıldı. ...
Almanlar hayatta kalma yolları arayışında gözlerini atom enerjisine çevirdiler; oysa bu tabutun kapağına çiviyi de son kalan altı nükleer santralden üçünü daha kapatıp kalanları da yıl sonuna kadar kapatma vaadiyle kendileri çakmışlardı. ...
Alman nükleer enerjisi en iyi zamanlarda bütün elektrik ihtiyacının yüzde 30’unu karşılıyordu; bu, günümüzde Rusya’daki nükleer rönesanstan da, hatta ABD’deki oranlardan bile daha yüksekti. ...
Hükümetteki Yeşiller ve sosyal-demokratlar hâlâ karşılar, ama halk hazır: yaklaşık iki ay önceki kamuoyu yoklamasına göre Almanların yüzde 50’si nükleer santrallerin kullanılmasının uzatılmasından yana, karşı olanlar ise yüzde 35. ...
En iyi durumda olan Fransa’ydı; orada elektrik enerjisinin yüzde 70’i nükleer santrallerden sağlanıyor. Ama Fransa’da da güçlükler ortaya çıktı. Anormal sıcaklar yüzünden ırmaklar kurudu; oysa reaktörleri soğutmak için su bu ırmaklardan alınıyordu. Böylece reaktörler ısınmaya başladı. Bu son derece tehlikeli. Enerji ünitelerinin durdurulması yüzünden elektrik üretiminde yüzde 50 düşüş bekleniyor. ... (A. Yaroşinskaya / Rosbalt, 27 Temmuz)
Hazal Yalın – Gazete Duvar / 31.07.22