İsrail ile ittifak, Suriye ile normalleşme

Ortadoğu, yönelimlerin billurlaştığı gelişmelere tanıklık etti. İlki Mısır-İsrail-BAE zirvesi diğeri ise Esad'ın 11 yıl sonra ilk ziyaretini İsrail'le normalleşmenin başlatıcısı BAE'ye yapması oldu.

  • Çeviri
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 28 Mart 2022
  • 11:55

Ortadoğu, geçtiğimiz günlerde ABD, İsrail ve bölgedeki Arap müttefiklerinin yönelimlerinin billurlaştığı gelişmelere tanıklık etti. Bunlardan ilki, bizce mini bir zirve olarak da nitelendirilebilecek Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, İsrail Başbakanı Naftali Bennet ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Veliaht Prensi Şeyh Muhammed bin Zayed al Nahyan’ı bir araya getiren toplantıydı. Toplantı Mısır’ın Sina Yarımadası’nda ve Kızıldeniz kıyısında yer alan turistik bölgesi Şarm el Şeyh’te yapıldı. Bu çerçevede üzerinden atlanamayacak ikinci gelişme ise Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın 18 Mart’ta BAE’ye gerçekleştirdiği ziyaretti. Esad’ın 11 yıl sonra bir Arap ülkesine yaptığı ilk ziyaretin İsrail’le normalleşme girişiminin resmi olarak başlatıcısı olan BAE’den gelen talebin sonucu olması ayrı bir önem arz etmekteydi.

Suudi Arabistan’ın belirlediği politikaların kamuoyuna açıklandığı, en önemli yayın organlarından al Arab gazetesi, Mısırda gerçekleşen toplantıyı manşetten “Arap-İsrail ittifakının doğuşu” başlığıyla haberleştirdi. Haberde, “Mısırlı kaynaklar Arap-İsrail ittifakının; Mısır ve BAE, Fas, Ürdün, Bahreyn, Sudan ve Umman Sultanlığı’na ek olarak genişleyen barış sürecine yeni ülkelerin katılmasına yol açan gerçekçi bileşenler edindiğine dikkat çektiler” ifadeleri yer aldı.

Normalleşmeden müttefikliğe

Şüphesiz İsrail’le müttefiklik ve Suriye ile normalleşme sürecine birdenbire gelinmedi. Son birkaç yılda olanları bir hatırlayalım:

Bir Önceki ABD Başkanı Donald Trump 2018’in sonlarında; nüfuzunu arttıran bölgesel aktör İran’ın etkinliğini kırmak için 6 Körfez ülkesi, Mısır ve Ürdün’ün katılımıyla “Arap NATO’su” veya “Sünni NATO” olarak da isimlendirilen MESA (Ortadoğu Stratejik İttifakı) adıyla bir ittifak kurma girişiminde bulundu.

Trump Yönetimi, 2019 yılında İsrail-Filistin barışını sağlamak iddiasıyla “Yüzyılın Anlaşması” adını verdiği bir plan açıkladı. Bu plana göre işgal altındaki Batı Şeria’nın Yahudi yerleşim yerleri dışında kalan toprakları ile Gazze Şeridi’nde “Yeni Filistin” adı altında bir “devlet” kurulacaktı. Kudüs, her iki ülkenin (İsrail ve Filistin) başkenti olarak kabul edilecek ama İsrail’in elinde kalmaya devam edecekti. Bu plan birçok çevre tarafından “Yüzyılın İhaneti” olarak nitelendirildi.

BAE, İsrail’le gizliden devam eden görüşmeleri tamamen aleni hale getiren ve “İbrahim Mutabakatı” (Abraham Accords) anlaşmasını imzaladı ve daha sonra birçok Arap devleti bu kervana katıldı.

Bu gelişmelere paralel olarak birçok ülke, Suriye ile kopan ilişkilerini yeniden kurmaya ve üyelikten çıkarıldığı Arap Birliği’ne yeniden alınmasını tartışmaya başladı. Birlik, 16 Kasım 2011 tarihinde Suriye’nin üyeliğini askıya almıştı. Esad’ın ziyaret ettiği BAE, Suriye ile ilişkilerin normalleşmesinin öncüsü olarak Şam’a büyükelçi atayan ilk ülke oldu.

İsrail ile ittifak neden?

Arap basınında İsrail’le ittifakın neden gerekli olduğuyla ilgili iki nokta öne çıkarılıyor. Birçok medya kuruluşu, al Arab gazetesinde yer aldığı gibi bu ittifakın bölgede genişleyen İran etkisi nedeniyle meşrulaştırmaya çalışıyor.  Ancak Arap medyasının önemli gazetelerinden al Kuds al Arabi, Mısır’ın İsrail ile ittifak kurma hevesini ekonomik sebeplere bağladı. Konuyu değerlendirdiği başyazısında gazete; “Elbette Sisi’nin BAE tarafından kılık değiştirmiş hediyelere  veya krediler şeklinde verilen milyarlarca dolar için bin Zayed’e daha fazla ihtiyacı olduğu iyi bilinmektedir. Özellikle Mısırlı yetkililer son zamanlarda ulusal para biriminin tek seferde yüzde 14 oranında değersizleşmesiyle zorlandıklarından beri” ifadelerine yer verildi.

Arap-İsrail ittifakının doğuşu

Al Arab

Mısırlı diplomatik çevreler; Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, Abu Dabi Veliaht Prensi  Muhammed bin Zayed al Nahyan ve İsrail Başbakanı Naftali Bennett’i  Şarm el Şeyh’te bir araya getiren üçlü toplantıyı “Çıkara dayalı Arap-İsrail ittifakının doğuşu” olarak nitelendirdiler. Bölgedeki kalkınma ve istikrar özlemlerini karşılıyor ve geçmiş on yılların savaş, çekişme ve sloganlarının kalıntılarını geride bırakıyor.

Bu çevreler, üçlü ittifakın Suudi Arabistan’a bölgede meydana gelen değişimler ve Körfez devletlerinin çıkarlarını dikkate almayan Amerikan sinyallerinin kaosu ışığında zamanın daha fazla bekleyemeyeceğinin açık bir sinyalini verdiğini söylediler. İstişareler, İran’a öncelik veriyor ve petrol gelirlerini nükleer ve nükleer olmayan silahlara yaptığı yatırımlarla  bölgenin güvenliğini tehdit etmeye yönelik yarışla ilgili bir araya gelenlerin elini birden fazla düzeyde serbest bırakmanın yolunu açıyor.

Aynı kaynaklar Arap-İsrail ittifakının; Mısır ve BAE, Fas, Ürdün, Bahreyn, Sudan ve Umman Sultanlığı’na ek olarak genişleyen barış sürecine yeni ülkelerin katılmasına yol açan gerçekçi bileşenler edindiğine dikkat çektiler. Ekonomik, ticari ve teknolojik projelere ve yatırımlara yönelik eğilimin İsrail ile Arap çevresi arasında güven inşa etmede başarılı olacağına işaret ettiler.

Halka hizmet etmek ve yaşam koşullarını iyileştirmek için bu düzeyde güven inşa etmenin, bu ittifakı güvenlik ve askeri düzeyde geliştirmenin halk tarafından kabul görmesine yol açacağı düşünülüyor. İran ve Türkiye gibi yayılmacı eğilime sahip bölgesel güçlerin yükselişiyle karşılaştıkları zorluklar karşısında ve ABD’nin Arap ortaklarına karşı savunma yükümlülüklerini ihlal etmesi ışığında Araplar, bu ittifaka İsrail’den daha fazla ihtiyaç duymakta.

Mısır Cumhurbaşkanlığı; liderlerin enerji piyasalarının istikrarı ve gıda güvenliği konularını görüştüklerini ifade etti. Yapılan açıklamada Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasının ardından “Buğday ve ham petrol fiyatlarının artmasının” Kahire’nin karşılaştığı iki ana zorluk olduğu konusunun, uluslararası ve bölgesel konuların da ele aldıkları bildirildi.

İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı Aidan Roll, “Ortadoğu’da ekonomi ve savunma konularında birlikte çalışıp iş birliği yapabileceğimiz başka bir anlatı sunan bir eksenin güçlenmesine açıkça tanık oluyoruz” diye konuştu. Roll, İsrail’in Kan Radyosuna yaptığı açıklamada, “İsrail, İran’ın aşırılık yanlısı eksenine karşı çıkan herkesle iyi bir ortaklık kurmaya kararlıdır” dedi.

Üç ülke, İran ile büyük güçler arasındaki 2015 tarihli nükleer anlaşmayı canlandırmak için şekillenen ve İran’ın nükleer programını durdurma karşılığında Tahran’a yaptırımların kaldırıldığı bir anlaşmadan özellikle korkuyor.

Bennett, geçen ay nükleer anlaşmayı yeniden canlandırmaya yönelik beklenen uzlaşmanın orijinal anlaşmadan daha zayıf olduğunu ve Ortadoğu’da daha fazla şiddete yol açacağını söyledi. ABD’ye, verilen boş vaatler karşılığında İran Devrim Muhafızlarını yabancı terör örgütleri listesinden çıkarmaması çağrısında bulundu.

Körfez ülkeleri; nükleer müzakerelerde Tahran’ın bölgedeki vekillerinin ve özellikle Yemen’deki Husilerin Suudi Arabistan ve BAE’ye füze fırlattığı füze programına değinilmediği için eleştirdi.

Mısır Dışişleri Konseyi Direktörü Büyükelçi Ezzat Saad; al-Arab gazetesine, Şarm el-Şeyh toplantısının nükleer anlaşmanın yakında imzalanmasıyla aynı zamana denk geldiğini ve Körfez -Mısır-İsrail üçlüsünün anlaşmanın yönteminin reddedilmesi için ciddi çabaları olduğunu söyledi.

İsrail ile ilgili konularda uzman olan Ahmed Fuad Anwar, al Arab gazetesine, İran’ın nükleer anlaşmanın Şarm el Şeyh toplantısında masada olduğunu doğruladı. İmzalanacak anlaşmanın Tahran’ın çıkarına olacağını ve bölgedeki genişlemesini artıran bir formül elde etmesini sağlayabileceğini söyledi. Üç ülkenin (Mısır, BAE ve İsrail) reddetmeyi kabul ettiği şeyin bu olduğunu ve bunun için hazırlık yapılması gerektiğini ifade etti. İsrail medyasının Mısır ve BAE’den herhangi bir açıklama yapılmadan önce Şarm el Şeyh toplantısını gündeme almasının toplantının kendisi için ve gelecekteki bölgesel mesajlar üzerindeki öneminin bir işareti olduğunu belirtti.  

Şarm El Şeyh zirvesi: Filistin için en büyük kayıptı

Al Kuds al Arabi
Başyazı

İsrail Başbakanı Naftali Bennet, Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed ile Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, Şarm el Şeyh’teki zirvede bir araya geldi. Zirveye ilişkin haberler; Kahire ve Abu Dabi’deki resmi medya ile Bennet’in toplantıya katılımını yayımlama yarışında olan İsrail medyası arasında birbiriyle yarıştı.

Elbette Sisi’nin BAE tarafından kılık değiştirmiş hediyelere veya krediler şeklinde verilen milyarlarca  dolar için bin Zayed’e daha fazla ihtiyacı olduğu iyi bilinmektedir. Özellikle Mısırlı yetkililer son zamanlarda ulusal para biriminin tek seferde yüzde 14 oranında değersizleşmesiyle zorlandıklarından beri.

Mısır lirasının dalgalanmasının neden olduğu zararlar 2016 yılında arttı. Resmi olmayan rakamlar, yabancı yatırımlara yönelik yaklaşık 14 milyar dolarlık borç olduğunun sızdığını bildiriyor. Mısır’ın aldığı pek çok kredi, ihracat için üretilebilecek projelere ve ülkeye döviz girişinin yapılmasına harcanmıyor.

Bin Zayed’in yakın zamanda Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ı kabulü, rejimi İran’dan uzaklaştırmaya yönelik kalıcı girişimlerin bir parçası olarak üçlü zirve hazırlıkları bağlamında olabilir. Bu girişimler, İsrail ile normalleşme ittifakını ve İbrahim’in anlaşmasının eksenini dolaylı yoldan pekiştirme yönünde atılmış ve geçmişte başarısızlığa mahkum olduğu kanıtlanan çabalar. Bu adım, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ışığında Moskova ile bağları açık tutmak ve aynı zamanda ABD yönetimiyle münakaşa ederek, en azından tatmin edici mevcut ABD politikasıyla arayı açmaya yönelik gözdağında bulunmak.

Gaz kaynakları sorununun üçlü zirvenin masasında olması daha olasıdır. Toplantının birinci odak noktası, Sisi rejiminin ülkenin gazda kendi kendine yeterliliğine ilişkin iddialarının dengesizliği yer alıyor. Çünkü Mısır, bir denizaltı boru hattı aracılığıyla yılda yaklaşık 5 milyar metreküp İsrail gazı almaktadır. İşgalci güç, Mısır’a ihracatın yılda 3 ila 5 milyar metreküp oranında artmasına izin verecek yeni bir kara boru hattının inşası üzerine çalışıyor. İkinci nokta ise, Rus gazını telafi etmek için üretimde bir artış talep eden Amerikan ve Avrupa baskılarını karşılamak için çıkışlar bulmak. İşte bu noktada zirvede bin Zayed’in varlığı çok önemlidir.

Üçlü Şarm el Şeyh zirvesinin belki de en belirgin özelliği; “Filistin davasının ve Filistin halkının haklarının, Gazze Şeridi’ndeki ablukanın, yerleşim alanlarının genişletilmesinin; İsrail’in Kudüs, Batı Şeria, diğer köylerdeki ihlallerinin” yer almamasıydı. Böylece basit ve tabii olan soruyu sormak meşru hale geldi: Sisi ve bin Zayed, Bennett ile hangi “Arap ulusal güvenliği” hakkında konuştular? Bu görüşmeler, Filistin’in meselesini dışlarken bölgesel güvenliği nasıl artırabilir?

Suriye: Çöküş yerine zafer

Dr. Cewad al HİNDAWİ*
al Hivar News

Dünyanın her alanda tanık olduğu uluslararası stratejik dönüşümlere ve değişimlere ve Suriye’yi devlet ve halk olarak hedef alan küresel savaşa rağmen Suriye Arap Cumhuriyeti siyasi vizyonunu korumuştur. Bölgesel ve uluslararası düzeylerdeki siyasi ilişkilere yönelik Arap stratejik vizyonuna bağlı kaldı; kararlılığa, devleti koruma mücadelesine, işgal altındaki toprakları ve Golan Tepeleri’ni özgürleştirmeye, siyonist varlığı tanımayı reddetmeye ve Filistin halkının ve direniş gruplarının haklarını desteklemeye dayanan bir vizyon.

Tıpkı Rusya, İran ve direniş grupları ve hareketlerinin Suriye’nin zaferine ulaşmasında rol oynadığı gibi, tüm bu Suriyeli aktörler zaferin sonuçlarını paylaşıyorlar. Devlet Başkanı Beşar Esad’ın birkaç gün önce gelen resmi davet üzerine BAE’yi ziyareti bunun bir tanıklığıdır. Ziyaret sadece BAE’nin arzu ve iradesini değil, aynı zamanda Körfez devletlerinin (Katar hariç), ABD ve Batı’nın yanı sıra İsrail’in de arzu ve iradesini yansıtıyor. Davet ve ziyaret, BAE’nin Suriye dosyasıyla ilgili müttefikleri veya dostları arasında koordinasyon ve görüş alışverişi olmadan gerçekleşmedi ve bu müttefiklerin başında İsrail ve Amerika geliyor.

Suriye’nin, diğerlerinin bölgedeki rolünü tartışmaya ihtiyacı olduğu kadar bu ziyaret yoluyla ilişkileri iyileştirmeye ihtiyacı yoktu. Bu bağlamda Amerika ve İsrail için önemli olan, Suriye ve İran ilişkisi, Suriye ve Hizbullah ilişkisi ve Suriye’nin bugün ve yeni normalleşme ışığında İsrail’e yönelik konumu ve gelecek vizyonudur. Bu nedenle Beşar Esad’a ilk çağrı, İran (Suriye’nin müttefiki) ve İsrail (Suriye’nin düşmanı) ile stratejik ilişkileri olan yeni ve derin normalleştirici BAE’den geldi. Başka bir deyişle BAE, Devlet Başkanı Beşar Esad’ı davet edebilecek tek yetkili kişiydi ve hâlâ da öyle.

Suriye ve müttefiklerinin terörizme ve ABD-İsrail komplosuna karşı kazandığı zafer; Rusya’nın kendisini sınırlarında ve Ukrayna kapılarından ABD ve NATO planlarına karşı koymaya adamasını sağladı.

*Iraklı Diplomat ve Yazar

Evrensel / 28.03.22