Egemenler pandemiyi ‘fırsat’a çevirmek istiyor!

Avrupa’nın Gündemi’nde bu hafta, Almanya ve İngiltere'nin salgını fırsata çevirme isteğinin arka planı var. Fransa da ise adım adım Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilerliyor.

  • Çeviri
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 05 Aralık 2021
  • 08:46

Pandemiyle etkili mücadele, Almanya’da egemenlerin birçok alanda işine yaradı. Halkın çoğunluğunun da onayını alan demokratik hakların kısıtlanması, kararların tepeden alınması, Enfeksiyonla Mücadele Yasası’nın her şeyin üstüne geçirilmesi, aşı yaptırmayan işçilerin bulaşma halinde hastalık parasının kesilmesi gibi gelişmeler yanında ordunun halkın gözünde daha da meşrulaştırılması bunların arasında yer alıyor. Şimdi de hem de kendilerini barış partisi olarak gösteren Birlik 90/Yeşiller’in koalisyon ortağı olacağı müstakbel hükümet ülke çapında korona krizine karşı mücadele ekibinin başına bir ordu generalini geçirdi.

Britanya’da salgın sürecinde yoğunlaşan antidemokratik yasal düzenlemeler, Parlamentonun sorgulamasını engelleme yöntemleriyle daha da sert ve kalıcı hale getiriliyor. Diktatörlük rejimlerinde görünen türden yasal düzenleme ve polis yetkilerini arka kapıdan yasallaştıran Johnson Hükümeti halkın protesto hakkını elinden alırken medyadan tepki neredeyse hiç yok.

Fransa Cumhurbaşkanlığı seçimlerine adım adım ilerliyor. Nisan ayında olacak seçimler ülkenin ana gündemlerinden birisi. Kamuoyu yoklamalarında sürekli önemli yer alan aşırı sağcı-faşizan çizgide bulunan Gazeteci Eric Zemmour, bu hafta YouTube kanalı üzerinden yayımladığı bir videoda adaylığını resmi olarak açıkladı. Birkaç saat içinde 1 milyonu aşkın izlenme sayısına ulaşan video, manipülasyonlarla dolu olmakla birlikte Fransa tarihinin en karanlık dönemlerini anımsatıyor. Diğer yandan ilerici güçler hâlâ bölünmüş ve koltuk kavgası yürütmeye devam ederken, Liberation gazetesinden çevirdiğimiz başyazı Sol güçlerine kaçınamayacağı tarihi bir görev çağrısında bulunuyor.

Korona genarali

German Foreign Policy

Kosova ve Afganistan’daki askeri operasyonlardan ve Defender Europe’un büyük manevralarının hazırlanmasından sorumlu bir general gelecekteki federal hükümetin korona kriz ekibine liderlik edecek. Geçen yıldan bu yana, Tümgeneral Carsten Breuer, Bölgesel Görevler Komutanlığı Komutanı olarak, Bundeswehr’in Covid-19 salgınıyla mücadelede idari yardımı organize ediyor; Komutanlığının görevleri arasında askeri eğitim alanlarının işletilmesi ve ev sahibi ülke desteğiyle bağlantılı pratik önlemler, yani müttefik devletlerden birliklerin Almanya’da kalması ve geçişleri de yer alıyor. Bu bağlamda, Tümgeneral Breuer, Defender Europe manevraları sırasında ABD birliklerinin Rusya sınırına doğru ilerlemesine yardımcı olmakla görevlendirildi. Temelde sivil bir organ olan yeni korona kriz ekibini Federal Başbakanlıktaki bir ofisten yönetiyor. Yeşillerin güçlü bir konuma sahip olduğu yeni hükümet, bir generale görev vererek ordunun toplumda normalleşmesini ileriye taşıyor.

Yeni kriz ekibinin kurulması SPD, FDP ve Bündnis 90 / Die Grünen arasındaki koalisyon anlaşmasında belirlendi. Belge, “Korona pandemisine karşı ülke çapında mücadeleyi daha iyi koordine etmek” için “federal hükümetin ortak bir kriz ekibinin” derhal oluşturulacağını belirtiyor. Görevi sona eren Hükümet Sözcüsü Steffen Seibert’e göre, kriz ekibi diğer şeylerin yanı sıra “aşı kampanyasının kontrolünde ve aşı alımı ve dağıtımında koordinasyon ve iş birliğini” güçlendirmeli. Kriz ekibinin başkanlığını orduya devretme planına model olarak İtalya gösteriliyor. Orada hükümet, düşük aşı oranını artırmak için mart ayında üç yıldızlı General Francesco Figliuolo’yu “Covid Özel Komiseri” olarak atadı. Figliuolo da aşı oranını önemli ölçüde artırmayı başardı. Kosova ve Afganistan gazisi olan Figliuolo, genellikle üniformalı dolaşır; ayrıca, devlet yapısında yetkilerin önceden belirlenmiş dağılımı konusunda özellikle katı olmamasıyla ünlüdür. Figliuolo, askeri üniforma giymesine yönelik eleştirilere üniformanın güven yarattığı cevabını verir.

Başbakanlıktan yeni kriz ekibine başkanlık edecek olan Tümgeneral Breuer, Figliuolo gibi, Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinden çok sayıda askerin konuşlandığı Kosova ve Afganistan’da operasyonel deneyime sahip. Breuer, NATO karargahında çalıştıktan sonra 23 Mart 2015’te o zamanki Federal Savunma Bakanı Ursula von der Leyen tarafından 2016 yazında yayınlanan Bundeswehr Beyaz Kitap’ın komisyon üyesi olarak atandı. 2018’in başından beri, Alman silahlı kuvvetleri için afet yardımından sorumlu olan Bundeswehr Bölgesel Görevler Komutanlığının komutanı olarak görev yapıyor. Federal eyaletlerdeki bireysel bölgesel komutanlar, Bölgesel Görevler Komutanlığına tabidir. Sorumlulukları arasında askeri eğitim alanlarının işletilmesi ve daha da geliştirilmesi yer almaktadır. Ayrıca, Almanya’dayken veya ülkeyi geçerken müttefik devletlerden gelen birlikler için sözde ev sahibi ülke desteğiyle de ilgilenir. Son zamanlarda, Bölgesel Görevler Komutanlığı, Defender Europe büyük manevralarının yapılmasında yer aldı.

Bölgesel Görevler Komutanlığı, Covid-19 salgınıyla mücadelede özellikle idari yardım sağlıyor. Bu, büyük ölçüde Tümgeneral Breuer tarafından kontrol ediliyordu ve bu nedenle ona orduda Korona General denmekteydi. İlk etapta eleştirilere maruz kalan silahlı kuvvetler, bugüne kadar aldıkları yaklaşık 9 bin idari yardım başvurusunun 8 bin kadarını onayladı; Şu anda yaklaşık 400 idari yardım önleminde yer alıyorlar. Faaliyetler, aşı merkezleri kurmaktan temaslı takibine katkıda bulunmaya ve yaşlı bakımında çalışmaya kadar uzanmakta. Yılın başında bu göreve 25 bin kadar asker katıldı. Son zamanlarda, sayıları tekrar 3 binden 8 bine çıkarıldı. Hava Kuvvetlerinin Covid-19 yoğun bakım hastalarını yoğun bakım ünitelerinde halen boş yerlerin bulunduğu hastanelere götürdüğü ulaşım uçuşları kamuoyunun ilgisini çekiyor.

Doğal afetlere karşı mücadelede yardım önlemlerinin uygulanmasıyla, Bundeswehr halk arasında sempati kazanmayı başardı; En iyi bilinen örneklerden biri, Alman Silahlı Kuvvetlerinin 1997 yazında Oder selleriyle mücadeleye yaptığı katkı. Birlik 90 / Yeşiller’in -bir zamanlar barışçıl- güçlü bir konuma sahip olduğu yeni koalisyon, federal hükümetin yeni korona kriz ekibindeki liderlik görevini bir generale vererek toplumda ordunun normalleşmesini sağlıyor.

Çeviren: Semra Çelik

Protesto için 51 hafta hapis cezası: İngiltere gizlice bir polis devletine dönüyor

George Monbiot
The Guardian

Tam bir polis devleti işleyişi. Hükümet tarafından polis, suç, ceza ve mahkeme yasa tasarısına zorla katılan son dakika değişiklikleri, Rusya veya Mısır’da bekleyebileceğiniz türden, protestoları boğmak için bariz bir girişimdir. İçişleri Bakanı Priti Patel, Avam Kamarasından geçtikten sonra ve Lordlar Kamarasındaki ikinci okumadan sonra tasarıya fazladan 18 sayfa ekledi. Bu etkili bir Parlamento incelemesinden kaçınmak için kasıtlı bir manevra. Yine de medyanın çoğunda yankılanan bir sessizlik var.

Yeni değişiklikler arasında, protestocuların kendilerini başka bir kişiye, bir nesneye veya karaya bağlamasını yasaklayacak önlemler de yer alıyor. Kilitlemeyi -dünya çapında önemli bir protesto aracını- yasa dışı kılmakla kalmaz, aynı zamanda o kadar gevşek bir söylem ki, herhangi bir şeye tutunan herkes, 51 haftaya kadar hapis cezasına çarptırılabilir.

Ayrıca, büyük nakliye işlerinin yürütülmesini herhangi bir şekilde engellemek de yine azami 51 hafta hapis cezası gerektiren bir suç olacak. Bu, yol yapımına ve havaalanı genişlemesine karşı anlamlı protestoyu sona erdirme girişimi gibi görünüyor. Diğer değişiklikler polisin durdurma ve arama yetkilerini büyük ölçüde genişletecek. Polis, muhtemelen pankartlar ve el ilanları da dahil olmak üzere, yeni yasaklanan protestolarda kullanılabilecek herhangi bir eşya taşıdıklarından şüphelenirse, insanları veya araçları durdurup arama hakkına sahip olacak. Diğer yeni yetkiler, polise, protestonun “o bölgede” gerçekleşeceğine inanırlarsa, insanları şüphe duymadan durdurma ve arama hakkı verecek. Aranmaya direnen herkes -tahmin edeceğiniz gibi- 51 haftaya kadar hapis cezasına çarptırılabilir.

Mevcut durdurma ve arama yetkileri, beyazlardan altı kat daha fazla durdurulma olasılığı olan Siyah ve etnik kökenli insanlara karşı orantısız bir şekilde kullanılmakta. Yeni güçler, renkli insanların protestoya katılmasında daha da büyük bir caydırıcılık yaratacaktır. O zaman medya, ezici bir çoğunlukla beyaz oldukları ve temsili olmadığı için protesto hareketlerini azarlamaya devam edebilir.

Belki de en çirkini, değişiklikler, adı geçen kişilerin protesto yapmasını yasaklayan yeni yetkiler içeriyor. Demokratik olduğunu iddia eden bir ülkede gerekçeler olağanüstü. Daha önce “protesto bağlantılı suçlar” işlemişsek yasaklanabiliriz. Tasarının geri kalanında yer alan -birçoğu bu son dakika değişikliklerden önce gelen- acımasız önlemler sayesinde, artık suç işlemeden bir protestoya katılmak zor olacak. Veya “Ciddi aksamalara yol açması muhtemel” bir protestoya katıldıysak veya “Katkıda bulunduysak” yasaklanabiliriz. Tasarıdaki gibi ciddi aksaklıklar, gürültülü olmak da dahil olmak üzere hemen hemen her şey anlamına gelebilir. Sosyal medyada insanları sokağa çıkmaya teşvik eden bir şey yayımlarsanız, kendinizi listede bulabilirsiniz. Bu emirlerden birine tabi olan herkesin, şartlı tahliye edilen bir mahkum gibi, “belirli günlerde, belirli zamanlarda” yetkililere başvurması gerekebilir. Ayrıca, belirli kişilerle ilişki kurmanız veya “protestoyla ilgili bir suçu” “Kolaylaştırmak veya teşvik etmek için interneti kullanmanız” da yasaklanabilir.

Bunlar diktatörlerin yetkileridir. Ülkede bunlara karşı büyük tepkinin uğultusu duyulmalı, ama biz zar zor bir gıcırtı duyuyoruz. ‘Kill the Bill’  protestocuları cesurca dikkatimizi bu zorbanın kumarına çekmeye çalıştılar ve çabalarından dolayı şeytanlaştırıldılar. Aksi takdirde, bunun olduğunu zar zor bilebilirdik.

Protesto, hükümetin hatalarını düzeltmek için gerekli bir düzelticidir. Patel’in şu anda yasaklamaya çalıştığı taktikler olmasaydı, hükümetin 1990’ların başında başlattığı anlamsız ve yıkıcı yol yapım programı devam edecekti: Sonunda John Major hükümeti bunun bir hata olduğunu kabul etti ve bıraktı. Şimdi hükümetler insanlık tarihinin en büyük hatasını yapıyor -bizi sistemik çevresel çöküşe doğru götürüyor- ve Boris Johnson yönetimi bunu durdurmak için yapabileceğimiz hiçbir şey olmadığından emin olmaya çalışıyor.

Hükümet, yeni yetkilerin gayrimeşru olduğunu biliyor, aksi takdirde meclis incelemesinden kaçınmaya çalışmazdı. Bu acımasız değişiklikler, Johnson’ın, çoğu yoksul ve marjinalleştirilmiş 2 milyon potansiyel seçmeni caydırabilecek, seçmen kimliği önerisi gibi demokrasiye yönelik diğer saldırılarının yanında yer alıyor; planlanan Seçim Komisyonu yetkilerinin azaltılması; vatandaşların hükümet politikasına yasal meydan okuma haklarına yönelik saldırı; ve gazetecilerin casus muamelesi görebileceğini ve belirli insanlarla görüşmesini ve belirli yerleri ziyaret etmesini yasaklamasını öngören “sivil emirler”.

Peki herkes nerede? Neden tüm ön sayfalarda bu yok? Hâlâ yapabiliyorken neden milyonlarca insanımızla sokaklara dökülmüyoruz? Özgürlüklerimizi kullanırız ya da kaybederiz. Ve onları kaybetmeye çok yakınız.

Çeviren: Haldun Sonkaynar

Eric Zemmour: Ciddiye almak

Başyazı
Liberation

“Artık adaylığını açıklayan kişiye karşı solun kaçınamayacağı tarihi bir görevi var”.

Duruma gülmeyi tercih edebiliriz ama bu büyük bir hata olur. Irkçı, kadın düşmanı ve Petainist* polemikçi Eric Zemmour, geçtiğimiz salı günü YouTube’da yayımladığı kaba manipülasyonlarla dolu bir videoda 2022 cumhurbaşkanlığı seçimlerine adaylığını teyit etti.

General de Gaulle’ün Londra’da mikrofon önünde çekilmiş ünlü fotoğrafından esinlenen Zemmour’un sahnelemesi, onu, tıpkı 19. yüzyıl basınının General Boulanger’a verdiği “Fransa’yı çöküşünden kurtaracak ilahi adam” unvanı ile tanıtmayı hedefliyor. Zemmour’un ilanı, Müslümanların favori günah keçisi olmasıyla birlikte, Umberto Eco’nun klasik Faşizmi Tanımak eserinin neredeyse tüm kutucuklarını işaretliyor. Bu paranoyak kuruntuların, klasik sağın ön seçimlerden sözde “dengeli” TV şovlarına kadar kamuoyu tartışmalarına yayılması dışında yeni bir şey yok.

Duruma gülmemek yani. Mesela eski arkadaşları daha önce biraz fazla güldüler: “Onu başkan olarak hayal edip etmediğimizi merak etmeye başladı. Gülüyorduk. Hepimiz ona siyaset yapmamasını söyledik. Onu kendisinden koruması için uyardık” diyor yeni adayın yayımladığımız portresinde arkadaşlarından biri. Fakat Müslümanları, kadınları, Yahudileri, memurları, aydınları ve hedeflediği diğer kişileri bu nefret söylemlerinden kim koruyacak?

Siyasi tartışmalarda şimdilik görünmeyen Sol’un, önünde kaçamayacağı tarihi bir görevi var. Zemmour’un bu pazar günü Paris’teki Zenith’te olacak (sonradan Villepinte şehrine planlandı) ilk kampanya mitingi, solun, bu Fransız kötülüğünü durdurma kararlılığını tekrar tekrar göstermek için bir fırsat olacak.

* 2. Dünya savaşında Nazilerle iş birliği yaparak on binlerce insanı toplama kamplarına gönderen ve binlerce demokrat ve komünisti kurşuna dizen faşist Philippe Petain kastediliyor.

Çeviren: Diyar Çomak

Evrensel / 05.12.21