14 Haziran’da Yunanistan açıklarında batan ve onlarca kişinin ölümüyle sonuçlanan göçmen teknesi kazası Arap medyasında geniş yankı buldu. Bazı gazetelerde “göçmen tekneleri faciaları dönemi geri mi geldi” yorumları yapılırken, Yunanistan’ın 9 kişinin gözaltına alındığına ilişkin açıklamasına ise tepkiler vardı. BM ve Avrupa Birliği’nin konuyla ilgili çağrılarına karşılık “göçmenleri taşıyan teknelerin batmasına değil, göçün nedenlerine odaklanılmalı” yorumları yer aldı.
Lübnan’da geçtiğimiz hafta cumhurbaşkanını seçmek için 12. kez toplanan meclis yine başarısız oldu. En başından beri cumhurbaşkanının kısa sürede seçilemeyeceği tahmin ediliyordu. Ülkenin önde gelen gazetelerinden Annahar gazetesinde yayınlanan bir makalede ise, “meclis seçemiyorsa halk seçsin” şeklindeki yorum dikkat çekti.
Sudan’da ise çatışmalar devam ediyor. Son dönemde ilan edilen kısa süreli ateşkeslere rağmen çatışmalar daha da şiddetlendi. Ordu ile hızlı destek Kuvvetleri adlı milis güçler arasındaki bu savaş iki ayını geride bırakırken, geçmişte Darfur’da olduğu gibi büyük katliamlara ve insani krizlere doğru evrilmesinden endişe ediliyor.
'Akdeniz’de cinayet: Peki suçlu kim?'
Akdeniz'de yaşanan trajik göçmen tekne kazalarına bir yenisi daha eklendi ve 750'den fazla kişiyi taşıyan bir tekne geçtiğimiz günlerde Yunanistan açıklarında battı.
Yunan hükümetinin, kendi kıyılarının yakınlarında meydana gelen bu büyük cinayet dolayısıyla üç günlük yas ilan etmesi çok iyi bir jestti. Ayrıca yargı ve güvenlik servislerinin bu "business ölümü" organize ettiği iddia edilen dokuz zanlıyı tutuklaması ve bunlara; suç örgütü kurmak ve “kasten adam öldürmeye sebep olmak” suçlamaları yöneltilmesi de oldukça doğal.
Ancak modern teknolojiler çağında, bu kadar insanın olduğu boyutta bir olayda sorumluluk sadece insan kaçakçılarının olamaz. Olayla ilgili çıkan haberlere bakılırsa, teknenin batmasından 15 dakika önce motorunun durduğuna dair Yunan Sahil Güvenlik birimine haber verildiği ifade ediliyor. Denizde başı belada olan göçmenler için kurulan acil durum hattı, sahil güvenliğin "geminin tehlikede olduğunu saatler öncesinden bildiğini" ve çeşitli kaynakların yetkililere teknenin tehlikede olduğunu haber verdiğini belirtti.
Sağcı hükümetin bu kasıtlı başarısızlığı karşısında Yunan solu, durumu protesto etti ve durumdan açık bir şekilde Sahil Güvenliği sorumlu tuttu. Yine ülkedeki solcu bir gazete şu başlıkla çıktı: Bu bir cinayet. Peki, suçlu kim?
Bu korkunç olay, Birleşmiş Milletler ‘in de dikkatini çekti ve Avrupa Birliği'ne daha fazla göçmenin denizlerde boğularak ölümünün engellenmesi için harekete geçme çağrısında bulunuldu.
Tepkiler genelde sorumluların kim olduğu ve bununla ilgili icraatlara odaklanıyor. Ancak soruna neden olan faktörlere değinilmiyor. Bu da Cezayir eski Devlet Başkanı Huvair Bumedyen'in bir çağrısını akıllara getiriyor. Bumedyen Batı'ya doğunun açlığın içinde boğulmasına izin verilmemesi çağrısında bulunmuştu. Ve "bir gün gelecek ve milyonlar açlık yüzünden güneyi terk edecek (Akdeniz'in güneyinden bahsediyor) ve kuzey dünyasına doğru yola çıkacak" demişti." (Kuds El Arabi Gazetesi / Başyazı)
'Lübnan’da Cumhurbaşkanını doğrudan halk seçsin'
Meclis'in cumhurbaşkanı seçiminde başarısız olması sadece kendisinden kaynaklanmıyor. Aksine bu, bütün sistemin ve mevcut yapıdaki mekanizmaların ürünüdür. Özellikle de devleti çok başlı bir hale getiren Taif anlaşmasından sonra. Ancak bu durum da, meclisin 'egemenliğin sahibi' olmada başarısız olduğu gerçeğini örtmüyor. Zira başarı, oturumların çok olması, basın açıklamaların sayısı ve medyadaki ifşalarla ölçülmüyor.
Eğer milletvekilleri cumhurbaşkanını seçmekte başarısız oluyorsa bu durum onların ancak vatana ihanetle tarif edilebilecek bir plan dâhilinde hareket ettiklerine işaret etmektedir. Çünkü bununla beraber devletin bütün unsurlarını alt üst edip kurumların çalışmasını önlemiş oluyorlar ve halkın çıkarlarını engellemiş oluyorlar. Böylece düşmana da hizmet etmiş oluyorlar. Bundan dolayı aşağıdaki çözüm yollarını düşünmekte fayda var:
Birincisi, Milletvekillerine, cumhurbaşkanı seçilene kadar gece gündüz Meclis'te kalmayı zorunlu kılmak ve her gün öğleden önce ve sonra oturum yapmayı kanunla zorunlu kılmak.
İkincisi, Cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesi. Bu konuda korkutma kampanyalarında iddia edildiği gibi mezhepsel ve dinsel bir üstünlük de söz konusu değildir.
Üçüncü yol ise, - ki bu da en tehlikeli yoldur - cumhurbaşkanının, yerine yenisi seçilene kadar, geçici cumhurbaşkanı olarak görevde kalması. Diğer kurumlarda olduğu gibi. Ya da ülke idaresindeki bütün kurumların başkanlıklarının yeni cumhurbaşkanı seçilene kadar boşaltılması. Bu da, milletvekillerinin yeni cumhurbaşkanını seçme konusunda aceleci davranmalarını beraberinde getirir. (Assan El Haccar / Lübnan Annahar Gazetesi)
Rusya kağıttan bir kaplan mı?
Ukrayna'nın Rusya tarafından işgal edilen topraklarını geri alabilmek için başlattığı hücumla beraber Ukrayna'daki savaş farklı ve belirleyici bir noktaya evrildi.
Putin'in komşu ülkeye yönelik başlattığı savaş dünyayı değiştirdi. Ancak bu savaş Rusya'yı da değiştirecek. Rusya'nın savaşı devam ettirebilmek için kendini İran'ın kollarına ve Çin'in Rusya'nın zayıflığından istifade etmeye çalışan tutumuna bırakması bunu kanıtlıyor.
Bu savaş, ekonomi, nüfus yetersizliği ve yolsuzluk gibi birçok iç sorunla boğuşan Rusya'da büyük değişikliklere neden olmadan bitmez. Rusya değişecek, bunun da nedeni oldukça basit: 'Putin Ukrayna savaşından zaferle çıkmayı başaramayacak.' Amerika Birleşik Devletleri tarafından desteklenen Avrupa ülkeleri, Rusya'nın Ukrayna sınırında durmasının kendileri açısından bir varoluş meselesi olduğunu düşünüyor.
Putin'in Sovyetler Birliği tecrübesinden öğrenemediği şey şu: Tanklar, füzeler ve nükleer bombalardan oluşan askeri güç, dünyanın en büyük ikinci gücünü koruyamadı ve yıkıldı. Yıkılışı da çok basit bir sebepten dolayı oldu. Bu sebep de ekonomidir. Sovyet ekonomisi üretici bir nitelikte değil, aksine kağıttan kaplandı. Rusya da uzun süre dünyanın gözünde bir kaplandı. Ta ki, Putin Ukrayna macerasına karar verene kadar. Bu macera Rus ordusunun silahlarının geri kalmışlığını ortaya çıkardı. Yine Rus halkının uzun soluklu bir Ukrayna savaşını istemediği de ortaya çıktı. Zira Rus halkının bu savaşı reddetmek için uğraştığı birçok sorun var. Daha önce Sovyetlerde olduğu gibi, bu savaş Rusya'nın kâğıttan bir kaplan olduğunu da göstermiş oldu. (Hayrallah Hayrallah / BAE destekli El Arab Gazetesi)
Sudan’daki çatışamalar iki ayı geride bırakırken
Sudan'daki savaş üçüncü ayına girmesine rağmen yakında biteceğine dair herhangi bir belirti yok. Zira bir günde, savaşın taraflarından olası bir ateşkese dair ya da Abdulfettah El burhan ve Muhammed Hamdan Daglo'nun bir araya gelebileceğine dair farklı ve çelişkili açıklamalar duymak mümkün. Hatta Amerika Birleşik Devletleri ve Suudi Arabistan'ın kalıcı bir ateşkese varmak için bütün ağırlıklarını ortaya koymalarına ve ABD'nin taraflara yaptırım sopasını göstermesine rağmen şu ana kadar gerçek anlamda bir ateşkese varmış değil.
El Burhan ve Daglo, ateşkesin ihlali konusunda geçtiğimiz iki ay boyunca birbirlerini suçlayıp durdu. Savaşın üçüncü aya girmesiyle beraber bu durumda pek de bir değişiklik olmayacak. Aksine bütün işaretler çatışmaların daha da şiddetleneceğini gösteriyor.
Başkent Hartum'da hastanelerin çalışamaz durumda olduğu, elektrik, haberleşme ve su gibi temel insani ihtiyaçların karşılanamadığı, temel gıda maddelerinin bulunamadığı çok açık bir insani kriz yaşanırken Darfur'un batısındaki El Cenine gibi bölgelerde durum daha da korkunç.
Darfur bölgesi ne zaman söz konusu olsa, akıllara bölgede savaşların tehlikesinin boyutunu getiriyor. Zira bölge 2003'teki çatışmalarda, toplu katliamlar, soykırım, tecavüz ve zorlu göç gibi her türlü suçlara tanık oldu. Öyle görünüyor ki tarih tekerrür ediyor, hem de bu dalganın başka bölgelere doğru genişlemesine dair endişelerin ortasında." (Cumana Ferhat / Katar Destekli El Arabi El Cedid Gazetesi)
Gazete Duvar / 19.06.23