İktidar ve iş dünyasının varsa yoksa gözü, içeri giren, girecek dış kaynakta. Maazallah, o akış bir dursa, hayat durur. Onun için ne lazımsa yapılıyor. Sermayeye bu Mevlanavari “gel, ne olursan ol, gel” çağrısı günü kurtarmaya yetiyor ama geride ne tahribatlar yaratıp ne yarınlar tüketiyor, aldıran, araştıran yok. Sermayeyi cezbetsin diye izlenen düşük döviz kuru, sanayiyi nasıl çökertiyor, ihracatı nasıl zaafa uğratıyor, aldıran yok. Sermaye geliyor gelmesine de neler götürüyor, dönüp bakan var mı? Götürür, hakkıdır da geriye ne bırakıyor, mesela dikili bir fabrika mı, yeni bir teknoloji, know how mı, istihdam mı, ne? Gerçek şu ki, bunların pek azını bırakarak kazançlar yüklenip götürülüyor. Sadece “resmi yollardan” faiz, kâr, borsa kazancı, maaş, patent, know how karşılığı olarak transfer edilen kazanç kadar, gayri resmi yollardan yapılan transferler de var. Onu bir yana bırakıp resmi yollardan götürülen kazançlara bakalım:
Merkez Bankası’nın ödemeler dengesi verilerinden anlıyoruz ki, sadece AKP rejiminde yabancıların kâr, faiz başta olmak üzere kazançları 120 milyar doları bulmuş durumda. Bu, yılda ortalama 11 milyar dolarlık bir kazanç transferi demek. En yüksek transferin, küresel krizin patlak verdiği 2008’de gerçekleştiğini görüyoruz. 2008’de 15 milyar doları aşmış transferler. Yabancıların, bekleneceği gibi, kazanç olarak transferlerinin ana kalemini “faiz” oluşturuyor. “Faizi haram” sayan AKP rejiminden “helal faiz” olarak 93 milyar dolar götürmüş yabancı rantiyeler. Çünkü gelen yabancı kaynağın gövdesini “borç yaratan sermaye” yani faiz karşılığı gelen sermaye oluşturuyor. Bu, devlet kâğıtlarına gelen portföy yatırımı ve özel sektör firmalarına ağırlıklı olmak üzere verilen ve üçte bire yakını kısa vadeli olan krediler. Dolayısıyla 10 yılda 120 milyar doları bulan kazanç transferlerinde faizler yüzde 78 gibi ezici bir ağırlığa sahip. Doğrudan yatırımlar, girişte yüzde 20’leri bulmuyor. Kârların transferi de AKP rejiminde 20 milyar dolar ve toplamdaki payı yüzde 17 dolayında.
Yılda 11-12 milyar dolarlık kazanç transferi… Demek ki, her gelişin bir de gidişi var. Kimse babasının hayrına gelmiyor… İçeride, çalışan sınıfın alın teri, göz nurunun bir kısmı da yabancıların kasalarına akıyor. Bu, AKP rejiminde resmi yollarla 120 milyar doları bulmuş… Hem de yüzde 78’i “helal faiz” olarak…
Abdurrahman Yıldırım’a Soru
Habertürk yazarı, televizyon yorumcusu Abdurrahman Yıldırım kardeşim. Yazıların ve yorumların kaç zamandır sabır zorluyor. Lahavle çektiriyor, dostların bunu sana söylüyor mu, bilmiyorum. Herkes yorumunda özgürdür, elbette. Ama seni Cumhuriyet tozunu yuttuğun, kısa pantolonlu halinden tanıyan biri olarak geldiğin yerde, ettiğin kelamları duyunca tanımakta zorlanıyorum. Sonunda 15 Şubat tarihli cari açık ile ilgili yazdıkların, birçok kişi gibi bana da “pes!..” dedirtti. Diyorsun ki: “Aralık ayı cari açığının beklenenden düşük çıkması, 2012 yılı cari açığını 50 milyar doların altına, 48.9 milyar dolara indirdi. Bunun beklenen 800 milyar dolarlık 2012 milli gelirine oranı yüzde 6.1’e geliyor. Bir yılda yüzde 10’dan yüzde 6.1’e inmek, bunu da kriz yaşamadan gerçekleştirmek başlı başına bir başarı. Aynı zamanda ekonominin yumuşak karnını güçlendirmekte, Türkiye riskini azaltmakta, ülke kredi notu artışının önünde duran en önemli engeli aşmakta ciddi bir mesafe alındı.” Bu şakşakın ardından, TÜİK’in turizm gelirleri revizyonunun cari açığı daha da aşağı çekeceğini, dış ticaret verilerindeki revizyonun ardından -Allah’ın izniyle- cari açığın milli gelirin yüzde 4’üne kadar düşeceğini müjdeliyorsun. Sendeki bu pembeliği, ben Zafer Çağlayan’da bile görmedim. Hatta yandaş medyanın yağdanlıkları bile bunu söylemeye cesaret edemiyorlar. En liberalinden en yandaşına kadar herkes yazdı; bu cari açık azalmasında, İran’a 6 milyar dolarlık altın ihracatı çapağı var. Büyüme yüzde 8.5’ten yüzde 2.5’e düştüğü için cari açık da düştü. Başarıyı nerede gördün? Herkesin akıl ettiği, neden sende yok, anlamadım. Özlü sözleri seviyor, yazılarını onlarla noktalıyorsun. Necip Fazıl’ın şu sözü de kulağına küpe olsun Abdurrahman:
“Alçak gönüllü ol, alçaklığa gönüllü olma…”
Cumhuriyet / 18.02.13