Öncelikli yüklenme alanı: Darlığı kırmak!
Parti uzun bir dönemdir gelişmesini zora sokan sorun alanlarına dönük yoğun bir yüklenme içerisindedir. Özellikle III. Kongre’den bu yana, sınıf-kitle çalışmasında mesafe almamızı güçleştiren tüm örgütsel ve politik yetersizlikler, zaaflar ve zayıflıklar çok yönlü bir mücadelenin konusudur. Son olarak IV. Kongre partinin gelişme süreçlerine ilişkin toplu bir değerlendirme yapmış, bu çerçevede önümüzdeki dönemde yüklenilmesi gereken temel zayıflık alanları net bir biçimde ortaya koymuştur.
Yaratıcı ve etkin bir sınıf-kitle çalışması üzerinden “darlığı kırmak” sorunu, kongrenin en temel belirlemelerinden biri, hatta birincisidir. Bu sorun hem “yeni tarihsel dönem”in ihtiyaçları, hem de partinin gelişme süreçleri açısından apayrı bir önem kazanmış bulunmaktadır.
Özellikle son yıllarda partinin uğraştığı tüm sorunlar, sınıf hareketini devrimcileştirme çabasını her bakımdan geliştirip güçlendirmek içindir. Kadro sorunu, bunun bir boyutu olarak ideolojik-teorik eğitim ve donanım; devrimci örgütün inşası ve sağlamlaştırılması, bununla bağlantılı olarak güvenlik sorunları; politik önderliğe dayalı çalışma tarzının hayata geçirilmesi, bu çerçevede yayın cephesine müdahale vb., tümü de bu aynı hedefe dönüktür.
Partinin yaşadığı “darlığı kırma”nın ancak verimli, yaratıcı, inisiyatifli, sistemli ve hedefli bir sınıf-kitle çalışmasıyla başarılabileceği konusunda elbette saflarımızla yeterli bir açıklık vardır. Sınıf çalışmasının sorunları son yıllarda MK toplantılarında, parti kongrelerinde ve parti okullarında tartışılan en temel gündemlerden biridir. Sorun her vesileyle çok yönlü olarak ele alınmakta, zaaflar ve zayıflıklar açıklıkla tanımlanmaktadır. Fakat pratikteki tüm çabalara ve zorlamalara rağmen partinin dayanmış bulunduğu eşik bir türlü aşılamamaktadır.
Kuşkusuz hep ileriye doğru bir mesafe alınmış, deneyim ve birikim planında anlamlı bir gelişme yaşanmıştır. Fakat tanımlanan hedefler üzerinden bunun yetersizliği ortadadır. Bu “yetersizlik” gelinen yerde partiyi fazlasıyla zorlamakta, aşılamadığı koşullarda gelişme süreçlerini zaafa uğratma tehlikesi ile yüzyüze bırakmaktadır.
Parti olarak her zaman nesnel güçlükler konusunda bir açıklık taşıdığımız içindir ki, hiçbir zaman dayanaksız hayallere kapılmadık, kolay başarı beklentileriyle hareket etmedik. Öznel zayıflıklarımızı ortaya koymak planında da bir zayıflıktan sözedilemez. Tersine, tüm tartışma ve değerlendirmelerde bunlara hep işaret edilmekte, partiye sunulan raporlarda da bunlar açıklıkla ortaya konulmaktadır.
Fakat bu kendi başına sorunları aşmak için yeterli değildir. Zira zayıflıklar tespit edilip nedenleri ortaya konulmakta, yani daha çok bir durum tespiti yapılmaktadır. Oysa asıl önemli olan, zayıflıklarımızın nedenlerine açıklık getirmenin ötesine geçebilmek, bunları pratikte nasıl aşabileceğimiz üzerinde yoğunlaşmak ve sorunları bizzat pratik içinde çözmektir.
Nesnel koşulların oluşturduğu çok yönlü güçlükleri görmezden gelmemeli, fakat gelinen yerde bizi darlığa mahkum eden zayıflıklarımıza daha güçlü bir yüklenmeyi de başarabilmeliyiz. Uzun bir dönemdir yürüttüğümüz tartışmalar üzerinden ulaştığımız açıklıklara ve çok yönlü müdahale çabalarına rağmen sınıf-kitle çalışmasında sonuç alıcı bir mesafeyi almakta neden hala zorlandığımızı ciddi bir sorgulamanın konusu yapabilmeliyiz.
Sorunların ele alınışında yöntemsel bakışın önemi
Zayıflıkları ve zorlanma alanlarını tespit etmek önemlidir fakat sorunların çözümü için kendi başına yeterli değildir. Sorunlar yöntemsel bir bakışla ele alınamadığında, tek tek zaaf, zayıflık ve yetersizlikler üzerinden açıklanmaya çalışılır ve bunlar aşıldığı ölçüde hedeflenen mesafenin alınabileceği yanılsaması, temel sorun alanını/yüklenilmesi gereken esas halkayı saptamayı, dolayısıyla sorunun çözümünü zora sokar.
Öncelikle genelde bilinen temel önemde şu noktayı bir kez daha hatırlatalım: Örgütsel-siyasal faaliyette karşımıza çıkan sorunlar, yetersizlikler ve zayıflıklar kendi dar sınırları içinde müdahalelerle çözülemez. Örneğin, devrimci bir parti için kadro sorununun kendi içinde bir çözümü yoktur ve bunun neden böyle olduğu da az çok bilinir. Bugün sınıf-kitle çalışmasında yaşadığımız zorlanmada kadrosal planda yaşadığımız sorunlar temel önemde bir rol oynamakta, deneyimli ve birikimli yeterli sayıda kadrodan yoksunluk, sonuç alıcı bir faaliyeti örgütlemeyi zora sokan temel bir güçlük alanı olarak karşımıza çıkmaktır. Fakat kendi içinde bu saptamayı yapmak bizi bir adım bile ileriye götürmez. Eğer parti, kadrolarının serpilip gelişmesini sağlayabilecek bir siyasal sınıf-kitle çalışmasını örgütlemenin sorunlarına yüklenip buradan mesafe alamıyorsa, kendi içinde kadrolaşma sorunuyla ne kadar uğraşırsa uğraşsın, ne kadrolarının niteliğini geliştirmeyi ne de yeni kadrosal rezervlerini çoğaltmayı başarabilir.
Öte yandan, yılların oluşturduğu tarz üzerinden şekillenen bir kadrosal gerçekliğimiz var. Bu nedenle, sınıf-kitle çalışmamız mevcut kadrosal birikimin düzeyi üzerinden kendini üretmekte, sorun da zaten buradan kaynaklanmaktadır denilebilir. Sorunun kuşkusuz böyle bir yanı vardır. Sınıf çalışmasında izlenmesi gereken tarz kadrolara gerçek kapsamıyla kavratılamadığı, doğru bir politik önderlikle değişik bir pratiğin içine sokulmaları başarılamadığı koşullarda, onlar elbette kendi kavrayışları ve alışkanlıkları üzerinden hareket edeceklerdir.
Fakat parti özellikle son yıllarda hem sınıf-kitle çalışmasının sorunlarını mevcut deneyimler üzerinden ayrıntılara inen tartışmalarla ele almakta, hem de beraberinde bir dizi soruna müdahale etmeye çalışmaktadır. Gelinen yerde ise öncelikli yüklenme alanını, sonuç alıcı bir sınıf-kitle çalışması üzerinden yaşanan darlığı kırmak, bunu sağlayabilecek bir siyasal çalışmayı hayata geçirebilmek olarak tanımlamaktadır. Zira, başarılı bir sınıf-kitle çalışmasını hayata geçirmede kuşkusuz büyük bir önem taşıyan bir dizi sorun alanında da, ancak başarılı bir sınıf-kitle çalışması pratiğinde alınacak mesafe üzerinden çözüm üretilebilir.
Dün, devrimci örgütü güçlendirme sorunu, kadro sorunu, bu çerçevede ideolojik eğitim ve donanım sorunu, politik önderliğe dayalı çalışma tarzı sorunu, yerel önderlikler sorunu vb. üzerinden yaşanan yoğunlaşma ve müdahaleler, tam da bu alana etkili bir yüklenmeyi başarabilmek içindi. Elbette müdahalenin konusu olan bu sorun alanlarında dünden bugüne köklü bir değişim yaşanmış ve bunlar geride kalmış değildir. Fakat bu sorunlarda bir kavrayış açıklığı yaratılmış, bunun üzerinden mesafe almayı sağlayacak bir yönelim içine girilmiştir. Önemli olan da budur. Zira tüm bu sorunların çözümünü kolaylaştıracak olan, etkili bir siyasal faaliyettir, etkin bir sınıf ve kitle çalışması pratiğidir.
Buradaki karşılıklı diyalektik ilişkinin bilince çıkartılması, sorunların gerçek kapsamıyla kavranması önemlidir. Tabloyu bütünselliği üzerinden ele alamayan bir bakışla, sorunlara başarılı ve çözücü müdahaleler mümkün değildir.
Çalışma tarzımıza köklü bir müdahale ihtiyacı!
Sınıf-kitle çalışmasında mesafe almakta yaşadığımız zorlanmanın gerisinde çalışma tarzımız yatmaktadır ve bu tespit yeni de değildir. Fakat partinin tüm müdahale çabalarına karşın bu doğrultuda atılan adımlar hala da sınırlıdır. Yıllar içinde oluşmuş bulunan tarzımız hedeflenen gelişme çizgisinin yakalanmasını zora sokmaktadır. Faaliyetin örgütlenmesinde kullanılan araç ve yöntemlerin nispi zenginliğine rağmen rutinleşmiş faaliyet ve müdahale pratiği esası yönünden hala da aşılmış değildir.
Kuşkusuz, özellikle pratikte sınıf-kitle çalışmasına yüklenilmekte, eski tarzı aşmayı hedefleyen bir çaba sergilenmektedir. Ancak onu her açıdan ve köklü bir biçimde nasıl aşabileceğimiz üzerinde yeterli bir yoğunlaşma henüz yoktur. Bu mevcut pratiğimizin enine boyuna irdelenmesini, sürecin pratikteki seyrinin dikkatle izlenmesini, döne döne tartışmalara, değerlendirmelere, eleştirilere konu edilmesini gerektirir. Bunu da en iyi çalışmanın başındaki yönetici kadrolar yapabilir. Oysa bunun pek de yapılmadığını, sürecin pratik seyrinin verimli ve yol açıcı değerlendirmelere konu edilmediğini biliyoruz. Bu önemle ve öncelikle ele alınması gereken bir zaafiyettir.
Kendi içinde rutinleşen bir tarzın sorunlarıyla değil, bizzat bu tarzın kendisiyle uğraşmak, bunu aşmamızı sağlayacak bir düşünsel çaba ve pratik yönelim içine girmek zorundayız. Tarzımızda köklü bir yenilenmeyi başarmakta zorlandığımız ölçüde, pratikte bugüne kadar yaptığımız daha çok mevcut tarzın sorunlarıyla uğraşmak olmuştur. Sınıf hareketine nasıl bir müdahale, bu çerçevede nasıl bir tarz izlememiz gerektiğinin genel çerçevesini doğru tanımlasak da, sorunun pratik çözümünde yaşadığımız zorlanmalar buna yol açmıştır.
Bir sorunun çözümü doğrultusunda mesafe alabilmek ancak o sorunun gerçek kapsamının bilince çıkarılmasıyla, böylece asıl yüklenilmesi gerekenin ne olduğunun anlaşılabilmesiyle mümkündür. Bu açıdan bakıldığında, öncelikli sorunumuz, sınıf-kitle çalışmasındaki sorunların kaynağında çalışma tarzımızın yattığını saptamanın ötesine geçmekte zorlanmak, bu tarzı nasıl aşabileceğimizin sorunları üzerine yeterince yoğunlaşamamaktır. Bugün yayınlarımızda bu konuda canlı ve işlevsel tartışmaların yapılamıyor olmasının gerisinde de bu vardır.
Artık, tarzımız şöyle olmalıdır demek yerine, son yıllarda döne döne tartıştığımız ve az-çok da bir açıklığa ulaştığımız doğru tarzı neden hayata geçiremediğimize ve bunu başarmanın yolunun nereden geçtiğine odaklanmak durumundayız.
Kısacası sorun, çalışma tarzımızı değiştirmemizi zora sokan zaaf ve zayıflıkların nasıl aşılabileceği, buna ilişkin dönüştürücü bir müdahale sorunudur. Zira aslolan saptamak, yorumlamak, tahlil etmek değil, fakat pratikte değiştirip dönüştürmektir. Dolayısıyla da bunun sorunları ile uğraşabilmektir. Elbette mevcut pratiğimiz, somut deneyimlerimiz üzerinden, sürecimizin somut seyri üzerinden, ayrıntı gibi görünse de gerçekte fazlasıyla önem taşıyan sorunlar üzerinden...
Bugün öncelikle yönelinmesi gereken sorun alanı budur!
Sorunun çözümü hayatın içindedir!
Sorunun çözümünde özellikle çalışmayı pratikte örgütleyen önderlik kadrolarına büyük bir sorumluluk düşmektedir. Sorunun çözümü hayatın içindedir vurgusu bunu anlatmaktadır. Zira çözüm yolu çalışma tarzına ilişkin genel ve soyut tanımlamalar üzerinden açılamaz. Çalışmaya pratikte yön veren önderlik kadroları, neden mesafe alamıyoruz, nerede zorlanıyor ya da tıkanıyoruz, bu nereden kaynaklanıyor, bunu nasıl aşabiliriz vb. türden soruların yanıtlarını bulmaya çalışmak, mevcut siyasal çalışmamızı bu gözle sürekli olarak izlemek, incelemek, irdelemek durumundadırlar. Bu yapılırken de, sorunları salt verili öznel yetersizliklerimiz üzerinden açıklama çabasından özenle uzak durulmalıdır. Önemli olan, bu türden yetersizlikleri aşmayı da kolaylaştıracak asıl sorun alanlarını ortaya çıkarabilmek, dolayısıyla çözüm yollarını bulabilmektir.
Sınıf-kitle çalışmasında doğru bir tarzın geliştirilip oturtulabilmesi, mevcut pratiğimizin döne döne irdelenip eleştirilmesini, bundan gerekli sonuçlar çıkartılabilmesini ve bunun özellikle de yayın organları üzerinden sürekli ve sistemli biçimde müdahalelere konu edilmesini gerektirmektedir. Merkezi ve yerel planda politik önderlik sorumluluğunun önemine ilişkin tüm tartışma ve değerlendirmelere rağmen bu alandaki zaafiyet halen de sürmektedir. Bu zaafiyet, çalışma tarzında köklü bir değişim yoluna henüz girilemediğinin de göstergelerinden biridir. Gerek örgüt raporları gerekse merkezi yayınlarımız, yeni dönemde sınıf-kitle çalışması pratiğimizde nasıl bir değişimin yaşandığını ne yazık ki yansıtamamaktadır.
Somut pratiğimiz üzerinden sorunlarımızı aşmayı zorlaştıran zayıflık alanlarının saptanması, bunlara genel planda müdahaleyi de kolaylaştıracaktır. Zira sorunlar her bir yerellik üzerinden bazı özgünlükler taşısa da, temelinde benzer zaaflar ve zayıflıklar yatmaktadır.
Sınıf-kitle çalışmasında öne çıkan sorunlar
Kampanyalar üzerinden siyasal yoğunlaşma sorunu:
Sınıf-kitle çalışmasında en temel, dolayısıyla en öncelikli sorun alanı, direnişlere müdahaleler ile kampanyalara endeksli ve materyal kullanımının belli bir ağırlık taşıdığı siyasal faaliyet tarzının ötesine geçmekte yaşanan zorlanmadır. Bunu şöyle de ifade edebiliriz: Belirlenmiş alanlar/hedeflerde derinleşen ve yoğunlaşan, sürecin öne çıkardığı gündemler üzerinden gündelik olarak kendini üretebilen bir devrimci siyasal faaliyetin örgütlenmesinde yaşanan zorlanma, sonuçta kampanyalara dayalı bir pratiğe eğilimi beslemektedir. Kampanyalar üzerinden bir siyasal yoğunlaşma yaşansa da, sonuçta bu, belli araç ve yöntemlere dayalı bir propaganda-ajitasyon çalışması üzerinden rutinleşen/kendini tekrar eden bir siyasal çalışma pratiğinden öteye gidememektedir.
Uzun bir dönemdir tartışıp eleştirdiğimiz bu sorunun üzerine gitmeye çalışıyoruz ve kuşkusuz giderek belli bir mesafe de alıyoruz. Son dönemde gerçekleştirdiğimiz kitlesel etkinlikler, çalışmada daha çok propaganda materyallerinin kullanımının öne çıktığı tekyanlılığın belli bakımlardan kırılmakta olduğunu gösteriyor. Bunu, kitlelerle yüzyüze gelen ısrarlı bir faaliyetin sonuçlarının alınması olarak görmek gerekir.
Fakat bu, verimli ve belli hedefler üzerinden sonuç almaya kilitlenen bir sınıf-kitle çalışması yürütmede yaşadığımız zayıflığın artık geride kalmakta olduğu anlamına gelmiyor henüz. Halihazırda, önemli olan pratikte böyle bir yönelimin içine girilmiş olmasıdır, sonuçlarının alınması zaman meselesidir diyebilecek durumda değiliz. Biz geçmiş yıllarda da yoğun yüklenmelerle kitlesel etkinlikler gerçekleştirmeyi başarabildik. Ancak, kurultay, sempozyum vb. üzerinden örgütlenen bu faaliyetlerin, harcanan zaman, emek ve çabayla kıyaslandığında, maddi-örgütsel kazanımları son derece sınırlı olmuş, hedef çalışma alanları üzerinden siyasal çalışmamızı ve örgütlülüğümüzü güçlendiren çok az sonuç yaratabilmiştir. Bu, yıllardır bir türlü aşamadığımız, bizi “darlık” sorunu ile yüzyüze bırakan temel önemde bir zaafiyet alanı olarak süregelmiştir.
Sınıf hareketi açısından önem taşıyan gündemleri öne çıkaran kampanyalar üzerinden yoğunlaşmış bir politik çalışma yürütmek kuşkusuz bir ihtiyaçtır. Kampanyalar, kitlesel etkinlikler, seçim dönemi faaliyetleri, kurultay, sempozyum vb. türden çalışmalar, parti güçlerinin etkin bir biçimde harekete geçirilmesini, yoğunlaşmış bir siyasal faaliyetin örgütlenmesini kolaylaştırmaktadır. Bu açıdan, kendi içindeki eksiklik ve zayıflıkları ne olursa olsun, belli bir başarının da sahibiyiz.
Fakat kendi başına bu tür bir yüklenmenin verimli ve sonuç alıcı bir sınıf-kitle çalışması anlamına gelmediğinin altını, bizzat özdeneyimlerimiz üzerinden, bir kez daha çizmeliyiz. Dahası bu tür bir faaliyet yoğunlaşması sınıf çalışmasında hedeflediğimiz tarzı oturtmayı zora sokmakta, zira bunun kendisi başlı başına bir tarza dönüşmektedir.
Devrimci bir parti gelişmelerin öne çıkardığı gündemler üzerinden devrimci siyasal faaliyetini hedeflediği alanlar/fabrikalar üzerinden gündelik olarak örgütleyebilmek durumundadır. Fakat bu, belli bir gündem üzerinden kimi zaman birkaç aya yayılan kampanyalardan tümüyle farklı bir çalışma tarzı demektir. Halihazırdaki biçimiyle kampanyalar, buna hizmet etmek bir yana, çoğu durumda bu tarzın oluşmasını ve oturmasını zora sokmakta, hatta hatta boşa çıkarmaktadır. Kampanyalar döneminde, toplumda öne çıkan gündemler kampanya gündemine paralel bir yüklenmenin konusu olamadığı ölçüde, ya zayıf bir propaganda faaliyeti üzerinden ele alınmakta ya da çoğu durumda tümden atlanabilmektedir.
Daha da önemli olan ise, kampanya gündemi üzerinden yoğunlaşmanın, hedef alanlara/fabrikalara dönük faaliyeti güçlendirmesi gerekirken, tersine bunda zayıflamaya yol açmasıdır. Oysa kampanyalar yerel faaliyetin hedeflerine uygun bir yoğunlaşmayı ve derinleşmeyi sağlayabilmek durumundadır. Böyle olabildikleri bir durumda işlevsel olurlar ve amaca hizmet ederler. Tüm örgüt raporlarında işaret edilen bu zayıflık, kampanyaların örgütleniş tarzının somut pratiğimiz üzerinden irdelenmesinin önemini ortaya koymaktadır.
Sınıf-kitle çalışmasında, belli bir yoğunlaşmayla yürütülen kampanyalara paralel olarak, dönemin öne çıkardığı gündemleri atlamayan gündelik bir siyasal faaliyet, elbette öncelikle hedef alanlarımız üzerinden örgütlenebilmek durumundadır. Kampanya ile hedeflenen sınıf çalışmasını güçlendirmek olduğuna göre, buna hizmet edecek her yeni gündem önemlidir, dahası bu kampanya gündeminin önüne bile geçebilir. Böyle bir durumda, öne çıkan gündem, kampanya ile bağı kurularak ya da paralel bir tarzda, etkili bir faaliyetin konusu olabilmelidir. Dolayısıyla sorun kampanyaların bir yana bırakılması değil, nasıl ele alınması ve örgütlenmesi gerektiğidir.
Bugüne kadar kampanya faaliyeti çerçevesinde karşımıza çıkan en önemli sorun, afiş, bildiri, anket, stand vb. araçların “yaygın” kullanımının belirgin bir ağırlık taşıyabilmesi olmuştur. Güçlerimizin sınırlılığı, ileri kadrolarımızın bu işleri üstlenmesine yol açmakta, bu pratik yükler de hedefler üzerinden derinleşen bir çalışmayı zora sokmaktadır.
Değişik araç ve yöntemleri kullanıyor olmanın başarılı ve etkili bir sınıf-kitle çalışması anlamına gelmediğini de en iyi kampanya pratiklerimiz ortaya koymaktadır. Nispeten zengin araç ve yöntemler üzerinden yürütülen faaliyetlerin sonuçlarına baktığımızda, genelde politik etkimizi yaymanın ötesinde, işçi ve emekçi kitlelerle anlamlı bağların kurulabildiği bir sonucu üretememesi, en temel zayıflık alanıdır. Güçlerimizin sınırlılığı koşullarında, olabildiğince zengin değil, en işlevsel araç ve yöntemler üzerinden kitlelere gitmek, onları hedeflerimize uygun bir tarzda kullanmayı başarabilmek durumundayız. Pratiğimiz üzerinden ele alınıp sorgulanması gereken önemli sorunlardan biri de budur.
Fabrika zeminli çalışmanın sorunları:
Parti özellikle son yıllarda hedef sektörler/fabrikalar üzerinden derinleşen bir çalışmaya özel bir tarzda çubuk bükmektedir. Yerel örgütlerimiz saptadıkları fabrikalar üzerinden böyle bir çalışmayı örgütleme çabası içindedir ve belli adımlar da atılmaktadır.
Ancak aşmakta zorlandığımız tarz, kendini fabrikalar üzerinden de üretmektedir. Eğer sendikal örgütlenme, işten atılma, toplusözleşme, zamlar vb. türden hareketli süreçler sözkonusuysa müdahalede bir canlanma yaşanmakta, bu süreçler geride kaldıktan sonra ise önemli ölçüde rutin tarza dönülmektedir. Zaman zaman hedef fabrikalara dönük özgün bildiri ya da bülten pratikleri olsa da, bu da sistemli olmaktan uzaktır. Eğer sendikalaşma çabası ya da işten atılma nedeniyle bir direnişin örgütlenmesi sözkonusu ise, etkin bir müdahalede zorlanma yaşanmamakta, güçlü refleksler sergilenebilmektedir. Ancak, hedeflenen fabrikalar olmasa da, bu tür direnişlere benzer müdahaleler yapılabilmektedir. Dolayısıyla, fabrika çalışmasında derinleşmenin bu olmadığı açıktır. Dahası, sistemli bir çalışmaya, dolayısıyla bir ön hazırlığa dayanmayan, bütünsel bir müdahalenin bir parçası olmayan bu tür pratikler, henüz yeni yeni güç ve olanak yaratmaya başladığımız fabrikalardan sökülüp atılmamıza yol açabilmektedir.
Derinleşmeyi hedefleyen bir çalışma, fabrika özgülünde belirlenecek politikalar temelinde soluklu ve uzun erimli olarak örgütlenebilmek durumundadır. Sürekli ve sistemli bir devrimci kuşatıcı yoğunlaşma olmadan, kendini gündelik olarak üreten bir siyasal faaliyet örgütlenemeden, bugünün koşullarında mesafe almak mümkün değildir.
Gündelik faaliyetin sorunları:
Hedefimiz her yolla işçi sınıfının devrimci bilincini ve eylemini geliştirmek olduğuna göre, buna dayanak olabilecek her türlü ekonomik sorunun hareket noktası olması, siyasal çalışmanın doğası gereğidir. Fakat bizim için aslolan, sınıfın bu çerçevedeki sorunlarına kendi içinde çözüm üretmeye çalışmak değil, bu sorunların gerisindeki temel siyasi gerçekleri anlatmak, işçilerin bizzat mücadeleler içinde bunları görebilmelerini sağlamaktır. Dolayısıyla, devrimci siyasal faaliyet, ekonomik-sendikal mücadeleyi hiçbir biçimde küçümsememek, fakat aynı zamanda, sadece öne çıkan siyasal gündemler de değil, temel toplumsal ve siyasal sorunlar üzerinden de propaganda-ajitasyon ve siyasal teşhire dayalı bir faaliyeti yürütebilmek durumundadır. İşçilerin fabrikalarında yaşadığı sorunlar ile temel toplumsal ve siyasal gerçekler arasındaki bağ başarıyla kurulamadığı, bu kendisini gündelik faaliyet üzerinden üretemediği koşullarda, başarılı bir devrimci siyasal çalışmadan sözedilemez.
Dolayısıyla, siyasal gündemler ile fabrikanın özgün sorunlarının birleştirilmesi de kendi başına yeterli değildir. Temel sorun, toplumsal ve siyasal sorunlar, sınıfa yönelik genel saldırılar ile fabrikada yaşanan sorunlar arasındaki bağın nasıl ve nereden kurulacağıdır. Aynı baskı ve terörle yüzyüze kalmak, ezilmek, aşağılanmak vb. üzerinden yüzeysel bir propagandayla emekçilerin bilinçlerini geliştirmek mümkün değildir. Kapitalist düzen gerçeği, devlet gerçeği, sınıflar gerçeği vb., her gündelik sorun ve her politik gelişme üzerinden döne döne işlenerek, sıradan emekçinin bilincinde devrimci açıklıklar yaratmak gerekmektedir.
Bugün işçiler çekilmez hale gelen çalışma ve yaşam koşullarını düzeltme mücadelesine kendiliğinden yönelmekte, bu sayede düzen ve devlete ilişkin bazı gerçekleri daha yakından görme imkanı bulmaktadırlar. Bu tür mücadeleler bu düzenin neden aşılması gerektiğine ilişkin temel gerçekleri anlatabilmek için önemli bir olanaktır. Ancak sınıf hareketinin bir türlü ileri bir mecraya akamaması, yerel direnişlerin bunun yolunu açmaya yetmemesi, bizim üzerimizde de etkili olmakta, bu olanakları etkin bir biçimde değerlendirmeyi zora sokmaktadır. Deyim uygunsa, sınıf hareketinin geriliği bizi de geriye çekmekte, perspektif planında sahip olduğumuz tüm açıklıklara rağmen, politik propaganda ve ajitasyonumuzun içeriğini zayıflatan bir rol oynayabilmektedir.
Genel planda devrim ve sosyalizmin propagandasını yapmak, buna ilişkin şiarlarımızı açıklıkla formüle etmek ve yaymak doğrultusunda bir zaafiyeti elbette taşımıyoruz. Ancak gündelik faaliyetimizi örgütlerken, bunu aynı başarıyla yaptığımızı söyleyebilecek durumda değiliz. Karşı karşıya kaldığı saldırılar ya da politik sorunlar üzerinden bildirilerimizle, bültenlerimizle işçilere seslenirken bu zaafiyet kendini dışa vurmakta, sınıfa bilinç planındaki müdahalemiz düzenin ürettiği kötülüklerin teşhirinin ötesine çok az geçebilmektedir. Geçen yıl çıkardığımız mahalli bültenler, bildirilerimiz bu gözle incelendiğinde, işaret edilen sorun çok daha kolay anlaşılacaktır.
Direnişlere müdahale pratiğimiz:
Özellikle son yıllarda direnişlere önderlik etme, onları politik zemine taşıma ve propagandasını güçlü bir biçimde yapma planında anlamlı bir pratik sergiledik. Sınıfa dönük çalışmamız sayesinde bu direnişlerle bir biçimde bağ kurmada ve müdahalede zorlanmıyoruz. Bir ön çalışma sürecinden yoksun olmamıza rağmen bu imkanları değerlendirmeyi başarabiliyoruz. Fakat genelde bu direnişler hedefli, kararlı ve soluklu bir sınıf çalışmasının ürünü değil. Dolayısıyla, sınıf çalışmasında aldığımız mesafe üzerinden sınıfa eylemli önderlik aşamasına geldiğimiz anlamına gelmiyor.
Öte yandan, önderlik ettiğimiz direnişleri genelde sınıf hareketinin sorunlarına ilişkin etkili bir kampanyaya çevirmede yeterince başarılı değiliz. Direnişe kaynaklık eden sorun taşeronlaştırma, sendikal hakkın gaspedilmesi ya da sendikal bürokrasiye karşı sendikal demokrasi sorunu olabiliyor. Dolayısıyla, her bir direnişin politik özünü soyutlayıp bunu genelleştirmeyi, bir kampanyanın konusu haline getirmeyi başarabilmek durumundayız.
Eylemli süreçleri örgütlemek:
Denilebilir ki, darlığı kırmayı başarabilmemiz için yüklenilmesi gereken en kritik halka budur. Kapsamlı olarak ele alınması gereken temel önemde bir zayıflık alanı olduğu için, burada sorunun kendisine işaret etmekle yetineceğiz.
Etkili bir propaganda-ajitasyon faaliyeti önemli olmakla birlikte, işçi ve emekçilerin bilincini salt propaganda araçları üzerinden geliştirmek mümkün değildir. Emekçilerin gerçek eğitimi kitle mücadeleleri/eylemsel süreçler üzerinden sağlanabileceği, tam da böyle süreçler sayesinde devrimci propagandaya daha açık hale gelecekleri için, propaganda-ajitasyon çalışması mutlaka eylemli süreçleri geliştirme amacına bağlanabilmelidir. Dolayısıyla, önümüzdeki dönemde, işçi ve emekçileri harekete geçiren, eyleme yönelten, eylemlilik içinde güç toplamayı sağlayan bir çalışma tarzını geliştirmenin sorunlarına yoğunlaşmak durumundayız.
Eylemli süreçler örgütlenemeden mevcut darlığın kırılamayacağına önemle işaret eden IV. Kongre Açılış Konuşması, bu konuda partiyi bekleyen görevleri yeterli açıklıkta ortaya koymaktadır:
“Devrimci parti bir propaganda örgütü değil fakat devrimci bir eylem örgütüdür. Faaliyetini ele alırken, kitleleri nasıl hareketlendirebileceği, nasıl eyleme çekebileceği, eyleme geçen kitlelere nasıl önderlik edebileceği onun için her zaman temel bir kaygıdır. Parti organları artık kitlelere şu veya bu propaganda-ajitasyon materyalini nasıl ulaştıracağından çok, şurada ya da burada, fabrikada ya da bir sanayi havzasında kitleleri nasıl harekete geçirebileceğini, direnişe sürükleyebileceğini, protesto eylemine taşıyabileceğini, gösteriye çekebileceğini düşünmelidir, bunun üzerine yoğunlaşmalıdır. Ufkunu böyle oluşturmalı, planlarını buna göre yapmalı, pratiğine böyle bakmalı, yetersizliğini buradan görmelidir. Yeni dönem parti için kitle eylemlerine önderlik, kitlelere eylem içinde önderlik dönemi olabilmelidir. Kitlelerle güçlü bağlar kurmak, kitlelere güven vermek, onların diri kesimlerini örgütlü saflara kazanmak ve nihayet güç olmak, dolayısıyla politik bir güç odağı olarak öne çıkmak da ancak ve yalnızca bununla olanaklıdır.”
Yerel önderlik sorumluluğu
Partinin bugünkü gelişmişlik düzeyinde, yani mevcut darlığı koşullarında, sınıf-kitle çalışmasının örgütlenmesinde birinci derecede sorumluluk üstlenmesi gerekenler, yerel faaliyet alanının başındaki önderlik kadrolarıdır. Politik önderlik sorumluluğu, açıktır ki, yerel önderlik kadrolarının sınıftan/sınıf çalışmasından kopmaları anlamına gelmemektedir. Politik önderliğe dayalı çalışma tarzı sorunu ele alınırken, örgütü kendi içinde yönetmek değil, sınıf hareketine önderlik pratiğine yöneltebilmek gerektiğine işaret edilmiş, bu alandaki zayıflık eleştirilmiştir. Yarın alacağımız mesafe ölçüsünde kuşkusuz durum daha farklı olacaktır, fakat bugün, alttaki kadrolara organ toplantıları üzerinden perspektif vermek, eğitmek ve yürütülen faaliyeti denetlemek üzerinden bunun başarılamadığı görülmektedir. Dolayısıyla, en deneyimli ve birikimli güçlerimiz olan yerel önderlik kadrolarımız, başarılı bir sınıf-kitle çalışması örülmesinin sorumluluğunu pratikte bizzat üstlenmek durumundadırlar.
Yerel önderlik kadrolarının sınıf çalışmasından kopmamaları, kuşkusuz çalışmanın dar pratik alanına ilişkin yüklerini üstlenmek değil fakat çalışmanın adım adım örülmesinin tüm sorumluluğunu taşımak, çalışmanın sorunlarına ayrıntıları üzerinden hakim olabilmek, sürekli bir denetimle faaliyete yön vermenin yanısıra gerektiğinde çalışmanın bizzat içinde yer alarak pratikte yönlendirmek vb., vb., anlamına gelmektedir. Nitekim, çalışma alanlarında altta bir takım komiteler kurarak sorumluluk alanları tanımlamak ve sonra da organ toplantıları üzerinden onlara perspektif vermek ve denetlemekle bu sorunu aşamayacağımız mevcut pratiğimiz üzerinden görülerek müdahale edilmiştir.
Örneğin, öne çıkan işçilerle bizzat ilgilenmek, onların politik eğitimini üstlenmek vb. türden bir pratik içine girmek, “politik önderlik sorumluluğu”nun gerekleriyle çelişmek bir yana, tersine, özellikle bugün için temel önemde bir ihtiyaçtır. Bugüne kadar öne çıkan ya da bu potansiyeli taşıyan işçilerle gereğince ilgilenilemediği için de, mevcut darlığımızı aşmakta zorlanıyoruz. Alttaki kadroların yetersizliği etkin bir sınıf-kitle çalışmasını örgütlemeyi zora soktuğu ölçüde, yerel önderlik kadrolarının bu vb. daha özel sorumluluklar üstlenmeleri, faaliyetteki tıkanıklığı aşmayı kolaylaştıracaktır.
Köklü bir zihniyet değişimi!
Saflarımızda elbette sorunların üzerine gitme ve yüklenme çabası, bununla birlikte alınan bir mesafe var. Fakat bu hala da alışılmış tarzın sorunlarının üzerine gitmenin ötesine geçemiyor, henüz çalışma tarzının köklü değişimi çerçevesinde kararlı bir yönelim anlamına gelmiyor.
Çalışma tarzında köklü bir değişime yönelebilmek, yıllar içinde oluşan alışkanlıkları, ölçüleri ve kalıpları geride bırakabilmek öncelikle zihniyet değişimini gerektiriyor. Zira, sorunlar üzerine yoğunlaşma ve güçlü bir iradi yüklenme ancak köklü bir zihniyet değişimi üzerinden mümkündür.
Bu çerçevede saflarımızda yer yer kendini gösterebilen bazı zayıflıklara işaret etmek istiyoruz.
İçinden geçilen dönem, sınıf hareketinin verili durumu vb. üzerinden nesnel güçlüklere ilişkin değerlendirmelerimiz, bir rehavete ve süreci kendiliğinden gelişmenin akışına bırakan bir ruh haline yol açabilmektedir. Sınıf çalışmasında sabırlı ve soluklu davranmak gerektiğine ilişkin vurgular, zaaf ve zayıflıklarımızın üzerine gidilmesini güçleştiren bir rol oynayabilmektedir. Zayıflıklar partinin olağan gelişme süreci içerisinde aşılabilecek sorunlar kapsamında görüldüğü ölçüde, sıçramalı gelişme ihtiyacına yanıt verebilecek bir yenilenme yaşanamamaktadır.
Bir diğer etken ise, partinin sahip olduğu birikim ve üstünlük alanlarıdır. Partinin hem bakış hem de pratik yönelim planındaki üstünlüğüne rağmen neden sınıf-kitle çalışmasında başarısız kaldığımız saflarımızda elbette tartışılmakta, fakat ihtiyaçlara yanıt veren bir sorgulamanın konusu haline getirilememektedir. Partinin sahip olduğu üstünlükler, zamana gereğinden fazla güvenmeye, zamanı geldiğinde harcanan emeğin sonuçlarını üreteceği düşüncesiyle hareket etmeye yol açabilmektedir.
Ne yapıp edip hedefler üzerinden sonuç almaya kilitlenen, bunun sorunlarına yoğunlaşan değil daha çok emek harcamaya dayanan pratiğimiz de işimizi zora sokan bir başka sorun alanıdır. Pratik faaliyette yoğunlaşmak, yoğun emek harcıyor olmak, partinin üstünlükleriyle de birleşince, manevi bir rahatlama duygusu yaratabilmektedir.
Tüm bunların sonucu mevcut gidişatın giderek kanıksanması olmaktadır. Soruna ilişkin canlı tartışmaların yapılamaması bunun somut göstergelerinden biridir.
Saflarımızda şu ya da bu ölçüde etkili olabilen bu ruh hali, yaklaşım ve davranış tarzı kesin bir biçimde aşılmak durumundadır. Çünkü bugün tartışılan bir partinin olağan gelişme süreçlerinin sorunları değildir. Bu sorunun üzerine kararlılıkla gitmek, sonuç alıcı müdahalelerle partinin ileriye sıçramasına ayakbağı olan engelleri bir bir aşmak durumundayız.
Partinin 25 yıllık birikimi, üstünlükleri ve kazanımları üzerinden yaşanan zorlanmaları aşmanın imkanlarına fazlasıyla sahibiz. Bu ise sorunların gerçek kapsamıyla bilince çıkarılabilmesi, güçlü bir iradi yüklenmenin konusu olabilmesi, “gerçek bir sınıf partisi olmanın bilinci, özgüveni ve iddiası ile sınıf kitleleriyle etkin bir birleşme çabası içine” girilebilmesiyle başarılabilir.
EKİM / Sayı: 287 / Şubat 2013
www.tkip.org