Kimi zaman maden işçisi oluyor, yerin yedi kat dibine canlı canlı gömülüyoruz. Kimi zaman prese sıkışan bir metal işçisi oluyor, kimi zaman inşaattan düşüyoruz. Rafinerideki patlamada parçalanan, tersanede kum torbası yerine konularak katledilen biziz. Kimi zaman elektriğe çarpılan bir işçi, kimi zaman sipariş yetiştirmeye çalışan bir motokuryeyiz. Kimi zaman çocuk, kimi zaman yaşlıyız. Yeryüzündeki bütün değerleri üreten, yaratan, dünyayı sırtında taşıyanlarız. Kadınıyla erkeğiyle işçi sınıfıyız biz ve ölüyoruz her gün!
Çarklar dönüyor, şirketler büyüyor, kâr rekorları kırılıyor, asalak sermayedarlar semirdikçe semiriyor. Emeğimizi yok pahasına satın alanlar açlığı, yoksulluğu ve köleliği aratmayan çalışma koşullarını dayatıyorlar. Yetmiyor, en basit işçi güvenliği ve sağlığı önlemlerini almıyor, fazla masraf olarak görüyorlar. Kâr diyorlar, büyüme diyorlar, rekabet diyorlar. Onlar para biriktiriyor, biz yaşamlarımızı yitiriyoruz.
Kapitalist toplum düzeni böyle işliyor. Sömürü düzeninin başını tutanlar için her şey piyasa koşullarına göre şekilleniyor, maliyet hesabı yaşamı belirliyor. Gözü dönmüş kâr hırsları sadece emeğimizi, alınterimizi değil yaşamlarımızı da çalıyor.