Manisa'da bulunan ECA Serel Fabrikası’nda günlerdir işçilerin anayasal hakkı ihlal ediliyor. İşçiler telefonla aranıp tehdit ediliyor ve alenen burjuva hukuk çiğnenerek suç işleniyor.
Elginkan Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Gaye Akçen’in 1 Ağustos günü Serel Fabrikası’nda işçilere yaptığı açıklama, aslında Türkiye'deki sendikal bürokratik düzeni ve asalak kapitalistler arasındaki iş birliğini de göstermiş oldu. Gaye Akçen, Serel işçilerine yaptığı açıklamada, "Ben 30 yıldır Çimse İş Sendikası ile çalışıyorum. Bugüne kadar sorun yaşamadım ben ne dersem üstüne bir şey demediler" diyor. Bu konuşma yapılırken Çimse İş yönetiminden bir kişi Gaye Akçen'in yanı başında yer alıyor ve çıtını çıkarmıyordu. Bu tablo işçilerin "Satılmış sendika istemiyoruz!" sloganının tam da hedefini isabetle vurduğunu gösteriyor. Ardından işçi düşmanlığını meslek edinmiş Pevrul Kavlak, burada da karşımıza çıkıyor. Gaye Akçen konuşmasını şöyle sürdürüyor:
"Ben kendim Türk Metal Başkanı Pevrul Kavlak ile konuştum biliyorsunuz. ‘Aynı konfederasyona bağlı iki sendika var, sorunu çözün’ dedim. Bizim Türk Metal bünyesinde fabrikalarımız var, bugüne kadar onlarla da bir sorun yaşamadım. Pevrul Kavlak'ı arayarak ‘bu sorunu çözün’ dedim, Pevrul Kavlak, ‘sen haklısın bu sorunu çözmeye çalışırım’”
Gaye Akçen, “Pevrul Kavlak'la sorun yaşamadım” diyor. Yani “yıllardır Çimse İş'le nasıl sorun yaşamadıysam Türk Metal'le de yaşamadım” diyor. Bu sözler işçi satıcısı sendika ağalarının sermayedarlar karşısında kuzu, işçiler karşısında da nasıl aslan kesildiklerini gösteriyor…
Serel işçileri ise şunu söylüyor:
"Artık sorun para, ya da sendika seçme özgürlüğü de değil topyekûn bir onur ve haysiyet meselesidir. Biz inanıyoruz ki sendikalar değil biz işçilerin değişmesi ve bununla beraber sistemin değişmesi gerek ancak bunlar olursa önümüzü görebiliriz."
Serel işçilerinin bu söylemi, tabii ki toplam işçi sınıfı hareketinin tablosundan bağımsız değil. Serel’in öncü işçileri 2015 Metal Fırtınası'nda metal işçilerinin verdiği mücadeleye hakimler, Aliağa'da Gemi Söküm işçilerini takip etmişler ve TPİ sürecini yakından biliyorlar. Bugünse sendika değiştirirken aslolanın sistemin değişmesi gerektiğini dile getiriyorlar. Her mücadele bir sonraki mücadeleye anlamlı bir deneyim ve birikim bırakıyor. Bugün geldiğimiz noktada bu söylemlerin nüveleri var. Bunun ete-kemiğe büründürmesi ise, bu mücadelenin sermayeye karşı örgütlü mücadeleye çevrilmesiyle mümkün olacaktır.
İzmir'den bir sınıf devrimcisi