Serel Seramik işçilerinin haftalardır eylemli bir tarzda yürüttükleri sendika değiştirme mücadelesi sürüyor. İşten atma, ücretsiz izin dayatması, sendikal bürokrasinin manevralarını, kolluk baskısı vb. ile mücadele eden Serel işçisi, “Satılık sendika istemiyoruz!” diyor, sendika seçme özgürlüğünün tanınması için direniyor. Türk-İş'e bağlı Çimse-İş Sendikası'ndan istifa ederek, yine Türk-İş'e bağlı Kristal-İş Sendikası'na geçmek isteyen, görüldüğü kadarıyla bunu da başaran işçilerin ortaya koydukları kararlılık ve mücadele, geçmek istedikleri sendikanın ne olduğundan bağımsız bir anlam ifade ediyor. Bu durum yıllardır köhnemiş bir düzeni ifade eden sendikal yapıda, yerleşik algıları sorgulatması bakımından önem taşıyor. Bu Kristal-İş'in diğerlerinden farklı olmayan tutum ve konumundan bağımsız bir gelişmedir.
On yıllardır sendikal ağalık düzenin aktif desteğiyle sendikalı fabrikaları at koşturdukları çiftliklerine çevirenler, bozulan rutinin paniğini yaşıyorlar. Bunun son örneği, Serel Seramik'in bağlı olduğu Elginkan Holding'in Yönetim Kurulu Başkanı Gaye Akçen'in konuyla ilgili basına yaptığı açıklamadaki hezeyanları oldu. Güya konuyla ilgili kamuoyunu bilgilendirme amacı taşıyan, haftalardır kararlılıkla mücadele eden işçileri suçlamak için gerçekleştirilen açıklamalarda baltayı taşa vurmuş görünüyor. Zira açıklamada başından sonuna kadar arsız bir burjuvanın yaklaşımları mevcut. Büyük bir pişkinlikle ifade ettiği cümlelerine on yıllardır kurdukları sömürü tezgahının sarsılmasının şaşkınlığı ile her şeye kendisinin karar verebileceğini düşünen şuursuz bir özgüven yansıyor. Yıllardır kendilerine sadakatle bağlı sendika ağalarını ifşa ediyor. Yetmiyor, en sıradan anayasal bir hak karşısında hükümetin-devletin yanlarında yer aldığını büyük bir övünç kaynağı olarak söyleyiveriyor. Sendika değiştirmek istediği için işçileri ahlaksızlıkla suçlayan arsız burjuvamız diyor ki:
“Elginkan’da bugüne kadar olmayan şeyler oluyor. Devir değişiyor, insanların görüşü değişiyor. Şimdi biz Çimse-İş ile 30 yıldır çalışıyoruz. Türk Metal Sendikası ile 30 yıldır çalışıyoruz. İkisi de Türk-İş’e bağlı birer sendika. Şu an bir sendikayla beraberken başka bir sendikayla görüşmek bizim ahlakımıza yakışmaz. Çimse-İş ile devam edeceğiz. Sözleşmemiz var. Bizde sadakat çok önemli. Zaten birbirimize sadık olamasak bu kadar zamandır kendileriyle devam etmezdik. Arkadaşların böyle ani hareketlerini yadırgadım, yakışmadı.”
Burada bitmiyor söylenenler. Dünyayı ve işçileri kendi malı gibi gören, dahası bunu içselleştirmiş bir sömürücü sınıf mensubu, adet olduğu üzere içi boş “demokrasi, özgürlük, sendikal tercihlere saygı” vb. laflara dahi ihtiyaç durmayacak kadar arsızlaşarak devam ediyor:
“Çünkü biz onları Elginkan’ın evladı gibi, evlatlarımız gibi gördük; birçok yerde olmayan nezaketleri gösterdik. Onlara gününde maaşını ödüyoruz, ikramiyelerini veriyoruz. Biz bunları yaparken senin sendikaya kızıp karşıma başka bir sendika getirmeni doğru bulmuyorum. O sendikacı kişiler de burada diğer sendikacının işyerine müdahil olmaları centilmenlik anlaşmasına uymaz. Bu bir saygısızlıktır. Ben kendi işveren olarak değiştirmek istiyorsam işçilerime derim 'Birkaç sendika var, bunlardan birini seçelim' der, birlikte hareket ederim. İnsanların arasındaki diyaloglar budur. İki sendikanın çarpışmasından dolayı biz yara aldık.”
Birbirlerine yıllardır sadakatle bağlı burjuvamız ve sendika ağalarının ilişkileri kendilerini ilgilendirir ama, 70 yıldır sanayici olmakla övünen Gaye Akçen'in söylediklerinin işçi sınıfı mücadelesi bakımından bir işçi sendikası adına utanç verici olduğunu belirtmekle yetinelim. Söylenenler sermayeye sadakatle bağlı olan sendikal ağalık düzeninin çürümüşlüğünün yeni bir itirafıdır sadece. Diğer bir itiraf ise, Gaye Akçen'in işçilerin ücretlerini düzenli ödediği için kendinde hak olarak gördüğü sendika tercihinde kararı kendisinin vermesi gerektiği üzerine söyledikleridir... Sağa-sola ahlak dağıtmaya kalkan Serel Seramik'in başındaki burjuvamız, işçiler üzerinde her türlü keyfi uygulamayı doğal görürken, dahası kendi ait olduğu sınıfın/düzenin yasaları gereği bir hak olarak tanımlanan sendika seçme hakkını da yok sayıyor.
Dini, imanı, kültürü ve tüm ahlaki değerleri piyasa koşullarına göre şekillenmiş, para ve kâr üzerine kurdukları yaşamda işçileri köleleri gibi gören, sıkıştıklarında ise “önce Allaha sonra hükümete” sığınarak yardım isteyen sermayedarların çapı bu kadardır.
Serel işçisi, sendika seçme özgürlüğüne sahip çıktığı gibi, kamuoyuna şuursuzca açıklama yaparak emek sömürüsü üzerine kurdukları dünyanın içinde çürümüş sermayedarların ahlak yoksunluğuyla da başa çıkacak güçtedir. Serel işçisinin emeği ve alınteri üzerinden yaratılan değerlere el koyarak semirenler, arkalarına aldıkları sendika ağaları, hükümet, devlet kurumlarının desteğiyle ayakta kalmaya çalışabilirler. Serel işçisi sınıf kardeşlerinin desteği ve dayanışmasıyla kazanacak. Bu kokuşmuş sömürü düzeni, er ya da geç, tüm pisliğiyle birlikte tarihin çöp sepetine atılacaktır.