Devrimci Gençlik Birliği olarak, gerçekleştirdiğimiz yaz atölyelerinde Yılmaz Güney’in Düşman filmini izledik.
Senaryosunu Yılmaz Güney'in yazdığı yönetmenliğini Zeki Ökten'nin yaptığı “Düşman” filmi 1979 yılında çekilmiştir. 30. Berlin Film Festivali'nde Jüri Özel Ödülü başta olmak üzere birçok ödül kazanmış olan film, 1980 yılında yayınlandığında sansür kurulu tarafından “kamu düzenini ve ulusal güvenliği” zedelediği gerekçesiyle yasaklanmıştır.
Yılmaz Güney'in diğer filmleri gibi Düşman filmi de yazıldığı dönemin yaşam koşullarını anlatıyor. Çanakkale'de geçen film, ana karakter olan İsmail'in iş bulabilmek umuduyla işçi pazarına gidişiyle başlar. İş bulabilmek için birbirlerini ezen insanları anlatarak başlayan film, İsmail'in iş bulamadan eve dönmesiyle devam eder. Evde kızı, eşi ve kayınvalidesi ile birlikte yaşayan İsmail'in geçim sıkıntısından geceleri gözüne uyku girmez. Bir yanda kızının okul masrafları bir yanda evin giderleri onu adeta kıskaca almıştır. Bir ara belediyeden iş teklifi alır. Sokak köpeklerini zehirleyerek bir miktar para kazanmayı ve en azından kızının okul masraflarını karşılayabilmeyi başarır. Ancak bu sefer de zehirlediği köpekler rüyalarına girmeye başlar. Vicdanını rahatlatmanın yollarını ararken kendini şu cümleyle savunur: "Sokak ortasında insanlar ölüyor kimsenin umurunda olmuyor, köpekler öldüğünde ver yansın ediyorlar. İnsanın köpek kadar değeri yok mu?"
İsmail ve kurduğu ilişkiler üzerinden toplumun yozlaşması, insanî değerlerin ayaklar altına alınması iki karakter üzerinden anlatılır. İlki Nuri karakteridir. Nuri, Bahtiyar adında tefecilikten kadın pazarlamaya kadar her işi yaparak zengin olan birini örnek almaktadır. Bahtiyar gibi olmak için her şeyi göze alan bir karakterdir. Bahtiyar'ın bir daktilo ile başlayıp zengin oluşunu anlatır her fırsatta. İkinci karakter ise Naciye'dir. Naciye filmde İsmail'in eşi rolündedir. Naciye gazete ve dergilerde gördüğü insanlara özenen, onlar gibi ünlü olmayı düşleyen bir karakterdir. Bu uğurda önce kendini pazarlar, ardından ise ailesini terk ederek İstanbul'a kaçar.
Filmin dikkat çekici bir diğer karakteri Selim'dir. Selim İstanbul'da fabrikada çalışan emeği, insanlık onuru için mücadele eden bir işçidir. Babasının vefatı üzerine Çanakkale'ye gelir ve İsmail ile tanışır. İsmail ile tanıştığında Naciye kaçmıştır ve İsmail onu öldürmek için peşinden gitmeye karar vermiştir. Selim onu ikna ederek bu düşünceden vazgeçirir.
Film ezen ve ezilen ilişkisini leylek ve akbaba kuşları üzerinden simgeleyerek anlatır. Leylek ezilenleri, işçileri; akbaba ezenleri, patronları temsil eder. Filmin temelinde anlatılan ezen ve ezilenler arasındaki mücadeledir.
Filmde güncelle bağdaştırabileceğimiz iki çarpıcı örnek vardır. Biri Nuri'nin zengin olmak hayalleri diğeri ise Naciye'nin ünlü olma düşleridir. Nuri'nin sürekli örnek gösterdiği kendine rol model seçtiği Bahtiyar'ın, zengin olmadan önce bir daktilosu vardır. Günümüzde özellikle gençler arasında yaygın olan "hiçbir şey bilmiyorsan en azından bir yazılım öğren" yahut "bir program yazsan zengin olursun" tarzındaki söylemlerle oldukça benzerdir.
Naciye'nin ünlü olma hayalleri ile de sosyal medya platformları üzerinden "bir kanal açsak ya da bir hesap açsak ünlü oluruz" söylemleri benzerlik göstermektedir. Nuri de Naciye de yaşadıkları koşullardan bireysel kurtuluşun düşünü kurmakta, bu uğurda ise en temel insani değerlerini arkalarında bırakırlar.
Düşman filmi, filmdeki karakterlerin toplumsal koşulların sonucu şekillendiğini ortaya koyuyor. Karakterler ve var olan kapitalist sömürü düzeni arasında güçlü bir neden-sonuç ilişkisi kuruyor. Filmin sonunda gördüğümüz Selim karakteri de yaşananlar için toplumsal düzeni sorguluyor. Nitekim İsmail’i intikam güdüsünün peşinden gitmemeye ikna ediyor.
İstanbul’dan bir DGB’li