“Merdivenlerimizin çengelini yıldızlara asarak,
ölülerimizin başlarına basarak
yükseliyoruz
güneşe doğru!
Ölenler
dövüşerek öldüler;
güneşe gömüldüler.
Vaktimiz yok onların matemini tutmaya!”
“Açlık grevinin tarihi, özellikle Hristiyanlık-öncesi İrlanda'ya ve doğuda MÖ 400-750 yılları arasına, Antik Hindistan'a kadar uzanmaktadır. Antik uygulamalarda grevi yapan kişi, kendisinin hakkını elinden alanın evinin kapısı önünde grevi gerçekleştirir.”
Helin Bölek'i ölüm orucunun 288. gününde yitirdik. Zulüm ve sömürü devam ettiğinden beri onlarca, yüzlerce, binlerce insan bu topraklarda dövüştü ve ölümsüzleşti. Kimi zaman Aydın illerinde Börklüce'nin ordusunda, kimi zaman Suphi ve 15 yoldaşı Karadeniz'de bir teknede, üç fidanla darağacında, Sinan'la Nurhak'ta, Mahir ile Kızıldere'de. İşkence tezgahında İbrahimle. Ulucanlar'da On'larla. Ölüm orucu direnişinde tarih yazan Haticelerle. Gecelerinde aç yatılmayan, gündüzlerinde sömürülmeyen bir dünya özlemi ile sokak ortasında dövüşen Alaattinlerle...
İnsanlık tarihinin o uzun serüveninde dövüşenlerin isimleri elbette saymakla bitmiyor, bitmeyecek. İnsan olmanın ve insan kalmanın bir bedeli var.
Bir kere haksızlık gördün mü susmayacaksın. Dönmeyeceksin arkanı. Ve üstüne üstüne gideceksin. Sonucunda kör kurşunlarda olacak, işkence tezgâhları da, idam sehpaları da. Elbette kimi zaman titreyebilir bacakların. Her duygu insana özgü. Yalnız, korkaklık yakışmıyor insana. Titreyen dizlerle koşacaksın kimi zaman en önde. Çünkü insan olmaya geldik. Tarihi bizden daha önceleri yazmaya başlayan ve mücadele edenler, şimdi onu bize emanet ettiler. Her miras ve emanet, külçe külçe altından, para, toprak ve özel mülkten oluşmuyor. Bize bırakılan miras insan olmak.
Ancak o karanlık, yani “korkaklık” düştü mü yüreğine savaşamazsın. İnsan olmanın o güzel onurunu da yaşayamazsın. En güzel türküleri dinleyemez, söyleyemezsin, ağız dolusu gülemez, bir insanı sevemezsin.
İşte böylesi “insan olamayan”, yüreğinde korkaklık taşıyan birileriydi imzayı atanlar; önlerine devletin koyduğu listeye...
O listeler ile yüzlerce insan tutsak edildi. Grup Yorum'un üyeleri başlarına konulan ödüller ile aranır oldu. Mücadelemizin tarihini ve tanıklığını yapan ezgi ve türküleri yasaklandı. İbrahim ve Helin bütün bu baskı ve yasaklara karşı türküleri ve ezgileri savunmak istediler, ölüm orucuna başladılar.
Ölüm orucu direnişlerinin 288 gününde Helin'i yitirdik. Daha iki gün önce İçişleri Bakanlığı direnişçiler için oluşturulan heyetle görüşme yapmıştı. Elbette Grup Yorum üyelerinin başına ödül koyanlar, yasaklayanlar olarak direnişçilerin talebine yanıt vermediler. “Önce ölüm orucunu bıraksınlar. Sonra değerlendiririz” dediler. Bu sözü ilk defa duymuyoruz. Daha önce ‘96 ölüm orucunda 12 devrimci ölümsüzleşene kadar “gizli gizli yiyorlar” diyenler, 125 direnişçinin yaşamını yitirdiği 2000 ölüm orucu direnişinde “kantinden stok yapmışlar” diyenler, tarihe bir de böyle not düştüler. Cellatların mezar taşlarında isim olmazmış. Kuşkusuz Helin'i biz her türküde anacağız. Helin'in türküler için verdiği mücadelede cellatlık yapan sermaye devletinin şeflerinin mezar taşlarında isimleri dahi yazmayacak.
Elbette bu düzenden “adalet” beklemiyorduk, beklemiyoruz. Türkülerden, şiirlerden ve marşlardan korkan düzenlerde adalet olmaz. Sermaye düzeninde de adalet yok!
Biz nice yoldaşımızı, siper yoldaşımızı yitirdik bu kavgada. Bugünü de unutmayacağız. Helin'i türküler ile yaşatmaya, Grup Yorum'un mücadelemizi nakşeden ezgilerini haykırmaya devam edeceğiz!
Helin Bölek ölümsüzdür!
İ. Y. Gün