Biz çalışanlara “Haftada en fazla bir gün izin kullanacaksın. Dinlenme, ailemizle vakit geçirme gibi her şeyi bu bir güne sıkıştıracaksın” diyorlar. Bu da bizi adeta robotlaştırıyor. Sosyal bir varlık olan biz insanları asosyalleştiriyorlar.
Yorgun argın işten eve geldiğimizde ya da tatil günümüzde televizyonu açtığımızda, bir tarafta izdivaç programı, bir tarafta cinayet programı, vb… bir dizi saçmalıkla bizi uyutmak için çalışıyorlar. Bu programlarda mesleği bırakmış ama “gazeteci” olarak televizyonlara çıkanlar sözde “adalet” dağıtıyorlar. Ama “her şeyin adil olduğunu göstermek” yalanıyla, gerçekleri örtbas etmek için çalışıyorlar. Adaletin olmadığı yerde gerçek gazetecilerin görevini yapamadığı bu ülkede gazeteci diye karşımıza çıkanlar magazincilik yapmaktan, hükümete yaranarak kariyer elde etmekten başka bir iş yapmıyorlar. Bunların yaptıkları programlar en fazla mizah programı olur!
Bunlar yanan ormanlardan, ihmallerden asla bahsetmiyorlar. Yanan ormanların yerine yapılan otelleri öve öve bitiremiyorlar. HES’lerle yok edilen ormanları, tarım arazilerini, güzelim akarsuları düşünmeyen; tek derdi kendi ve yandaşlarının çıkarını gözetmek olan hükümeti adeta “çevre dostu” ilan ediyorlar. “Gazeteci”, “programcı” sıfatıyla ekranların karşısına çıkıyor ama bu gerçekleri görmüyorlar. 100 gram çayı saatlerce övebilme becerisini her seferinde gösterebiliyorlar.
“Kişiliğini yitirmişler” ordusu için ağaçların yok olması, derelerin kuruması, balıkların ve diğer canlıların ölmesi önemli değil. Onların taptığı tek şey var: Doğanın ve canlıların yıkımı uğruna daha fazla para için her şeyin betonlaştırılmasıdır. Bu yıkımı yapanları görmezden gelenler, “ekonomimize katkı sunuyorlar” diye aklayanlar, üç kuruş için onurunu, kişiliğini satanlar da bu suçun ortağıdır.
Küçükçekmece’den bir Kızıl Bayrak okuru