Ahmet Ali’nin yaşadığına ne demeli?

Kurt ailesinin yaşadığı trajediyi yaşayan birçok kişi mevcut... Ya Ahmet Ali’nin yaşadığına ne demeli?

  • Mücadele postası
  • |
  • Güncel
  • |
  • 03 Haziran 2020
  • 21:58
ikon

AKP-Erdoğan diktatörlüğünün rehin alma siyaseti sadece Türkiye’de yaşayan işçi-emekçilere, sola ve Kürt hareketi mensuplarına karşı devam etmiyor. Devletin baskısı yüzünden Türkiye’yi terk etmek ve uzun yıllar Avrupa’da sürgünde yaşamak zorunda kalan politik göçmenlerin ancak on yıllar sonra Türkiye’ye seyahat edebilenlerine karşı da sürüyor. 

Bu cadı avından Türk vatandaşı olmayan aydınlar, gazeteciler, din görevlileri de nasiplenmişti. Birçok devrimci ve yurtsever son birkaç yıl içerisinde keyfi gözaltılar yaşadı, tutuklandılar. Kimisi halen tutuksuz yargılandığı halde Türkiye’den yurtdışına çıkış yasağı getirildiği için rehin olarak tutulmaktadır. 

Rehin alma zorbalığının mağdurlarından birisi de doğmadan Türkiye’ye giriş yapan Ahmet Ali idi. Baba Hüseyin Kurt 40 yılı aşkındır İsviçre’de ikamet eden, Maraşlı Kürt bir yurtsever. Ahmet Ali’nin dramı henüz anne karnındayken başladı. Anne Selver Kurt Türkiye’de üniversitede okuyan kızlarını ziyaret etmek için 2017 sonlarında 10 günlüğüne Türkiye’ye gider. O zaman 5 aylık hamiledir. İstanbul Atatürk Havalimanı’na indiğinde gözaltına alınır ve Bakırköy Savcılığı’na çıkarılır. Orada pasaportuna el konulur ve yurtdışına çıkış yasağı getirilir. Kendisi hakkında Facebook’ta yapılan paylaşımlardan dolayı Elbistan’da iki dava açılmıştır. Facebook paylaşımları üzerinden “Cumhurbaşkanına hakaret” ve “örgüt üyeliği ve propaganda yapmak” suçlarını işlediğini söylerler kendisine. 

Fakat işin aslı farklıydı. Söz konusu Facebook profili Selver Kurt’a ait değil, eşi Hüseyin Kurt’a aitti. Hüseyin Kurt bu durumu kamuoyuna ve gerekli tüm mercilere defalarca yazdı, söyledi. Kimse duymadı. İsviçre’de başvurmadığı resmi merci kalmadı ancak sorunu çözen olmadı. 

Halbuki Türkiye’de bir yıl tutuklu kalan Alman vatandaşı gazeteci Deniz Yücel Alman yetkililerinin baskısı ve aracılığıyla salıverilmişti. Yücel, 10 Mayıs 2019 tarihinde Berlin-Tiergarten Mahkemesi’ne Türkçe olarak sunduğu savunma metinde Türk yargısının nasıl işlediğini net bir şekilde açıklıyor. Yücel savunmasında diyor ki, “Biliyorum, burada söyleyeceklerim mahkemeniz nezdinde herhangi bir önem taşımayacak ve günümüz Türkiye’sinde hukuki bir karşılık bulmayacak. Bu sözde duruşmanın sonunda, karar verecek makam siz değilsiniz. Cüppeleriniz, kürsüleriniz, makam odalarınız, sizin de en az beni kelepçeleyen jandarmalar, ‘bunu içeri atın’ dendiğinde beni hapse atan, ‘bunu salın’ dendiğinde hapishane kapılarını açan gardiyanlar kadar emir kulu olduğunuzu değiştirmez. Bir yıllık rehine sürecimin akabinde, hakkımda tahliye kararını imzalarken kimin talimatıyla hareket ettiğinizi hatırlarsınız.” 

Selver Kurt’un “suçu” Hüseyin Kurt’un eşi olmasıdır. Eşiyle aynı evde yaşadığı için bu paylaşımı yapmış olduğu düşünülmektedir. Suç sayılan paylaşımlar ise, İsviçre Blick gazetesinin referandum manşeti, Alman Der Spiegel dergisinin Erdoğan manşeti ve İngiliz The Economist dergisinin “The Diktator” kapağı ile “Barış olsun, ne asker ölsün, ne gerilla ölsün” sözüdür. 

Sıkıntılı bir süreç içerisinde zorlu bir hamilelik süreci geçiren Selver Kurt doğmadan rehin alınan Ahmet Ali’yi Maraş’ta dünyaya getirir. Aile bu durumu çözmek için iki avukat tutar. Selver Kurt rehinelik koşulundan dolayı İsviçre’de birçok hak kaybına uğrar. Erdoğan’a hakaret davasında 6 duruşma yapılmış. Sürekli olarak Emniyet’ten evrak gelmedi gerekçeleriyle süreç uzatılıp duruyor. Örgüt üyeliği ve propaganda davaları daha başlamamış. Yıl 2020, Ahmet Ali büyüyor... Ama rehinelik devam ediyor! 

Hüseyin Kurt çırpınıyor, ailesini bir araya getirmek için. İsviçre TV, radyo ve günlük basınına demeçler veriyor, kamuoyu aracılığıyla resmi makamlar üzerinde basınç oluşturmak istiyor. “Sizden ricam lütfen bu rehin alma ve mağdur etme girişimlerini duyurun, eşime ve çocuğuma kavuşmamıza yardımcı olun” diye haykırıyor. Ne yazık ki bu sesi duyan olmuyor.

Kurt ailesinin yaşadığı trajediyi yaşayan birçok kişi mevcut... Ya Ahmet Ali’nin yaşadığına ne demeli?

M. İmran