On bini aşkın tekstil ve dokuma işçisini doğrudan ilgilendiren, 1 Nisan tarihinden itibaren geçerli olacak 26. Dönem Tekstil Grup Toplu İş Sözleşmesi süreci başladı. Türkiye Tekstil Sanayi İşverenleri Sendikası ile Teksif, Öz İplik-İş, DİSK Tekstil sendikaları arasında gerçekleşecek grup sözleşmesi süreci fiilen başlamasına rağmen, yetkili sendikalar şu ana kadar bir adım atmış değiller. Bugüne kadar alışıldığı üzere, kapalı kapılar ardında adımlar atıldı ise de bu, işçiler tarafından bilinmiyor. Her dönem olduğu gibi şu anda da sözleşme oldubittiye getirilmek isteniyor.
Sözleşme süreci hangi koşullarda karşılanıyor?
Tekstil işçileri, pandemi süreci boyunca ölümüne çalıştılar. Pandemiyi fırsata çeviren tekstil patronları ise pandemi endüstrisine el atmanın yanı sıra, Çin pazarının daralmasından büyük medet umdular. Tekstil patronları bu süreçte, ihracat rekorları kırdılar, kârlarına kâr kattılar.
Aynı süreçte tekstil ve dokuma işçilerinin yaşam ve çalışma koşulları daha da ağırlaştı. Pandeminin kapitalistler tarafından fırsata çevrilmesinin sonucu olarak, kısa çalışma ödenekleri, ücretsiz izin, düşük ücret, sigortasız çalışma, telafi çalışma dayatmaları ile karşı karşıya kaldılar. Aynı zamanda son dönemde artan hayat pahalılığı ve yükselen enflasyon nedeniyle alım güçleri daha da düştü, daha çok yoksullaştılar.
Üç yıl önce imzalanan Grup Toplu İş Sözleşmesi’nin kazanımları çoktan eriyip gitti. Asgari ücrete yapılan zammın ardından pek çok işçi arkadaşımızın saat ücretleri, asgari ücretin altında kaldı. Ücretler ocak ayı ile birlikte asgari ücrete çekildi.
Grup sözleşmesinin önemi!
Tekstil Grup Toplu İş Sözleşmesi’nde onlarca işletmeden on bini aşkın tekstil işçisi ile tekstil patronları karşı karşıya geliyor. Toplu İş Sözleşmesi süreci, iki ayrı sınıfın mücadele sahnesi halini alıyor. Bu mücadelede, esasta örgütlü olan, daha inisiyatifli davranarak sürecin kazananı oluyor. Grup sözleşmesi sadece sözleşme kapsamındaki işçileri değil, kapsam dışı işçileri de doğrudan etkiliyor. Zira, toplu iş sözleşmesi kapsamındaki işletmelerde de grup sözleşmesi referans kabul ediliyor.
İşçilerin bilinç ve örgütlülük düzeyinin geri olduğu tekstil sektöründe, her sözleşme döneminde, sendika bürokratları tarafından, işçilere sorulmadan taslaklar belirlenir, işçilerin haberi olmadan tekstil patronları ile görüşmeler arka kapılar arkasında sürdürülür. Yine tekstil kapitalistlerinin dayatmaları kabul edilerek, işçilere sorulmadan satış sözleşmesine imza atılır. Sektörde ağırlığı ile ilk önce Teksif sözleşmeyi imzalar. Sonrasında Öz İplik İş ve DİSK Tekstil de aynı sözleşmeye imza atar. 2013 yılında tekstil patronlarının pervasız dayatmaları karşısında gerçekleşen 6 günlük grevi saymazsak, on yıllardır sektörde sözleşme süreci üç aşağı beş yukarı böyle yaşanıyor.
Bu tabloyu değiştirmek elbette tekstil işçisinin elinde.
İpekiş işçilerinin direnişinin gösterdikleri
Geçtiğimiz dönem, satış sözleşmesinin ardından İpekiş işçileri, sefalet ücretlerine ve sendika bürokratlarının işçilerin iradesini yok saymalarına karşı tepkilerini Teksif’ten istifa ederek gösterdiler. İpekiş işçileri, o dönemde DİSK Tekstil’in üyelikleri kabul etmemesinin ardından Öz iplik-İş sendikasında örgütlendiler. Sözleşme sürecinin yaklaşmasıyla birlikte, İpekiş yönetimi ve yetkili sendika Teksif bürokrasisinin iş birliğiyle, istifa sürecinin önünde yer alan bir grup işçi işten atıldı. Beraberinde fabrika içinde yine patron-sendika bürokrasisi iş birliği aracılığıyla işçiler üzerinde tehdit, rüşvet, baskı vs. politikaları uygulandı.
Öte yandan İpekiş işçilerinin üye olduğu Öz iplik-İş sendikası yönetiminin, sürecin ilerleyen evrelerindeki uzlaşmacı çizgisinin ve süreçleri yukardan “çözme” anlayışının, keza en kritik anlarda attıkları geri adımların sonucunda da içerideki ve dışarıdaki işçilerin enerjisi sönümlendi, direnci kırıldı. Fabrika içinde İpekiş-Teksif bürokrasisi iş birliği ile işletilen saldırının sonucu olarak süreç kendi haline bırakıldı.
Gelinen aşamada İpekiş işçileri için elbette süreç bitmiş değil. Ancak sürecin başından itibaren söylediğimiz gibi, gidişatı değiştirecek yegane güç, tabandan işçilerin kararlı tutumu, birliği ve iradesidir. Bugün halen gerekli olan şey budur.
İpekiş işçileri, ihanet sözleşmesine tepkisini, yetkili sendikadan istifa ederek ve sendika değişikliğine giderek gösterdiler. Tercih ettikleri yöntemden ziyade, işçilerin bu hareketine yol açan nedenler önem taşımaktadır ve bunlar halen güncelliğini korumaktadır.
Sonuç olarak, İpekiş işçilerinin direnişi, içinden geçtiğimiz toplu sözleşme sürecinde tekstil işçileri için öğretici, sendika bürokratları için uyarıcı olmalıdır.
Tekstil işçileri ve dokuma işçileri ne yapmalı?
Bugüne kadar işleyen toplu sözleşme düzenini değiştirmek tekstil işçilerinin ellerindedir.
Tekstil patronları ve sermaye iktidarı, azami sömürü ile çarkları döndürmenin, sendika bürokratları da sözleşmeyi oldubittiye getirerek konumlarını korumanın derdindeler. Sözleşme düzenini değiştirmenin, kaybedilen hakları kazanmanın, yeni haklar elde etmenin yolu ise, tekstil işçilerinin tabandan birliğini sağlayarak, inisiyatifi ellerine almalarından geçmektedir.
İlk adımda tabanda komiteler kurulmalı ve TİS taslağının talepleri işçiler tarafından belirlenmelidir. Tekstil işçileri seyirci konumundan çıkarak sürecin gerçek öznesi olmalıdır.
Taleplerin belirlenmesi sürecinde belirleyici olan ise tekstil patronlarının ne verebildiği değil, tekstil işçilerinin neyi istediğidir. Tekstil patronlarının söyleyeceği her türlü yalan ve manevralara karşı herkesin bildiği temel gerçek, tekstil patronlarının ihracat rekorları kırdığı ve bu dönemde devasa kârlar ettikleridir.
- Bugün tekstil işçilerinin taleplerinin başında insanca yaşamaya yetecek ücret gelmektedir. Ücret zammında yoksulluk sınırı baz alınmalıdır. Asgari ücret zammı yansıtılmalı, alınacak ücret zammı bu zammın üzerinden hesaplanmalıdır.
- Sosyal haklarda iyileştirmeler yapılmalıdır.
- İşçiler payına hak kaybına yol açan sözleşme süresi 3 yıldan 2 yıla çekilmelidir.
- Esnek çalışma hükümleri sözleşme ile engellenmelidir. Bugün grup kapsamındaki fabrikaların büyük çoğunluğunda, taşeron ve sözleşmeli işçi çalıştırılmakta, kullan-at işçiliği uygulanmaktadır. Telafi çalışması engellenmelidir.
- Disiplin hükümleri değiştirilmeli, işçilerin en ufak davranışlarının disiplin suçu sayıldığı maddeler kaldırılmalıdır.
- Ağırlıklı olarak kadın işçilerin çalıştığı sektörde, kadın işçilerin kreş, regl izni vb. temel talepleri mutlaka yer almalıdır.
Söz-yetki-karar tekstil ve dokuma işçilerine!
Tekstil kapitalistlerinin dayatmalarına, sendika bürokratlarının oyunlarına izin vermemenin yegane yolu, tekstil işçilerinin süreçte inisiyatifli davranmasından, söz-yetki karar hakkını ellerine almalarından geçiyor. Bunun için tabanda komiteler kurulmalı, sözleşme görüşmelerine işçilerin temsilcileri katılmalı, tekstil işçilerinin onayı olmadan hiçbir imza atılmamalı, işçilerin talepleri sonuna kadar savunulmalı, bunun için “Kazanana kadar grev!” yaklaşımı esas alınmalıdır.
Bugüne kadar alışılagelen çarkı kırmak tekstil işçilerinin ellerinde... Tekstil işçileri “Böyle gelmiş, böyle gitmeyecek! Bu düzen değişecek” demediği sürece, çarkın dişlileri tekstil işçileri aleyhine dönmeye, tekstil işçileri bir kez daha kaybetmeye, ihanetler ile karşı karşıya kalmaya mahkum olacaktır.
Yakın dönemde imzalanan Metal Grup TİS’leri bu açıdan örnektir. Geçmiş mücadele deneyimlerine rağmen, metal işçileri bu sözleşme sürecinde de metal patronlarının dayatmalarına, sendika bürokratlarının ihanetlerine uğramışlardır.
Metal TİS’lerinin de öğreticiliği ile, sürecin seyrini değiştirmenin ve kazanmanın yegane yolu, tekstil işçilerinin, “sınıfa karşı sınıf” bakışıyla, tabandan örgütlenmelere dayanarak mücadele sahnesinde yer almalarından geçmektedir.
Tekstil İşçileri Biriği