Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın sendika üye istatistiklerinin Temmuz 2024 verileri yayınlandı.
Altı ayda bir yayınlanan verilere göre Türkiye’de 20 işkolunda 16 milyon 973 bin 613 kayıtlı işçi bunuluyor. Bu işçilerin yüzde 14.80’i yani 2 milyon 512 bin 332 işçi herhangi bir sendikaya üye. Verilere bakıldığında işçi sayısında yüzde 3,5 bir artış, sendikalı işçi sayısında ise yüzde 0,42 düşüş yaşanmış görünüyor. İşçi sayısındaki artışın inşaat ve turizm iş kollarında mevsimsel etkinden kaynaklandığı ifade ediliyor. Dokuma ve ağaç işkolunda ise belirgin düşüşler yaşandığı görülüyor. Türk Metal yaklaşık 295 bin üyesi ile en büyük sendika durumunda. Onu sırasıyla Hizmet-İş ve Öz Sağlık-İş takip ediyor. Sendikal örgütlülük artışı ise basın-yayın, büro-ticaret-eğitim, metal ve taşımacılık işkollarında yaşanmış. DİSK’e bağlı Genel-İş sendikası son altı ayda 20 bin yeni üye kaydetmiş. Ancak bu CHP’nin kimi belediyeleri kazanmasının ardından, belediye yönetimleriyle masa başı pazarlıklar ve sendikalar arası üye geçişine dayandığı için istatistiki verilere bir etkisi olmamış.
Kısacası sendikal istatistik verilerinde esaslı bir fark bulunmuyor. Dolayısıyla sınıf mücadelesinin sendikal alanında donmuş bir tablo ile karşı karşıyayız. En iyi ihtimalle, belediyelerde yaşanan parti değişimlerinin kendi içinde üye geçişleriyle hareketlilik yarattığı söylenebilir. Bunun ise işçi sınıfı mücadelesi ve sendikal hareketin içinde bulunduğu atıl atmosfere bir katkısı yok. Metal işkolunda görülen kısmi artışlar ise krizin etkilerinin “her şeye rağmen” sendikal örgütlülük çabasına bir yansıması.
İstatistiklerin sınıf mücadelesi açısından belirgin öne çıkan verisi ise, önemli bir mücadele süreci yaşayan Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası’nın üye sayılarındaki katlamalı artıştır. Taban maaş gibi talepleri üzerinden haftalardır mücadele eden öğretmenlerin deneyimi henüz sınırlı olsa da sendikal alanda var olan donmuş tabloyu aşmanın kimi verilerini içinde barındırması açısından önemli.
***
Ağır bir kriz süreci ve buna eşlik eden ekonomik/sosyal yıkım saldırıları karşısında doğal bir tepki olarak sendikal alanda kimi hareketlilikler beklenir. Ancak istatistiklere de yansıdığı gibi bu konuda uzun süreden beri esaslı bir değişim bulunmuyor. Kuşkusuz işçi sınıfı her dönem bir hareketlilik, mücadele süreci, mevzi direnişler ve örgütlenme çabası gösteriyor. Ancak bunlar tekil, fabrika ölçekli, somut sorunlar karşısında gösterilen refleksler olmanın ötesine geçemiyor. Sınıf hareketinin birleşik, genel bir karakter kazanması ihtiyacına yanıt üretilemiyor. İçinde bulunulan sorunlar yumağı ile işçi sınıfı hareketinin durağanlığı arasında bulunan çelişki giderek keskinleşiyor. Öfke ve tepki birikiyor, arayışlar kendini bir biçimde ifade ediyor. Ancak bu çabalar henüz genel durağanlık atmosferini kırabilecek bir düzeye ulaşamıyor.
Bu tablonun oluşmasında işçi sınıfı hareketinin uzun yıllardan beri içinde bulunduğu yapısal zaaflar temel belirleyen durumundadır. Bilinç ve örgütlülük planında içine hapsedilmeye çalışılan cendere hareketsizliği beslerken, tersinden kanıksanmış hareketsizlik tablosu ise bilinçleri dumura uğratıyor, geriye çekiyor, olduğu kadarıyla örgütlülüklerin temelini zayıflatıyor. Sınıf hareketinin temel dinamiklerinden biri olan sendikal alanda esasa ilişkin bir değişim, ancak bu hareketsizlik tablosunun kırılabilmesi sayesinde olanaklı olabilecek. Giderek derinleşen çelişkilerin çözümü için yolu açılabilecek.
Bunun en güncel örneği, sendikal alanda Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası’nın sınırlı da olsa geliştirdikleri mücadele istek ve kararlılığının ortaya koyduğu sonuçlardır. Hareketsizlik tablosuna somut ihtiyaç ve talepler bağlamında gerçekleştirilen müdahale çabası, bu konuda gösterilen asgari kararlılık üç yüzlü beş yüzlü sayılarla ifade edilen sendikanın üye sayısının binlere ulaşmasını sağladı. Kuşkusuz üye sayılarında artış yaşanması büyük değişimler yaratmaz ancak bir mücadele süreciyle paralel ilerleyen artış da yaşanan gelişmeye dair bir göstergedir.
İşçi sınıfı hareketi bu noktaya birden gelmedi, tablo da birden değişmeyecek. Bu bir mücadele süreci. Farklı siyasal, sosyal yönleri olmakla birlikte, konu sendikalar olduğu ölçüde mevcut sendikalara hâkim bürokratik anlayışın bu konuda oynadığı uğursuz rolün altını çizmek gerek. Ülkede işçi sınıfının çok az bir bölümü sendikalı, sendikalı işçilerin büyük bir bölümü ise sendikal bürokrasinin denetimi altında. Farklı renk ve tonda kendini ifade eden sendikal kastın ortaklaştığı nokta ise var olan hareketsizliği beslemek, sendikal mücadeleyi masa başı ücret pazarlıklarına indirgemek, genel sınıf hareketinin ihtiyaçlarını değil fabrika ölçekli gündem ve talepleri esas almak -ki bu konuda izlenen yol/yöntemler de tartışmalıdır- parçalı ve dağınık yapının sürmesine vesile olmak.
Bugün hakim olan hareketsizlik tablosuna sendikal alandan verilebilecek tepkinin olanakları bir hayli fazlayken sendikal bürokratik engel, olduğu kadarıyla ortaya çıkabilecek potansiyeli baskılayan uğursuz bir rol oynuyor. Sendikal harekete hâkim bürokratik anlayışın yol açtığı körüm edici etkinin kırılması çabası, işçi sınıfının içinde bulunduğu hareketsizlik tablosunu aşmanın, ekonomik, sosyal ve siyasal mücadelede gelişim sağlamanın önemli bir parçası olarak değerlendirilmelidir. Hareketsizlik tablosunu kırmak sadece içinde bulunulan ekonomik ve sosyal tabloya karşı öfke ve tepkiyi açığa çıkartmakla sağlanamaz. Mücadeleyi, hareketin önünde bulunan engelleri aşma çabasıyla birleştirebilmekle mümkündür.
***
Sermaye düzeni, özellikle AKP eliyle gündeme getirdiği saldırılarla işçi sınıfı ve emekçi kitleleri boğucu bir atmosferin içerisine soktu. AKP-MHP gericiliği, sınıfın hareketsizlik tablosunu vesile ederek gündeme getirdiği çok yönlü ideolojik, politik ve fiili saldırılarda “başarılı” oldu. Sendikal yetki barajları, sermayenin sendikal örgütlülük karşısında gösterdiği yasa-kural tanımaz pervasızlık, buna eklenen grev yasakları vb. ile işçi sınıfı yıllar içinde eli kolu bağlı bir toplama çevrilmeye çalışıldı. Geriye gidiş, ardı arkası kesilmeyen ekonomik, sosyal, siyasal ve örgütsel saldırıların bütünü üzerinden gündeme getirildi. Sınıfın direnci örgütlenemediği, buna karşı koyabilecek bir hareketlilik yaratılamadığı koşullarda kaçınılmaz tablo ortaya çıktı. Sendikal alanda ise bu saldırı dalgasına eklemlenen anlayışlar, en iyi ihtimalle teslim olma tutumu bugünkü tabloyu yarattı.
Çelişkiler çözüm dayatıyor, hareketsizlik hali aşılmayı bekliyor. İşçi sınıfı ise bunun olanaklarını, potansiyelini fazlasıyla taşıyor. Biriken tepki ve öfkeyi tabanda örgütleyerek açığa çıkartmanın yanı sıra engelleri aşmayı da hedefleyen, birleşik, kitlesel, devrimci sınıf hareketi yaratma çabası günün ana ekseni olmak zorunda.