“Kendi evine sahip çıktığın gibi haklarına da sahip çık”

Birol, emeğini korumayan sendika değil, sendika ağaları. Şöyle söyleyeyim, sendika senin evin, sendika ağaları da damdaki delik. İş eve geldi mi “deliği kapatmam gerek” dedin. Ama sendika söz konusu olduğunda deliği kapatmak yerine sendikadan kaçtın.

  • Haber
  • |
  • Kültür-sanat
  • |
  • 07 Ağustos 2024
  • 20:00

Birol ve Ahmet aynı makinede çalışıyordu. Çalışırken konuşmaya pek fırsat bulamıyorlardı ama yine de fabrikadaki işçiler içinde en çok birbirleriyle konuşuyordu. “Dikkat et”, “düğmeye bas”, “şunu tut, şunu ver”... gibi işle ilgili seslenmeler bu konuşmaya dahil değil tabi.

Makine başında 2,3 saatte gerçekleşen konuşmayı, sanki kesintisiz bir sohbetmiş gibi anlatacağız. Bu konuşmanın bir sürecin ardından geliştiğini de belirtelim.

“Çatıyı tamir etmem gerekiyor” dedi Birol. Ahmet, dün yağan yağmurun Birol’a bu sözü söylettiğini biliyordu. Ama hinliğine bir şey söyledi:

“Eve girme o zaman Birol. Muhtemelen öyle de ıslanıyorsun.”

“Salak salak konuşma. Benim evim niye girmeyeyim. Islanarak tamir etmem gerektiğini görüyorum eve girince.”

Ahmet’in beklediği cümleyi kurmuştu Birol. Hemen “eve girme” derken kurguladığı cümleyi söyledi Birol’a:

“İyi dedin. Salak demesen iyiydi ya, neyse buna takılmayacağım. Evet Birol ev senin evin girmen gerek. Hatta girmek zorundasın. Ama sendikaya neden öyle bakmıyorsun.”

“İkisi aynı şey mi?”

“Hem aynı hem aynı değil. Ev ve sendika iki ayrı şey. Ama bir işçi olarak ikisi de olmazsa olmaz ihtiyacın olan şeyler. Nasıl ki yaşamak için bir eve ihtiyacın varsa, emeğini koruma mücadelesi için de sendikaya ihtiyacın var.”

“Var ama sendika emeğimi korumuyor. Tek yaptıkları şey benden aidat almak. Başka hiçbir numaraları yok. Sadece patronun baskısından değil, asıl olarak bu yüzden istifa ettim sendikadan.”

“Bir kez daha söyleyeyim Birol, emeğini korumayan sendika değil, sendika ağaları. Şöyle söyleyeyim, sendika senin evin, sendika ağaları da damdaki delik. İş eve geldi mi “deliği kapatmam gerek” dedin. Ama sendika söz konusu olduğunda deliği kapatmak yerine sendikadan kaçtın.”

“İyi de sendika ağaları küçük bir delik değil ki, çatıyı kaplayan delik.”

“Peki Birol evin çatısı komple uçsa evi terk eder miydin?”

“Yine tamir etmek zorundayım ev benim çünkü.”

“Sendika da senin. Çatı uçtuysa yani sendika ağaları çöktüyse çatıya onları def edip, çatıyı sen, ben, diğer işçi arkadaşlar birlikte onaracağız. Kendi evimizi neden ağa takımına terk edelim, ya da evimize girmeyelim? Sendika ağaları aslında evin yabancısı, ama eve çökmüşler. Onların bunu yapabilmesinde -tek olmasak da- asıl suçlu biziz. Evini silah zoruyla işgal etsem evden kaçar mısın?”

“Valla kaçmam. Gerekirse ölürüm ama evimi savunurum.”

“Çok iyi yaparsın, aynı şeyi emeğini korumak için sendikaya da yapmalısın.”

Paydos zili çaldı. Birol ikna olup sendikaya üye olmadı. Ama sendikanın kendi evinden farksız olduğuna ikna olmuştu.

H. Ortakçı